Brüksel'de mayalanan şeytan gibi biralar

Haberin Devamı

Brüksel'de gri bir öğleden sonra, gri kostümlü adamlar gri bir beton binanın muhtemelen gene gri bir odasında toplantıdalar. Şehrin kasveti odaya yansımış durumda. Gri kostümlü adamlardan kuzeyli olanı pencereden şehre doğru bakıyor, dışardaki gri bulutların gölgelediği mavi gözleri ışıktan yoksun: "Fransız peynirleri hakkında bir şey yapmalıyız" diyor ülkesinin soğukluğunu yansıtan bir sesle.

Bu adamlara "Eurocrat" diyorlar. İşleri Brüksel'deki gri odalarında oturup hayatımıza renk katan şeyleri teker teker ortadan kaldırmak. Brüksel'de yaşarlar, ama Fransız’ın peynirine, Yunan’ın kokoreçine karışır, Avrupa'nın hiçbir Avrupalı’nın istemediği kadar tek düze olması için uğraşırlar. Başarılı da olurlar, çünkü Avrupa'nın kanunlarını onlar yaparlar ve ne zaman ne yiyip ne içeceğimize onlar karışırlar.

Ama gelin görünki bu kadar katı kuralların konduğu Brüksel'in biraz dışına çıkınca gri bulutların arasından mavi gökyüzü kendisini gösterir. Brüksel'e şehrin içi sayalıbilecek kadar yakın birkaç köyde yüzyıllarca eski metodlarla bira üretiliyor. "Lambic" adı verilen bu biralar bira dünyasının mücevherleri arasındadırlar. Açık kazanlarda havada uçuşan vahşi mayanın mayalandırdığı bu biraların üretildiği yerlerde ortam pek hijyenik değil, bazı yerlerdeki örümcek ağları bile havada uçuşan mayayı etkileyip biranın tadını değiştirmesin diye ellenmiyor. Brüksel'in gri kostümlü adamları da geçmişleri yüzyıllara dayanan geleneksel biralara belki de bira tarihini yaşattıkları için bir şey demiyorlar.
Ülke küçük ama binden fazla çeşit var...
Lambic biralar aynı iyi bir şarap gibi yıllanmaya müsaitler. Yıllanmışları zor bulunuyor, ama yeni biralarlarla karıştırılmış "gueuze" adı verilenlerini bütün Belçika'da bulmak mümkün. Brüksel'in içindeki Cantillon hem iyi bir lambic hem de bu tarihi biraları tatmak ve yapılışını görmek için iyi bir yer. Brüksel'de ünlü Grande Place meydanının hemen yanındaki A la Mort Subite de ülkenin muhteşem biralarını tatmak için harika bir bar. Lambic veya geuze oldukça ekşi, içilmesi zor, nevi şahsına münhasır biralar. Zaten Belçika'nın ünlü kiraz (Kriek) ve frambuazlı biraları da belki de içimi bir nebze olsun kolaylaşsın diye gueuze (gööz okunuyor) ile yapılıyor.
Belçika biraları tabii ki sadece bunlardan ibaret değil.

Ülke küçük, ama binden fazla birası var.

Trappist diye bilinen altı manastırda keşişlerin yaptığı biralar bira dünyasının en makbul biraları arasındalar, ama ne yazık ki keşişlerin üretimi sınırlı olduğu için Belçika dışında zor bulunuyorlar. Eski manastır reçetelerine göre üretilen ve o manastırların adlarını taşıyan Leffe, Maredsous, Grimbergen ve Affligem gibi biralar hafif tatlıca, 7 ile 9 derece arası alkollü ve çok lezzetli biralar. Leffe Blonde (sarışın) ve Brune (kumral) olarak birkaç yıldır ülkemize de ithal ediliyor. Yeni gelen bir Belçika birası ise ülkesinde bile bir efsane: Duvel.

Bira dünyamız gün geçtikçe genişliyor

Duvel 9 dereceye yakın alkolü, altın rengi, damağı sıvayan lezzeti ve içildikten sonra bile bardağın kenarını dantel misali süslemeye devam eden köpüğü ile hem gözü, hem burnu, hem de damağı mest eden bir bira. Hikayesi de oldukça enteresan. İki Dünya Savaşı’nın arasındaki yıllarda, Belçika’da İskoç ale biralarının popüler olduğu bir zamanda, Brüksel ile Antwerp arasındaki Moortgat bira fabrikasında İskoç McEwan’s birasının mayası kullanılarak yeni bir bira üretilmiş. Bu yaptıkları “İskoç” tarzı koyu renkli bira çok popüler olmuş. 1970 yılında devir açık renkli biraların devri olmaya başlayınca aynı maya ile bu sefer altın renkli bir ale yapmışlar. Yeni birayı tadan bira ustalarından birisi çok beğenip yüksek alkolünden olacak “şeytan gibi bir bira” diyince biranın ismi de Duvel (Flamanca “şeytan”) olmuş. Duvel’e de aynı Leffe, Hoegaarden ve Petrus gibi Belçika biralarına dediğimiz gibi ülkemize hoş geldin diyoruz. Yoğun şerbetçiotu, armut, bisküvit kokularıyla ve damakta bitmek bilmeyen uzun finaliyle bira dünyamızı zenginleştireceği kesin. Duvel fabrikasından yolunuza kuzeye doğru devam ederseniz karşınıza Antwerp çıkar. Burada bira yerini De Koninck’e bırakır. Her barda, her restoranda içilen bira şehrin dünyaya hediyesi olan bu kızıl-kahve ale’dir. O da her ciddi Belçika birası gibi daha yuvarlak bir Martini kadehine benzeyen kendi bardağında içilir. De Koninck veya Belçika’nın harika biralarından başkaları da ülkemizin yolunu bulurlar mı bilemeyeceğim. Bu da biraz bizim Ankara’daki gri kostümlü adamlara bağlı.

DİĞER YENİ YAZILAR