13 Şubat 1945 gecesi gökten ateş yağdığı geceydi. Halkı hava saldırılarına karşı uyaran sirenler çalmaya başladığında sığınaklara koşan Dresdenliler başlarına gelecekleri tahmin bile edemezlerdi. Saat 11.03’te başlayan ilk bombardıman 25 dakika sürdü, onu yarım saatlik bir bomba ve ateş yağmuru daha izledi. O gece 772 tane İngiliz ve Amerikan uçağı Dresden’in üzerine, bin 181 tanesi yangın bombası olmak üzere tam 2 bin 658 ton bomba bıraktı. İlk başlarda 400 bin civarında olarak tahmin edilen ölü sayısı sonraki yıllarda 35 bin olarak düzeltildi, ama Dresden’de o gece, çoluk çocuk, kadın erkek, kaç kişinin hayatını kaybettiği hiçbir zaman bilinmeyecek.
Oysa Dresden bir mücevherdi. Saksonya’nın en güzel şehri Elbe nehrinin kıyısında birbirinden güzel binalarla bezenmişti. Şehrin silüetine dev taş kubbesi ile Frauenkirche hakimdi. Richard Wagner ve Richard Strauss gibi bestekârların eserlerinin galalarının yapıldığı görkemli opera binası Semperoper, şehrin kültür yaşamının merkeziydi. Semperoper’in karşısındaki barok Hofkirche kraliyet kilisesi Frauenkirche ile yarışmaya çalışıyordu. Ve bütün bu anıt binaların arasında en dikkat çeken ise 18. yüzyıl başlarında inşa edilen Barok mimarinin en muhteşem örneklerinden ve Avrupa’nın en önemli müzelerinden biri olan Zwinger idi.
Dresden 13 Şubat gecesi yerle bir olduktan sonra neredeyse yarım yüzyıl kaderine terkedildi. Komünist Doğu Alman devletini bu görkemli şehri tekrar eski parıltısına kavuşturmak konusunda çok isteksizdi. Ama iki Almanya’nın birleşmesinden sonra Dresden aslına uygun bir biçimde yeniden inşa edildi. 2005 yılında Avrupa’nın en güzel barok kiliselerinden Frauenkirche’nin milyonlarca Euro’luk restorasyonu da bitince, şehir eski günlerinde olduğu gibi Avrupa’nın en görülmeye değer şehirleri arasında yerini tekrar aldı.
Unutamayacağınız tatlar
Eski Doğu Alman şehirlerinden mutlaka görülmesi gereken bir diğeri ise Weimar. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Alman kayzeri Wilhelm II tahttan feragata mecbur edilince, Alman meclisi Thüringen’deki küçük bir şehir olan Weimar’daki Nationaltheater’de toplanıp cumhuriyeti ilan etmişti. Nazilerin 1933 yılında yönetime el koymalarına kadar süren bu cumhuriyet, tarihe Weimar cumhuriyeti olarak geçmişti.
Weimar da, Dresden kadar ünlü olmasa da kültürel açıdan hep çok önemli bir şehirdi. Dük Carl Augustus ve karısı Anna Amalia zamanında Alman edebiyatının iki dev yazarı Johann Wolfgang von Goethe ve Friedrich Schiller burada yaşamışlar, Anna Amelia’nın saatler süren yuvarlak masa toplantılarında dönemin diğer aydınlarıyla fikirlerini çarpıştırmışlardı.
Weimar küçük bir şehir, gezmek çok kolay ve zevkli. Goethe ile Schiller, Weimar geziniz boyunuca adeta size eşlik ediyor. İlk önce Nationaltheater’in önündeki meydana hakim el ele heykelleri dikkatinizi çekiyor. Sonra iki tarafında ağaçlar dizili olan ana caddedeki Schiller’in evini geçip Goethe’nin evine doğru ilerliyorsunuz. Goethe hayranı olan Schiller kendi evini almadan önce Goethe’nin evinin karşısında bir ev kiralamıştı. Her sabah penceresinden Goethe’yi izler, o evinden çıktığında kendisini sokağa atıp tesadüfen karşılaşmışlar gibi, yanına gidip sohbete başlarmış. 2004’te yandıktan sonra tekrar yapılan rokoko şaheser Anna Amelia kütüphanesinden sonra, bir zamanlar Adolf Hitler’in balkonundan halka hitap ettiği (aynı balkonda şimdi modern bir adam heykeli bulunuyor) Hotel Elephant, Weimar turunu tamamlamak için yeterli.
Buralarda yeme içmeye gelince, Alman mutfağı bazen şaşırtıcı derecede lezzetli yemekleri önünüze koyabiliyor. Benim gibi Almanya’ya gitmişken sosis yemeden olmaz diyenlerdenseniz, ülkenin en ünlü sosislerinden Thüringer Rostbratwurst’u mutlaka denemelisiniz. En lezzetlilerini sokak satıcılarından alabileceğiniz bu sosisler iki tarafından dışarı taşacak şekilde küçük ekmeklerin içine konduktan sonra, üstlerine hardal (ve isteğe göre ketçap) konuluyor. Yanında ne içeceğiz derseniz tabii ki bira. Weimar yakınlarındaki Bad Köstritz kasabasında adını kasabadan alan ünlü Köstritzer birası üretiliyor. Köstritzer bir Schwarzbier, yani “siyah bira”, bizim bildiğimiz Dark gibi sadece koyu renkli değil, siyah bir bira. 500 yıldır aynı yerde üretilen Köstritzer, incir ve çikolata aromalarıyla bezenmiş son derece lezzetli bir bira. Bad Köstritz’de damağımızda bira kadar kalacak siyah bira çorbası da (Schwarzbiersuppe) içebilirsiniz. Öte yandan Almanların Kalbsroulade adını verdikleri rostonun yanında gene Thüringen’e has hamur köftesi Thüringer Klösse’yi, yemeğin suyuna bandırır misali Roulalade’nin sosuna karıştırıp yemek de damağınızda unutamayacağınız tatlar bırakabilir.
Nerede kalınır?
n Dresden
Taschenbergpalais
+49-35149120
www.kempinski-dresden.de
Westin Bellevue
+49-3518050
www. starwood.com
Art’otel Dresden
+49-35149220
www.artotel.de
n WeImar
Grand Hotel Russischer Hof
+49-36-437740
www.russischerhof.com
Hotel Elephant
+49-36-438020
www.luxurycollection.com/weimar
Bunları yapmadan dönmeyin
n 1880 yılında açılan Molkerei Gebrüder Pfund (Bautzner Strasse 79) peynir ve şarap mağazası, bütün duvarlarını ve tavanını kaplayan Villeroy & Boch seramiklerle mutlaka görülmeli.
n Elbe nehrinde eski bir çarklı gemiyle günlük bir gezinti yapılmaya değer. (www.saechsische-dampfschiffahrt.de) Güzel havaya rastlarsanız unutamayacağınız bir gün geçirirsiniz.
n Porselen merakınız varsa (kimin yok ki?) Dresden yakınlarındaki Meissen’in dünyaca ünlü porselen fabrikasını gezmelisiniz. (www.meissen.de) Meissen’in eski şehrindeki dükkanlarda antika porselenler de bulmak mümkün.
n Dresden’e gitmenin en kolay şekli Berlin’e uçmak. Dresden, Berlin’den tren ile 2 saat. Ama oraya kadar gitmişken Berlin ve hemen yanındaki Prusya krallarının saraylarının bulunduğu Potsdam’a da zaman ayırmeyı ihmal etmeyin.
Eski Doğu Almanya’nın iki incisi
13 Şubat 1945 gecesi gökten ateş yağdığı geceydi...
Haberin Devamı