Eski siyah Citroen yana yatarak virajdan çıktı. Kapıları arkaya doğru açıldı. İçinden çıkan ince beyaz çizgili siyah kruvaze takım elbise giyen adamlar makineli tüfeklerini kafede oturam insanların üstüne boşalttıktan sonra Citroen’in kapısının kenar çıkıntısına basarak hızla uzaklaştılar. Tekerleklerin gıcırtısı eşliğinde uzaklaşırken kaldırımda kanlar içinde şık hanımefendi ve beyefendiler bırakmışlardı.
Marsilya denilince aklıma eskiden böyle sahneler gelirdi. Akdeniz kıyılarındaki bu liman kenti, uzun yıllar kaçakçıların ve gangsterlerin şehri olarak ün yapmıştı. Bu ün, bizim gibi hem aynı denizin kıyısında, hem de çok uzaklarda olan insanlara Borsalino ve French Connection gibi filmler sayesinde ulaşmıştı. Ben de Marsilya’da ilk iş olarak Vieux Port‘ta bir kafede oturup bir pastis söyledim. Akdeniz şehrilerinin ortak özelliklerinden birisi anasonlu içkilerden hoşlanmalarıdır. Bu Beyrut’ta arak, İzmir’de rakı, Atina’da uzo, Marsilya’da ise pastis’dir. Kadehimdeki pastisimi adet olduğu üzere bire beş su ile karıştırdım.
Marinada hayatın keyfini çıkarıyorlar
Bir süre eski siyah Citroen’in caddenin karşısındaki apartmanların arasındaki sokaktan çıkmasını beklemedim dersem yalan olur. Sonra etrafımı seyretmeye başladım. Vieux Port, İstinye koyu gibi şehrin içine doğru uzanmış eski liman. Artık liman olarak kullanılmıyor, dev bir marinaya dönüştürülmüş, kıyılarına kaldırım cafe’leri ve restoranlar serpiştirlmiş.
Marsilya çok güzel bir şehir. Daracık sokakların arasından şehre hakim olan Notre Dame de la Garde kilisesine kadar tırmanırsanız hem kiliseyi gezebilir hem de Marsilya’yı tepeden seyredersiniz. Kilisenin rengarenk tavanlarından sarkıtılmış olan küçük gemiler denizlerde hayatını kaybetmiş olan Marsilyalı denizciler için edilen duaları temsil ediyor.
Marsilya tam bir liman kenti ve pazar sabahları eski limanın kıyısında hâlâ balık pazarı kuruluyor, balıkçılar kıyıya bağladıkları teknelerinin önüne kurdukları tezgâhlarda çoğu hâlâ canlı olan balıkları satıyorlar. Rengârenk insan manzaraları, bağırış çağırışlar, balık alan Marsilyalılar ve onları yüzlerinde bir tebessüm, ellerinde kameralar ile seyreden turistler.
İstakozlu balık çorbasını tadın
Şehir deniz ile bu kadar iç içe olunca, mutfağına hakim olan yemekler de tabii ki deniz mahsülleri oluyor. Marsilya’ya kadar gitmişken mutlaka yenilmesi gereken yemek dünyaca ünlü balık çorbası Bouillabaisse. Mütevazı bir başlangıcı olmuş bu ünlü çorbanın. Balıkçılar denizden dönünce sahilde oturup pazarda satılmayan balıklardan çorba yaparmış. Zamanla çorbanın içine lezzet katsın diye baharatlar, kabuklu deniz mahsülleri de koymuşlar. Bouiilabaisse balıkçıların kazanlardan balık restoranlarına terfi edince içine daha makbul balıklar, hatta istakoz bile konmaya başlanmış. Bir yemeğin başarı öyküsü işte kısaca böyle, Marsilya’da en iyisini yiyebileceğiniz restoranların başında da Le Rhul geliyor. Efsanevi mimar Le Corbusier’in eseri kendi adını taşıyan otelin restoranı La Ventre de l’Architecte, Le Moment ve La Petit-Nice Passedat, Marsilya’nın “star” şeflerinin mutfak sanatlarını icra ettikleri restoranlar, La Cantinetta ise türünün en iyi örneklerinden bir İtalyan lokantası. La Cantinetta’nın bulunduğu La Paine mahallesi şehrin nabzının gecenin geç saatlerine kadar atmaya devam ettiği bölge.
En şirin sahil kasabası Cassis
Le Rhul’ün bulunduğu sahil şeridi şehrin doğusunda kalıyor. Kayalıkların arasından giden bir sahil yolunun kıyısında çoğu restore edilen ve son zamanlarda süratle fiyatları artan çok güzel eski evler var. Karşınızda Akdeniz’e birkaç çıplak ada serpiştirilmiş, biri Monte Cristo Kontu’nun zindanlarında kaldığı kalenin bulunduğu ada, Ile d’If. Sahili takip eden virajlı cadde sonra nedense plajlar ve beach club’lar ile dolu bir düzlüğe açılıyor. Onun ötesi ise gene kayalıklar arasına giren turkuaz renkli fiyortlarla dolu Calanquez bölgesi
ve kendi körfezinin kenarı kurulmuş şirin bir sahil kasabası Cassis; buralıların tabirine göre “makul fiyatlı bir St Tropez.“
Marsilya’ya sadece yarım saat mesafedeki Aix-en-Provence da mutlaka görülmesi gereken harika bir yer, ama Provence’ı da bu yazıya sıkıştırmaya kalkışmak haksızlık olur. Onun için mutfağıyla, lavantasıyla, olağanüstü tabiatıyla Provence başka bir yazıya. Bu arada yazının başına bakmayın, Marsilya’da artık pek gangster filan kalmamış, çok medeni, keyifli, lezzetli, harika bir şehir. İstanbul’a ise Türk Hava Yolları’nın direkt uçuşu ile sadece 2 buçuk saat mesafede!
Denizin güzelleştirdiği şehir Marsilya
Haberin Devamı