Kara bulutların arasına gizlenmiş olan güneş, canı istedikçe bulutlardan boşalan yağmuru kesip yüzünü gösteriyor. Işık yemyeşil çayırlar üzerinde oyunlar oynuyor. Tabiat adeta ne kadar güzel olabileceğini hatırlatıyor
Burası Fransa’nın kuzeybatı ucu, Bretanya, Fransa’nın bir parçası olmasına rağmen, çok ayrı bir bölge. Bretonlar, İskoçlar, İrlandalılar ve Galliler gibi Kelt asıllı ve kökenlerini kültürlerine yansıtmayı da bu kültürü korumayı da başarmışlar. Bretanya’nın Lorient kentinde her yıl Ağustos ayında bütün Keltlerin katılımıyla Kelt festivali düzenleniyor.
Biz Cancale’deyiz. Kayaların üzerinde 2 bin 500 çeşit bitkinin bulunduğu bir bahçenin içindeki Chateau Richeux, yirmili yıllardan kalma bir malikane. Üç Michelin yıldızlı şef Olivier Roellinger, Fransa’nın en saygın şeflerinden, Chateau Richeux’yu çok hoş bir otele çevirmiş. Roellinger’in Cancale’de doğduğu evdeki restoranı Le Relais Gourmand, Fransa’nın en iyi restoranlarından birisi olarak kabul ediliyor. Otelin restoranı Le Coquillage ise daha makul fiyatlı, tam bir deniz mahsulü cenneti. Kabuklu deniz mahsülleri konusunda uzmanlaşmış seyahat arkadaşımız Ergin Bengisü, önündeki Fruits de Mer tabağı için “Şimdiye kadar yediklerimin en iyisi” diyor, inanıyorum. Zaten otelin önündeki Cancale körfezindeki 400 hektarlık “istridye tarlaları”nda dünyanın en lezzetli istridyeleri yetişiyor.
Cancale’in balıkçı limanı deniz kenarına dizili bir sıra evden oluşuyor. Eski balıkçı evleri balıkçı restoranları haline getirilmiş. Aslında balıkçı lokantasından çok, istridye lokantası demek daha doğru olur. En salaş görünümlü olanlar restoranlardan Au Pied d’Cheval’e giriyoruz. Restoranın sahibi olduğunu tahmin ettiğimiz iki kadın tezgahtaki istridyelerden getiriyor. Kocaları yüzyıllardır ta Kanada sahillerine, Newfoundland’a kadar balığa çıkan Cancale’in kadınları da aynı istridyeleri gibi sert karakterleri ve dobralıklarıyla ünlüymüş.
Paris’e sadece 4 saat uzaklıkta
Cancale’in 20 dakika batısında Fransa’nın en ilginç şehirlerinden St. Malo bulunuyor. İsyankâr bir şehir, 17. ve 18. yüzyıllarda deniz ticareti ve korsanlıkla çok zenginleşmiş. St. Malolular sık sık bağımsızlık istemesi ve kısa süreli olsa da arada bir kendi cumhuriyetlerini ilan etmekle ünlü. 1436 yılında bir İngiliz denizci, “St. Malolular denizlerde dolaşan en büyük hırsızlardır, kendi düklerine bile saygıları yoktur” diye yazmış. St. Malo denize uzanan bir yarımadanın üzerinde kurulu. Bütün şehri, daha doğrusu yarımadayı saran duvarların arkasında görkemli taş binalarla dolu bir şehir yükseliyor. Şehrin çok belirgin bir ağırlığı var; yazar ve diplomat Chateaubriand ile Kanada kaşifi Jacques Cartier buralılar.
St. Malo’nun 20 dakika kadar güneyindeki Dinan ise bambaşka bir şehir. St. Malo taş binalar ve onları çeviren görkemli surları ile dikkat çekerken, Dinan’da sanki bir rüya aleminden fışkırmış yarı ahşap evler hemen göze çarpıyor. Dinan’ı gezmek kolay. Ortaçağdan kalma cumbalı tahta evlerin çevrelediği kasabanın ana meydanı Place des Merciers’den, Rue du Jerzual’i izleyerek şehrin eski ana kapısından çıkıp iki tarafında birbirinden güzel ahşap evlerin sıralandığı Rue de Petit Fort’dan nehir kıyısına kadar uzanan yürüyüş, bir ortaçağ Avrupa’sı kentinde yapabileceğiniz en güzel yürüyüşlerden birisi olmalı.
Ama özellikle orta çağlardan bahsedeceksek, buraların en görkemli ve haklı olarak da en ünlü yapısı Normandiya sınırındaki Le Mont St. Michel ve etrafındaki köy. Bu deniz kıyısından birkaç yüz metre uzaklıktaki bir kayalığın üzerindeki kilise ve etrafındaki daracık sokaklardaki birkaç binadan oluşan köyün resimlerine Fransa posterlerinde rastlamışsınızdır.
Bretanya ve bütün anlattıklarım Paris’ten sadece 4 saat mesafede. Ekim, turist kalabalıkları kaybolmuş olacağı için Bretanya’ya gitmek için iyi bir ay. Zaten istridye yiyecekseniz, bilenler bilir, istridye Fransızca veya İngilizce’de isminde “R” harfi bulunan aylarda yenir, Ekim, yani OctobeR de bu aylardan birisidir...
Bunları yapmadan dönmeyin
n Le Mont St Michel’in tepesine çıkıp kilise ve köyü gezdikten sonra La Mère Poulard’a omlet yiyin. Bu restoran 120 yıldır dünyanın en iyi omletini yaptığını iddia ediyor.
n Le Mont St. Michel’de deniz çekildiği zaman ortaya çıkan kumsalda yalın ayak yürüyebilirsiniz. Kumsaldan sonra başlayan ve rüzgarla sürekli deniz tuzu yiyen çayırlarda otlayan kuzuların etleri, dünyanın en lezzetli etleri arasında kabul ediliyor.
n St. Malo surlarının üzerinde gezinti Dubrovnik kadar değilse de çok keyifli. Burası deniz kokuyor; rüzgar varsa denizi yüzünüzde, hatta ıslanmadan bütün vücudunuzda hissedebilirsiniz.
n St. Malo’da Michelin yıldızlı A La Duchesse Anne’de (02-99408533) mutlaka elma turtası, Tarte Tatin yemelisiniz. Milföy hamuru ve karamelize elmaların üzerine döktükleri duble Normandiya kremasını kaşıkla yiyebilirsiniz.
Nerede kalınır?
u Cancale
Le Chateau Richeux
0033-2-99896476
www.maisons-de-bricourt.com
Le Querrien
0033-2-99896456
lequerrien@wanadoo.fr
u Dinan
Hotel Le Jerzual
0033-2-96870202
hotel jerzualdinan@wanadoo.fr
u Le Mont Saint Michel
Auberge Saint-Pierre
0033-2-33601403
aubergesaintpierre@wanadoo.fr
Relais St Michel
0033-2-33893200
relaisstmichel@merepoulard.com
Bretanya’da lezzet ve kültür durakları
Atlas Okyanusu’ndan sürekli esen rüzgarın kabarttığı dalgaların, sürekli dövdüğü bir sahil
Haberin Devamı