Suzan bir yere gidelim dedi mi, biz pek hayır demeyiz. Her ay birkaç kere beraber yemek yemeden yapamadığımız arkadaşlarımız Ayşe ile Tarık Terzioğlu da bize katıldılar ve Tarık pek sevdiği Lacivert’te yer ayırdı. Son olarak “Turasan Seneler” şarapları tadım yemeğine gittiğim Lacivert’te, şef Hüseyin Ceylan, Hamburg’daki Michelin yıldızlı ilk Türk şef Ali Güngörmüş’ün tarifiyle muhteşem bir somon hazırlamıştı. Tam kıvamında bir püre yatağının üzerine kendini bırakmış yumuşacık ılık somon filesinden mis gibi tereyağı kokuları yükseliyordu. Hüseyin Usta’nın yemekleri ile Turasan’ın Kapadokya’dan ne kadar iyi beyaz şaraplar çıkabileceğini gösteren Seneler Chardonnay’i aklımda kalmıştı. Ve Fatih Sultan Mehmet köprüsünün kaplumbağa temposundaki trafiğinde Lacivert’e doğru ilerlerken, hayalimdeki somonun tereyağını yanaklarımın içinde hissetmeye başlamıştım bile.
Arkadaşlarımız Lacivert’in Rumelihisarı’ndan kalkan teknesiyle geldikleri için masada yerlerini almışlardı bile. Masamız ile deniz arasında Lacivert’in çoğu masasında olduğu gibi bir küpeşte dahi yoktu. Ayşe bu yıl keşfettiği yeni şarabı Sauvignon Blanc’dan bir şişe açtırmış, Suzan ile kadehlerinden ilk yudumlarını almaya başlamışlardı. Erkekler rakı içmeyi tercih etmişlerdi, biz de Lale ile onlara katılmaya karar verdik. Suzan’ın sevgili eşi Nezih Deniz kökleri Midilli’nin en batısındaki Sığrı’dan Cunda adası üzerinden Edremit Körfezi’ndeki Burhaniye’ye kadar dayanıyordu. Nezih Deniz tam bir Egelidir. Hatta Suzan’a evlenme teklifini bile Ayvalık-Midilli feribotunda yapmayı uygun bulmuştu. Hâl öyle olunca Nezih tabii ki yaz aylarında rakı ile uzo arasında gelip gider. Biz de bu adamın keyfine elimizden geldiğince katılmaya çalışırız; hele deniz kenarında nefis mezelerle donanmış bir masada oturuyorsak.
Ayşe ile Suzan, Lale’yi aralarına alınca bana masanın öteki ucunda bir yer düştü ve sevgili karım ile yemek boyunca ilişkimiz yediğimiz çeltik kebabı ile sınırlı kaldı. Çeltik kebabı, o gece olmadığımdan dolayı yiyemediğim somonu aratmadı. Kibrit patateslerin üzerindeki beğendi uzun zamandır yediklerimizin en iyisiydi, aynı beğendinin üzerine serpiştirilmiş bonfile dilimlerini bile lezzetleriyle ezen köfteler gibiydi. Hüseyin Usta’nın süzme yoğurdu çeltik kebaplarında genellikle olduğu gibi kibrit patateslerin üzerine dökmemiş, ayrı bir kasede servis etmişti. Bu sayede Boğaz’dan gelen serin esintiye rağmen tabaklarımızdaki kebaplar, bitinceye kadar sıcak kaldı. Ana yemeğimizden önceki deniz mahsulleri tabakları da masadaki herkesi, isli patlıcan salatası da beni pek memnun bıraktı.
İçki reklamlarına gelen yasaklar düşüncemizi ne kadar etkiler?
Arabamıza dönmeden, arkadaşlarımızı Rumeli yakasına taşıyan tekneyi arkasından biraz seyrettik. Tekne Boğaz’ın lacivert sularında nazlı bir kavis çizerek uzaklaşırken aklıma, şimdi ne alakası var diyeceksiniz ama, Galileo Galilei geldi. Hani kilise tarafından dünyanın yuvarlak olduğu konusundaki ısrarından vazgeçmediği takdirde ölümle tehdit edilmesi üzerine bu düşüncelerinden kesinlikle vazgeçtiğini beyan ettiği mahkeme salonunundan çıkarken alçak sesle “Ama gene de yuvarlak işte” diye söylenen Galilei. Bizde de içki reklamlarına getirilecek olan yeni sınırlamalar ile artık rakının, Boğaz gibi tabii güzelliklerin balık ile iyi gittiği söylenemeyecek. Hatta belki bir süre sonra bunları artık yazıp, çizmemiz, konuşmamız bile sınırlanacak. Biz de Boğaz kenarında oturup balığımızın yanında rakımızı yudumlarken Galilei misali alçak sesle de olsa “Ama gene de iyi gidiyor işte” diye söylenmekle yetineceğiz.
Boğaz, rakı balıksız olmaz
Geçen hafta arkadaşımız Suzan aradı “Özledim, bir yere yemeğe gidelim” diye...
Haberin Devamı