Bu hafta konumuz Ege’nin -her ne kadar artık kasabaya dönüştüyse de- şirin köyü, Alaçatı’nın damak çatlatan lezzetleri.
Ben pek bir kahvaltı insanı değilim. Daha doğrusu hafta sonları hariç kahvaltımı bir çay ve bir dilim ekmek ile yapmayı yeterli bulurum. Hafta sonları tabii ki özeldir; öğlen yemeğinden biraz feragat edilip mükellef bir kahvaltı yapmak için idealdirler. Kahvaltının aklıma geldiği başka bir zaman da Almanya’da veya Ege kıyılarında olduğum zamandır. Almanya da nereden çıktı diyorsanız o başka bir yazı konusu. Bu hafta konumuz Ege’nin -her ne kadar artık kasabaya dönüştüyse de- şirin bir köyü, Alaçatı.
Konuya kahvaltıyla girmemin nedeni Alaçatı’nın taş evlerinin arasında küçük bir havuzun yerleştirildiği yemyeşil bahçesiyle adeta bir vaha olan Sedirli Ev. Birkaç odalı ev havasında bir otel olmasının dışında Zeynep hanımın kahvaltıları Sedirli Ev’de kalmak için yeterli bir neden: Börekler, çörekler, kumru ve pek sevdiğim pişiler, Zeynep Erdem’in annesi 90 yaşındaki Süheyla hanımın ev reçelleri, reçel demişken üstüne vişne reçelinin taneleri dökülmüş Ege’nin o lor peyniri...
Kahve molası
Geç yapılmış bir kahvaltıdan sonra Alaçatı’nın sokaklarına kendinizi attığınız zaman her yolun çıktığı köyün küçük meydanına varacaksınız. Buradaki Köşe Kahve adına yakışır şekilde meydanın bir köşesini sarıyor ve dışarıdaki masaları gelip geçeni seyrederken bir kahve veya bira içmek için ideal. Bir de çilek, şeftali gibi mevsim meyveleriyle yapılan salataları var ki harika bir öğlen yemeği olarak mutlaka denenmeli!
İncir ağaçlarının gölgesindeki bir bahçeye keyifli bir şekilde yayılmış olan Asma Yaprağı Alaçatı’nın klasiklerinden ve açıldığı günden beri lezzetine lezzet katıyor. Yirmi çeşit meze ve yemeğin arasından seçmek çok zor oluyorsa da vişneli yaprak sarmayı denemeden masanızdan kalkmayın derim.
İnsula eski bir taş evde, kaldırımda birkaç masası var. Mönüde Ege’nin iki yakasından da iyi yapılmış yemekler var. Buradaki lorlu kabak çiçeği dolmasıyla beni çocukluk yıllarıma görüren lavantalı muhallebi adeta damağıma kazındılar. Haftanın belirli geceleri caz yapıyorlar, rastlarsanız gecenizin keyfine keyif katmış olursunuz.
Kabukluları tadın
Bizde kabuklu deniz mahsulleri üzerine yoğunlaşan restoran sayısı çok azdır. Viento Oteli’nin girişindeki Sota bu boşluğu çok güzel dolduruyor. İstakoz, mavi yengeç, istridye ve tabii ki midye (şarap soslu midye denenmeli) üç tarafı denizle sarılı Çeşme yarımadasının üç bir yanından taze taze sunulan lezzetlerin başında geliyorlar.
Şef Kemal Demirasal’ın bütün Alaçatı’yı, hatta neredeyse iki taraftan da denizi gören bir tepede kurulu restoranı Yek, masanıza yemekler gelince o güzelim manzaraya artık bakma ihtiyacı hissetmeyeceğiniz bir restoran. Deniz fasulyeli sardalye sashimi, hardal soslu ızgara kuşkonmaz ve fırınlanmış şeftalili ızgara ahtapot yediğim en iyilerin arasındaydı.
Enfes pizzalar
Alaçatı’nın birkaç kilometre dışına, Reisdere köyüne kadar gitme zahmetinde bulunursanız, orada sizi ülkemizde zor bulunacak zenginlikte şarküteri çeşitlerinin ve gerçekten çok iyi pizzaların yapıldığı bir restoran karşılayacak. Kolburanos çok iyi restore edilmiş 200 yıllık bir taş evde, arkada pizza fırının da bulunduğu geniş bir bahçesi var. Mönüde yok, ama sadece nefis bir domates sosu ve sarımsaklı Pizza Marinara isteyin. Çok güzel yapıyorlar, yanında bir Pablo IPA bira ile de yaz sıcağında çok iyi gidiyor.