İçinden nehir geçen en güzel şehirlerden biri: ZÜRİH

İçinden nehir geçen şehirler çok güzel olur. Bir şehri hissetmenin en iyi yolu nehrin üzerindeki köprülerden birinin üstünde durup, o şehrin havasını solumaktır

Haberin Devamı

Bir de o nehir Cenevre ve Zürih’te olduğu gibi dağlar arasındaki bir göle akıyorsa, işte o zaman
o şehirlerin güzelliğine doyum olmaz.


Zürih, çocukluğunuzda Monopoly oynadıysanız, adları kulağınıza yabancı gelmeyecek olan caddelerle dolu bir şehirdir. Bunlardan ilk akla gelen tren istasyonunun karşısındaki ve haliyle adı “istasyon caddesi” anlamına gelen Bahnhofstrasse’dir. Bu cadde Avrupa’nın en ünlü (ve ne yazık ki en pahalı) alışveriş caddelerinden birisidir. Bahnhofstrasse, UBS ve Credit Suisse gibi bu aralar üzgün adamlarla dolu ünlü bankaların görkemli binalarının bulunduğu Paradeplatz üzerinden göl kıyısına kadar uzanır. Bahnhofstrasse’de bu aralar Noel süslemeleri başlar; ilk karın yağmasıyla da caddenin gece manzarası hayal edebileceğiniz en güzel cadde manzarasına dönüşür.
İsviçre denilince muhteşem dağ ve şirin şehir manzaralarıyla birlikte akla ilk önce saat, çikolata ve peynir gelir. İsviçreliler buna “Bizim sanayimiz de var, bankacılıkta ise dünyanın merkeziyiz” diye itiraz eder, ama İsviçre’ye giden turistler, çok zengin olup bankalardaki paralarını kontrole gelmediyse, gene de saat, çikolata ve peynir üçlüsünün peşinden koşarlar.
Saatler bizim yazımızın konusu değil. Çikolata ise çok tatlı bir konu, ama ona da değinmeyeceğiz. Peynire gelince, o önemli! İsviçre’de peynir, fondü veya raklet çeşidiyle ana yemek olarak da yenir. Fondü, Emmentaler ve Greyerzer gibi peynirlerin masadaki bir tencerede eritilmesi ve masada oturanların ellerindeki şişlere taktıkları ekmekleri erimiş peynire batırmak suretiyle yedikleri çok sosyal bir yemektir. Raklet (Raclette) ise Alp dağlarındaki köylülerin kulübelerindeki ateşin yanına koydukları peynirin eriyince çok lezzetli bir yemek haline geldiğini tesadüfen keşfetmeleri sonucu, gastronomi dünyasındaki yerini almıştır. Ama gene de Zürih’e gitmişken, ikisini de denemekte yarar var.


CAFE ODEON 1912’DEN BU YANA POPÜLER


Zürih’te yenilmesi gereken asıl yemek, ismi biraz zor olan, ama sipariş etmeyi başarabildikten sonra önünüze gelen tabaktan asla pişman olmayacağınız Zürcher Geschnetzeltes’dir. Bu yemek ünlü Rus yemeği Beef Stroganov’un akrabası sayılabilir. Stroganov’un daha mantar ve kremalı bir versiyonudur, yanına İsviçre’ye mahsus nefis bir patates rendesi kızartması olan Rosti konur. Yanındaki yemeğin sosuna karışan Rosti’nin tadına doyum olmaz. Ama siz de “Etimi doğranmamış, sosa bulanmamış ve tek parça halinde isterim” diyenlerdenseniz, dana bifteği efsanevi olan Stapferstube’yi (Culmannstr. 45, www.stapferstube.ch) tercih edebilirsiniz.
Orta Avrupa ülkelerinde cafè’ler vazgeçilmezdir. Bahar aylarında bile güneşin kendisini bulutların arasından bir göstermesiyle masalar kaldırımlara atılır, insanlar gelip geçeni seyrederken, kahvelerini veya içkilerini yudumlar, gazete veya kitaplarını okurlar.
Avrupa’nın en ünlü cafè’lerinden biri olan Limmatquai’deki Cafè Odeon 1912 yılından beri var. Müşterileri arasında tarihin sayfalarından fırlayan o kadar çok kişi var ki, neredeyse şimdikiler kimsenin umurunda değil. Zürih’te sürgünken Rus ihtilalinin planlarını yapmakta olan Lenin, James Joyce, Albert Einstein, Nietzsche, hatta bir ara askerden kaçmak için İsviçre’ye gelen ileriki yılların İtalyan faşist diktatörü Benito Mussolini, Cafè Odeon’un müşterileri arasında yer almışlar.
Lenin ile Mussolini’nin aynı anda cafè’de bulunup bulunmadıkları bilinmiyor, ama Lenin ile James Joyce’un burada sohbetleri olduğu söyleniyor. Cafè Odeon’un uzun kavisli barı akşam saatlerinde hâlâ oldukça popüler.


İsviçre’nin ünlü kiraz likörü: Kirsch


Bellevueplatz’daki başka bir lezzet durağı ise sosisleri ile ünlü bir büfe. Sosislerin yanında verdikleri kara kabuklu ekmekler, neredeyse sosisler kadar lezzetli. Birkaç kızarmış patates ve soğuk bir İsviçre birası ile süsleyeceğiniz bu ayaküstü yemek, Zürih’te yiyebileceğiniz en lezzetli ucuz yemek olacaktır. Biradan bahsetmişken, marka vermemi beklemeyin, çünkü İsviçre’nin biraları da, şarapları gibi vasat. Onun için Feldschlösschen veya Hürlimann gibi biralarından dilinizin döndüğünü sipariş edip içebilirsiniz. Ama ille de bir İsviçre içkisi deneyeceğim diyorsanız, ünlü kiraz likörleri Kirsch size göre olabilir. Kirsch, Almanya’daki Karaormanlar, Alsace ve İsviçre arasında paylaşılamayan bir içkidir. İsviçreliler tarafından saat, çikolata ve peynir kadar değilse de, kendilerinin olarak benimsenmiştir. Yabancılar ise bir kadeh içtikten sonra hatıra olarak bir şişe almakla yetinir.


Bunları yapmadan dönmeyin


n Zürih’e bir saat mesafedeki Luzern, bembeyaz dağlarla çevrili bir gölün kıyısında rüya gibi bir şehir. Eski şehir adeta Ortaçağ’dan bir sayfa gibi... Göl kenarında bir yürüyüş ömrü uzatan cinsten. 1900 metre yükseklikteki Stanserhorn’a finüküler ile çıkmaya, önünüzde uzanacak unutulmaz manzara için değer.
n Luzern’e gitmişken, gölde yapacağınız bir gemi gezisinde İsviçre’nin kalbini görebilirsiniz. Vierwaldstaettersee veya daha kolay adıyla Luzern gölünün kıyısındaki kantonlar İsviçre’yi ilk kuran kantonlar. Ülkeye adını veren Schwyz kasabası bunlardan biri.
n Picasso’nun modeli ve ilham perisi Angela Rosengart’ın aralarında 50 Picasso tablosu bulunan koleksiyonuyla (www.rosengart.ch) çevrenizi saran “Dağlar Kızı Heidi” manzaralarından uzaklaşabilirsiniz.
n Zürih’e iki saat mesafedeki Interlaken iki gölün arasında, Alp dağlarının Matterhorn’dan sonraki en güzel tepeleri Jungfrau, Mönch ve Eiger’in gölgesinde bir şehir. İsviçre’ye gitmişken Interlaken’e gidip bu muhteşem dağları görmek için tek ihtiyacınız olan şey bulutsuz bir hava olacak.

DİĞER YENİ YAZILAR