Uzun yıllar üç tane rakıya mahkum olduktan sonra, öyle bir rakı zenginliğine kavuştuk ki, adeta ne içeceğimizi şaşırdık. Gazetelerdeki çarpıcı ilanlar gözünüze çarpmıştık, son olarak piyasaya Beylerbeyi rakısı çıktı. Sağolsunlar, siz de tadın, fikrinizi bizimle (ve okurlarınızla) paylaşın diye düşünmüş olmalılar, geçen haftaki tanıtım yemeklerine davet ettiler. Yemek yüzlerce yıllık Osmanlı reçetelerinden yeniden yaratılan yemekleri, imparatorluğa 500 yıl başkentlik yapan şehrin eşsiz manzarasına karşı yiyebileceğiniz Feriye Lokantası’ndaydı.
Kavunla rakı olmaz
Masada yeme içme konularında yazıp çizen gazetecilerin dışında, rakı denilince hepimizin piri olan Aydın Boysan da vardı. Beylerbeyi rakısının reklamlarının aksine masada üç nesil değil sadece bir nesil bulunuyordu. Aydın Bey’i sorarsanız, bitmez tükenmez enerjisi ile, en gencimizdi. O masada olunca haliyle masada rakı nasıl içilir, balık ile gider mi, rakı sofrasında hangi mezeler olmalıdır soruları uçuşmaya başladı. Merak eden okurlarımız hocanın altmış yaşından sonra “emekliliğinde sıkılmamak için” yazdığı onlarca kitapta, keyifli anılar arasında bu soruların cevaplarını da bulabilir. Nedense adettendir, rakı sofrasında ilk olarak beyaz peynir ve kavun servis edilir. Aydın Boysan sanki bunca yıllık hayatında bir rakı sofrasında kavunu ilk defa görüyormuş gibi irkildi ve “bu tatlı niyetine yenmeli, rakının yanında ne işi var” diye itiraz ediverdi. Neyse ki Vedat Başaran’ın usta ellerinden çıkmış olan gecenin diğer mezeleri pek itiraz edilecek gibi değillerdi. Hele bir sütlü Boşnak biberi vardı ki, yememiş olana anlatmak imkansız, onun için anlatmayacağım. Zaten bu bir rakı yazısı, onun için rakıya geçelim.
İçimi son derece rahat
Beylerbeyi üç kere damıtılmış, son derece rahat içimli, ama yudumlarken de ben buradayım diyen iyi bir rakı. Son yıllarda çıkan bazı rakıları alışmış olduğumuz rakı tadında değiller diye yadırgayan rakıseverler için ideal, çünkü alışık oldukları “eski” Yeni Rakı okulundan, ama çok daha rafine ve kaliteli. Beylerbeyi rakısı eskilerin tabiriyle “müskirat ustası” Ali Gök’ün eseri. Ali Bey uzun yıllar Tekel’de çalışıp, özelleştirme öncesi Alkollü İçkiler Müessesi müdürlüğü yapmış. Beylerbeyi’nin üç kere damıtıldığını, damıtımının diğer rakıların iki misli sürdüğünü (100 saat) ve dolayısıyla bu kadar özenin sonunda tam reklamlarında vurgulandığı gibi beyefendilere lâyık bir rakı elde ettiklerini anlattı. Böyle bir ustayı yakalamışken en sevdiği üç rakıyı sormadan edemedim ve daha ağzından “Beylerbeyi” kelimesi çıkmadan “onun dışında” diye ekledim. Ali Bey’in rakılarımız arasında en iyi üçü o da üç kere damıtıldığından olacak Kara Efe, benim de babamın en sevdiği rakı olduğu için küçüklüğümden saygı duyduğum Altınbaş ve eski Tekirdağ rakısıymış.
Ali Bey rakıdaki son trendlerden fıçıda dinlendirilip açık altın rengini alan rakılara “rakı anasondan dolayı fıçıda dinlendirilmeye müsait değildir” diyerek şiddetle karşı çıkıyor ve bunu yapanlara da “rakıyı bozuyorlar” diye kızıyor. Yaş üzüm rakılarına gelince, sonbaharda Beylerbeyi’nin de yaş üzüm rakısını üreteceklermiş.
Böyle bir gecede herkesin Beylerbeyi rakı ile ilgili birçok yorumda bulunduğunu tahmin edersiniz. Ama hepsi için yerimiz yok, zaten o gece konuşulanları, bütün ülkeyi gezip Türkiye peynirlerini anlatan muhteşem “Süt Uyuyunca” kitabını yazan Prof. Dr. Artun Ünsal çok hoş bir Ege deyişiyle özetledi. Edremit’te “oynayacak maymun kamçı istemez” derlermiş. Yani uzun lafın kısasını isterseniz; Beylerbeyi rakıyı içmek için kamçı gerekmiyor.
Beyefendilere lâyık bir rakı
Uzun yıllar üç tane rakıya mahkum olduktan sonra, öyle bir rakı zenginliğine kavuştuk ki, adeta ne içeceğimizi şaşırdık
Haberin Devamı