Lozan denince Cumhuriyetimizin sınırlarının belirlendiği antlaşma geliyor hemen aklımıza ama Lozan hem tablo gibi doğası hem de müzik festivalleri ile muhteşem bir şehir.
Lozan, Cenevre Gölü‘nün kıyılarından sırtını dayadığı tepelere doğru yükselen bir şehirdir. Önünde uzanan göl mevsime veya havaya göre kâh masmavi, kâh türkuvaz veya gri, farklı bir renk alır, üstünde yelkenliler ve eski tip gezi tekneleri eksik olmaz. Cenevre Gölü
geniş değildir, karşı kıyıda yükselen Alp dağlarının manzarası bu muhteşem tabloyu adeta tamamlar. Victor Hugo da bu manzaradan etkilenmiş olmalıydı ki Lozan’ı anlatırken “çatıların üstünden gölü, gölün üstünden dağları, dağların üstünden bulutları, bulutların üstünden de yıldızları gördüm” diye yazmış.
Saray otellerin ihtişamı
Lozan küçük, ama oldukça hareketli bir şehir. Gölün kenarında yüz yıl öncesinin saray otelleri zamana karşı direnip hâlâ misafirlerine geçmiş bir dönemin ihtişamını yaşatmaya çalışıyor. Bir gotik kilisenin taçlandırdığı tepeye tırmanan dar sokaklar keyifli bir yürüyüş için en az göl kenarı kadar ideal. Lozan Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin merkezi ve buraya kadar gelmişken Olimpiyat Müzesi gezilecek yerler listesinde mutlaka yer almalı. Gölde eski tip gemilerle bir geziye çıkmak ise bu muhteşem tabiatı içinize sindirmek, dünyanın ne kadar güzel bir yer olduğunu hissedip şükretmek için harika bir fırsat. İsviçre’nin en mavi gölünün kıyılarına serpiştirilmiş küçük kasabaların neredeyse hepsinin isimleri bir yerden tanıdık geliyor. Cenevre ile Lozan arasındaki Nyon, UEFA’nın merkezi, Lozan’ın doğusundaki Montreaux (Montrö) ise bizim tarihimizdeki anlaşmalardan birinin imzalandığı yer olduğu kadar dünyanın en ünlü sanatçılarının sahne aldığı Jazz Festivali ile de ünlü.
Cennet gibi manzara
Ama bizde Lozan denilince ilk aklımıza gelen ve Cumhuriyetimizin sınırlarının belirlendiği antlaşma. Kurtuluş Savaşı‘nın kazanılmasından çok Osmanlı İmparatorluğu’nun mağlubiyetinin ön plana çıkarılmaya çalışıldığı müzakelerden bunalan savaş yorgunu İsmet Paşa ve arkadaşlarının kaldıkları Lozan Palas’dan kendilerini önlerinde uzanan cennet gibi manzaraya attıklarında ne düşündüklerini bilmek, hatta tahmin etmek zor.
Lausanne Palace hâla şehrin en önemli, en görkemli otellerinden birisi. Michelin yıldızlı restoranı La Table d’Edgar da şehrin en iyi rstoranlarından biri. Ama İsviçre’ye gelmişken mutlaka yenmesi gereken yemek tabii ki peynir fondue, onun için de en iyi adres Café Romand. Şehrin belki de lüks oteli olan Ouchy’deki Beau-Rivage Palace Lozan antlaşmasının imzalandığı otel. Otel uluslarası müzakere ve antlaşmalara ev sahipliği yapmakla ünlü; 2015 yılındaki İran ile nükleer müzakerelere de Beau-Rivage ev sahipliği yapmıştı. Hal böyle olunca otelin geçmişteki misafirleri arasında Churchill, Gorbaçov ve Nelson Mandela gibi önemli tarihi şahsiyetlere çok rastlanıyor. İsmet İnönü de Lausanne Palace’da kalmış olmasına rağmen bu tarihe yön veren şehrin kendi tarihindeki en önemli misafirlerinin arasında yer alıyor.
Lozan, Cenevre’ye bir saat mesafede, dolayısıyla iki şehri aynı seyahatte gezmek mümkün. Göl kıyısını takip eden tren hattı Lozan’dan sonra Montreaux’ya doğru yamaçları bağlarla kaplı tepelere paralel devam ediyor. Sonra göl bitiyor, dağlar iki tarafınızı birden sarmaya başlıyor. Alpler buralarda en muhteşem tepelerini sunuyorlar, Matterhorn, Eiger, Jungfrau, ama onlar bambaşka bir dünya ve bambaşka bir yazı konusu...