İki parça ekmek ile doymak

Haberin Devamı

19. yüzyılın başlarıydı. Sandwich kontu John Montagu’nun en büyük sıkıntısı saatlerce oturduğu kumar masasında acıkması ve bu yüzden oyuna ara vermek zorunda kalmasıydı. Kont ayaküstü bir şeyler yiyip mümkün olduğu kadar çabuk kumar masasına dönüyordu. Bunu yaparken sürekli belirttiği memnuniyetsizliği artık hizmetkârlarını bıktırmıştı. İki ekmek diliminin arasına soğuk et koyup masaya getirmek ve kontun kumar masasından kalkmadan yemeğini yemeye devam etmesini sağlamak da muhtemelen kontun hizmetkârlarından birisinin fikriydi. Ancak ortaya çıkan bu yeni yemek türü bundan sonra kontun ünvanıyla anılacaktı: Sandwich.
Gerçi tarlalarda çalışan işçilere iki ekmek parçası arasında et verme adeti çok eskilere dayanır, ama yeni ve lüks haliyle Sandwich, kontun masasından bütün dünyaya yayılıp, kısa sürede her kesim insanın severek yediği bir yemeğe dönüşmüş. Prenses Diana bile “bir beykınlı sandviç için kilometrelerce yürüyebilirim” demiş.
Biz Akdeniz milletlerinin çoğu gibi sandviçlerimizi tost yapıp yemekten hoşlanıyoruz. Hatta bu tost yapma konusunu oldukça geliştirip eşi benzerine başka ülkelerde rastlayamayacağınız yeni sıcak sandviçler geliştirmeyi başardık. Bunlara garip isimler vermekte de üstümüze yok. İzmir’in, daha doğrusu Çeşme’nin ünlü tostuna neden Kumru dendiğini, ya da İstanbul’da Boğaz kenarında yediğimiz sucuk ve kaşarlı tostlara neden Yengen denildiğini biliyor musunuz? Larousse Gastronomique’in Türkçe’sine baktım, ikisi de yok. Bir bilene sorayım dedim, Ahmet Örs’ü aradım, o da bilmiyormuş. Sonra yolum Amerikan Hastanesi’nin karşısındaki Atik Büfe’ye düştü. Hastaneden tanıdığım bir doktor “bir ayran ile bir Dr. Osman” sipariş ediyordu. Etrafa baktım, ondan başka doktor yoktu, sonra gördüm ki, Dr. Osman sandviçin adıymış. Böylece sandviç ve tost adlarının kökenini araştırmaktan vazgeçtim.
Her sandviç hayal gücü ister
Zaten belki de sandviçin çok fazla araştırması olmamalı. İçlerinde sadece peynir veya salam olan basit sandviçler olduğu gibi, çok daha karmaşık olanlar da vardır. Aslında sandviçinizin içine neredeyse canınızın çektiği her şeyi koyabilir, ortaya Fatoş’un kocası Basri gibi katlarca ekmek dilimleri ve malzemelerden oluşan sandviçler çıkarabilirsiniz.
İçinde jambon, salam veya rozbif olan sandviçlerin alt ekmeğine hardal, üst ekmeğine ise hardaldan biraz daha az mayonez sürerseniz, bütün tat alma duygularınızı harekete geçirecek bir sandviç çıkarmış olursunuz. Sandviçlerin yanında genellikle içki içilmezse de, işin içine hardal, yeşillikler ve soğuk etler girince, İrlanda’nın ünlü stout birası Guinness veya bir İngiliz ale birası sandviçinizle çok iyi gider. Bu satırların yazarının en sevdiği sandviç olan ince bir dilim Emmental gibi bir peynirin jambon katmanlarının arasına konulduğu tereyağı sürülmüş mis gibi baget ekmeğinden yapılma sandviçler ile Efes gibi bir Pilsen tipi bira son derece yeterli olabilir. Bu ideal bir ayaküstü öğlen yemeğidir.
Aslında her sandviç biraz hayal gücü ister. Onu yapanın, hata bazı sandviçler için yaratanın demek daha doğru olur, hayal gücü kuvvetli olması gerektiği gibi, yiyenin de hayal gücünün kuvvetli olması gerekir. Bazı yemeklerden gözlerinizi kapatıp hayal gücünüzü kullandığınızda daha çok zevk, daha çok lezzet almanız mümkündür. Bu düşünceden yola çıkacak olursak, biraz hayal gücü ile İngiliz komedyen Victoria Wood’un sandviç tarifini bile kullanabilirsiniz: İki parça ekmek alın. Üst üste koyun. Ve yiyin.

DİĞER YENİ YAZILAR