Oto kiralama ofisinin kapısından girdiğimizde daha sabahın erken saatleriydi. Masanın başında bir adam oturuyordu, saçları dağınık, yüzü yorgundu. Tavanda bir pervane Ege yazının sıcağında odayı serinletmeye çalışıyormuydu hatırlamıyorum, ama sanırım vardı, zaten olsaydı sahneyi tam tamamlardı. "Bir günlüğü 25 avro" dedi adam biz daha sormadan. Karşısındaki sandalyelere oturduk, adanın duvardaki haritasına bakıp "Megalo Hori buradan kaç dakika sürer" diye sorduk. Bir süre boş boş baktıktan sonra dudak büküp kafasını salladı: "Oraya neden gitmek istiyorsunuz ki?" Peki görülecek neresi var diye soracak olduk, biraz düşündü, parmaklarını önündeki yırtık haritanın üstünde biraz gezdirdi, sonra nedense bir yer buldu, "burada bir manastır var, isterseniz oraya gidin" dedi. Dedikten sonra gene kaşlarını kaldırıp dudaklarını bükmeseydi belki giderdik, ama doğrusu pek ikna olmadık.
ISSIZ BİR ADASIN SEN, ENİ SONU KENDİN...
On iki adaların en büyüklerinden Kos ile Rodos arasına serpiştirilmiş birkaç küçük adadan Tilos'daydık. Ege'deki birçok adada olduğu gibi Tilos'unda ana köyü Megalo Horio deniz kenarı yerine adanın iç kısmında bir tepenin eteğinde idi. Bu geçmiş yüzyıllarda korsan saldırılarına karşı kendilerini daha iyi koruyabilmek için aldıkları bir tedbirdi. Megalo Horio adanın kuzeyindeki küçük liman Livadia'dan on beş dakika mesafede, sırtını yasladığı tepenin üstünde Haçlılar'dan kalma bir yıkık kale var. Bizim arkadaşlarımızla yaptığımız Yunanistan seyahatlerimizin olmazsa olması bir köy bulup, köyün kahvesinde bir kahve içmektir. Buralar zamanın durduğu, insanların uzun süreler hiç konuşmadan bile birbirlerinin arkadaşlığının keyfini çıkardıkları yerlerdir.
TO KASTRO TAVERNASININ LEZİZ YEMEKLERİ
Ama Tilos'da öğlen saatlerinde köyün kahvesini ararken karşımıza To Kastro diye bir taverna çıktı. Önündeki yemyeşil ovaya hakim çok güzel bir manzarası olduğunu görünce kahvelerimizi orada içmeye karar verdik. Oldukça yüksek iki tepenin arasındaki ova adanın güneyindeki Eristos körfezine doğru uzanıyor, Ege denizin lacivert suları yeşilliğin bittiği yerde ışıldıyordu. Burada gün batımı harika olmalı diye düşünüp akşam yemeğimizi de burada yemeye karar verdik, iyi de etmişiz, çünkü akşam yemeğimiz Yunan adalarında yediğimiz en iyi yemeklerden birisi olacaktı.
To Kastro'da kendi yetiştirdikleri hayvanları kesip, kendi bahçelerinin sebzelerinden yemeklerini yapıyorlar. Yunanistan'da sofraya oturur oturmaz ezbere söylediğimiz melintzanasalata, taramasalata, caciki, ğiğantes ve Greek Salad (patlıcan salatası, tarama, cacık, bomba fasulye ve beyaz peynirli çoban salatası) ve sonra onlara yaptığımız eklerden oluşan mezelerimiz güzeldi. Öğlen kahvelerimizi içerken yanıbaşımızdaki masada bir kadının sardığı yaprak dolmalar çok tatminkar, Suflaki ise belki de şimdiye kadar yediğim en iyiydi. (To Kastro 0030-22460-44232)
Tilos'un küçük limanı Livadia'ya gelince, küçük bir balıkçı barınağı birkaç tekneye de ev sahipliği yapabiliyor. Birkaç taverna, güzel bir otel (Ilidi Rock) ve parmakla sayılacak kadar evden ibaret. Kilisenin hemen yanındaki fırından kahvaltı için ekmek, çörek ve lezzetli kurabiyeler alabilirsiniz. Deniz tabii ki çok temiz, Livadia'nın olduğu koyun kuzey batı ucundaki Ammochosti (Kızıl plaj) denize girmek için harika bir yer.
Tilos'dan sonra Simi'ye geçtik, Simi ve efsane tavernası Manos çok anlatıldı, onun için ben sadece Manos'taki mezelerin hala diğer tavernalara göre biraz pahalı olmasına rağmen çok çok iyi olduğunu tekrarlamakla yetineceğim. Ama her ne kadar Mano da Tilos'dan geldiğimizi söyleyince "oraya neden gittiniz ki" diye sorduysa da, Tilos ile özellikle haftaya yazacağım volkan adası Nisiros'a Kos-Simi-Rodos üçgeninde gezerken mutlaka uğramanızı önereceğim.