Meriwether Lewis ile William Clark, Pasifik Okyanusu kıyılarına vardıklarında 1804 yılının Eylül ayıydı. İki kaşif Başkan Jefferson’un verdiği görevi başarmış, Amerika’yı doğudan batıya karadan kat etmeyi başaran ilk beyaz adamlar olmuşlardı. Vardıkları yer, daha sonradan Columbia nehri olarak bilinecek olan geniş bir nehrin denize döküldüğü Oregon kıyılarıydı. Kuzey Amerika tabii güzelliklerle dolu bir kıtadır. Oregon eyaletinin bulunduğu ABD’nin kuzeydoğusu ise en güzel bölgelerinin başında gelir. Columbia nehrinin suladığı bereketli topraklar, aralarından bembeyaz yanardağların adeta fışkırdığı yemyeşil ovalar Lewis ile Clark’ı olduğu kadar onlardan sonra bölgeye gelenleri de etkilemiş olmalı ki, Oregon’a göçmenlerin yerleşmesi çok sürmemiş. Zamanla eyaletin en büyük şehri Portland ortasından akan Williamette nehri, sayısız parkları ve gül bahçeleriyle ülkenin en güzel olduğu kadar en yaşanır şehirlerinden biri olmuş.
Şerbetçiotu fark yaratıyor
Oregon ismi bütün dünyada şarapseverlerin olduğu kadar biraseverlerin de yüzlerinde bir tebessüme neden olur. Eyalet oldukça zor bir üzüm olan Pinot Noir’dan yapılan şaraplarıyla ünlüdür. Oregon’da ayrıca biranın olmazsa olmazı şerbetçiotunun Cascade gibi bölgeye mahsus cinslerinin yetiştirilir. Biraya olağandışı lezzetler katan bu şerbetçiotları sayesinde eyalette bira üretimi de çok gelişmiştir. Oregon’da içilen biraların yüzde kırk gibi çok yüksek bir oranı “craft beer” diye bilinen küçük üreticilerin butik biralarıdır.
Portland'ın devrimci 'Serseri'si
Dolayısıyla Portland her yaşanır şehirin olması gerektiği gibi yeme içme bakımından da oldukça zengin bir şehirdir. Şehir ve çevresindeki onlarca bira barında bar tezgahının üzerinde ve arkasında onlarca bira musluğunun bulunması olağandır. Bunlardan Bridgeport Brewpub, Rogue Ales Public House, Rock Bottom kendi biralarını yapan her daim dolu barlar. Buralarda denenmesi gereken “ale” biralardan Oregon şerbetçiotunun acımtrak yoğun lezzetinin hakkını veren Bridgeport India Pale Ale ülkenin en prestijli biralarının arasında yer bulmuş. Amerikan bira devriminin öncülerinden Rogue ise “serseri” anlamına gelen adından da anlaşılacağı gibi oldukça ekstrem biralar yapıyor; bazılarını sevip, bazılarından ise hiç hoşlanmayabilirsiniz.
Yanardağlar bölgesi
Portland’ın kurulu olduğu Williamette nehrinin vadisinin karşısında şehirden de bütün haşmetiyle görünen dünyanın en güzel dağlarından Mount Hood bulunuyor. Columbia nehrinin geniş kanyonundan bir saat kadar gidince bu harika yanardağın eteklerine varıyorsunuz. Çam ormanlarının yerlerini göz alabildiğine uzanan meyve bahçelerine bıraktıkları bu vadide nehrin karşı tarafındaki Mount Adams, onun arkasında seksenli yıllarda infilak edip tepesini uçuran Mount St Helens, hepsi birbirinden güzel yanardağlar bembeyaz zirveleriyle etrafınızı sarıyorlar.
Columbia nehrinin kıyısındaki Hood River kasabasında dünyanın en güzel biralarından bazıları yapılıyor. Nehrin burası çok rüzgar aldığı için rüzgar surfçüleri çok rağbet ediyor; kasabanın birasının adının Full Sail olması da belli ki bundan. Sahipleri satmaya karar verince çalışanları tarafından satın alınıp varlığını sürdüren Full Sail’in çok sayıda ödüllü Amber Ale’i içebileceğiniz en iyi biralardan birisidir.
Portland’dan San Francisco’ya uçarken uçağın sol tarafında cam kenarında (A koltuğunda) oturursanız yol boyunca Mount Hood, Mount Jefferson ve Mount Shasta gibi yanardağların eşsiz manzarası eşliğinde güzel bir yolculuk yaparsınız. Portland, San Francisco’dan uçakla sadece iki saat sürüyor ve kesinlikle görülmeye değer...