Yunan adalarına gitmenin moda olmasıyla tatilciler akın akın bu adalara gitti. Tercih edilenler ise daha çok sahillerimize yakın olanlardı. Halbuki ihmal ettiğimiz ve gerçekten görmeye değer olan adalar da var...
Son yıllarda Yunan adalarına gitmenin moda olmasıyla milletçe akın akın bu adalara aktık. Daha çok bizim sahillerimize yakın adaları tercih ettik, bunların başında da (aslında 14 tane olan) On İki Adaları tercih ettik. Gerçi onlardan da bazıları bu Türk turist akımından diğerlerinden daha çok nasiplerini aldılar. Biz bu hafta Patmos, Leros, Kos ve Simi gibi ilk aklımıza gelenleri değil, Kos ile Rodos arasında kalan ve bizim ihmal ettiğimiz adaları gezeceğiz.
Aktif volkan üzerine kurulu Nisiros
Nisiros, Santorini ile birlikte Ege Denizi’nin hâlâ faal olan iki volkanından birisi. Burada hâlâ kükürt kokusunun ve zaman zaman dumanların yükseldiği üç tane krater bulunuyor. Manzarayı seyretmek için bir araba kiralayıp yamaçların üstünde kurulu Emborios ve Nikeia köylerine çıkın. Emborios’daki Balkoni, size yemek veya bir kahve eşliğinde bu manzarayı sunan bir taverna. Nisiros’un ana köyü Mandraki beyaz evleri ve dar sokakları ile ile çok güzel bir köy. Adanın en güzel tavernası ise Afroditi olmalı. Afroditi, Mandraki’ye beş kilometre mesafedeki Pali’deki yatlarında bağlandığı küçük balıkçı barınağı Pali’de, mavi masa ve sandalyeleri ve nefis mezeleriyle olabildiğince tipik bir Yunan tavernası.
“Buraya neden geldiniz ki?”
Nisiros’tan Rodos’a doğru yol alırken karşınıza 12 Adalar’ın belki de en iddiasız olanı olan Tilos çıkar. Komşu adalarda Tilos’dan geldiğinizi söylediğinizde neredeyse “Oraya neden gittiniz?” diye sorarlar, hatta Tilos’da bile yüzünüze neredeyse hayretle “Buraya neden geldiniz ki?” diye bakarlar. Oysa bu adaya yapılan büyük bir haksızlıktır. Tilos’un limanı Livadia birkaç ev, güzel bir iki otel ve tabii ki bir kiliseden oluşan hoş bir köy. Kıyıda tavernalar dizili, bunlardan bir uçtaki Kritikos çok iyi. Burada yediğimiz gigantes, yani sıcak bomba fasülye pilaki yediğimiz en iyi gigantes’lerden biriydi, diğer mezeler, yemekler ve servis de fazlasıyla tatmin ediciydi. Ama Tilos’da da bir araba kiralayıp adanın iç kısımlarına gitmezseniz hata edersiniz. Adanın ana köyü Megalo Horio iç kısımda bir dağın yamacında kurulmuş, önünde yemyeşil bir ova, masmavi suların güneşin ışıkları altında size göz kırptıkları bir körfeze doğru uzanıyor. Köyün girişindeki To Kastro’yu daha önce de yazmıştım, onun için bu sefer Tilos’a giderseniz mutlaka uğrayın. Mezelerin dışında kendi yetiştirdikleri hayvanlardan yaptıkları et yemeklerini tadın...
Küçük ve sempatik: Halki...
Tilos’dan sonra doğuya doğru yol almaya devam edince bu sefer Rodos’un gölgesinde kalan küçük bir çorak adaya, Halki’ye rastlarsınız. Halki belki de en çok hakkı yenen adaların başında geliyor. Halki de Simi gibi eski bir süngercilik adası ve kıyıya dizili rengarenk neoklasik evleriyle Simi’ye çok benziyor. Ama Halki de teknenizi bağladığınız iskele ile duvarları denizin içinden yükselen evlerin arasında türkuvaz rengi sulara kendinizi bırakabiliyorsunuz. Etrafına tavernalar, barlar serpiştirilmiş olan köyün küçük meydanının bir tarafında bir kilise, diğer tarafında ise On İki Adaların en yüksek saat kulesi adeta biz bir kasabaya ait olmalıydım diyorlar. Ama heyhat, Halki küçük bir köy, ama çok güzel, çok sempatik bir köy.