Antalya’da yarım asırdır varlığını sürdüren küçük lokantalar var ben de bu hafta size onlardan bahsedeceğim...
Yıllar önce Antalya’ya ilk defa gittiğimde 100 bin nüfuslu bu şehir küçük bir limandan arkasındaki tepeye doğru tırmanan ahşap evlerden ibaretti. Evlerin arasından gökyüzüne doğru yükselen yivli minare bütün şehre hakimdi. Geçen hafta gene Antalya’daydım. Şehir inanılmayacak bir boyuta ulaşmıştı, nüfus artık milyonlarla ifade edilmeye başlanmıştı. Yüksek beton bloklar bir zamanların o şirin eski şehri altındaki limanı sanki eziyorlardı. Biz gene de eski şehrin sokakları atasında dolaşmaya başladık ve neredeyse her köşede karşımıza çok hoş sürprizler çıktı.
"Paçacı Şaban’da paça, her gece tam 12 saat kömür ateşinin üstünde pişiyor."
Paça sevmezdim ama dayanamadım
İsterseniz küçük gezintimize sabahın erken saatlerinde içeceğimiz bir paça çorbası ile başlayalım. İtiraf etmeliyim ki ben küçüklüğümden beri paçadan pek hoşlanmam. Ama 1950 yılında kurulmuş olan Paçacı Şaban’ın küçük dükkanında paça her gece tam 12 saat kömür ateşinin üstünde pişiyor. Paçayı büyükbaş hayvanlardan yapıyor ve mutlaka erkek olmalılar diyor. Tereyağ kullanmadığını, köy yumurtasında ısrarcı olduğu özellikle vurguluyor. Paça sevmeyen yazarınız bile bu kadar emek karşısında saygısından onun kadar iştahla olmasa bile seyahat arkadaşı Mehmet Yaşin’e sabah çorbasında katılıyor.
Sonra Börekçi Tevfik var. O da 46 yıldır börek yapıyor, hem de ne börek. Bol maydanozlu kıymalı ile üstüne pudra şekeri serpiştirilmiş peynirli arasında kısa bir kararsızlık ikisinden de bol miktarda yemekle sona eriyor. Tevfik Ekizoğlu serpme böreği şeffafa yakın incelikte açtıktan sonra dükkanla yaşıt fırınında mükemmeliyete ulaştırıyor, benden söylemesi... Börekle doyduktan sonra nispeten hafif bir öğlen yemeği için Piyazcı Sami ideal. Bu 50 yıllık piyazcıda sadece ve sadece tahinli piyaz yapılıyor. Tek ana yemek, ılıkla sıcak arası, tahin korktuğum gibi piyaza hakim olmamış, sadece lezzet katıcı rolü ile yetinmiş. Antalyalılar tahinli piyazı pek seviyor olmalılar ki, dükkanın önüne atılmış masalar her daim dolu.
Antalya’ya yolunuz düşerse Tarihi Zincirlihan’a uğramayı ihmal etmeyin...
1924’ten beri döner satan dükkan!
Ama daha ciddi bir öğlen yemeği istiyorsanız o zaman Dönerci Hakkı Baba’nın 1924 yılından beri Üçkapılar Çarşı içi’nde döner satan dükkanına uğramanız gerekir. Tipik bir aile işletmesi, üçüncü nesil işin başında. Dönerin eti özel bir sosta marine ediliyor, hal öyle olunca pidenin üstündeki döner ilave bir sos istemiyor, masadaki tabağınıza bir tavadan dökülen tereyağ ilk önce burnunuzu, biraz sonra da damağınızı mest ediyor. Bu arada Hakkı Baba’da en az döner kadar lezzetli ızgara köftesi de mutlaka denenmeli...
Biraz ötede, Tarihi Zincirlihan’da ki Hasan Antalya’da da 1946 yılından beri kuyu tandır, kelle ve Antalya’nın şiş köftesi yapılıyor. Burada, hanın avlusunda, sonbahar güneşinin tatlı sıcaklığı eşliğinde kadehinizde bir duble takı, tabağınızda küçük çatal darbeleriyle dağılan çok lezzetli bir tandır ile saatler geçirebilirsiniz. Kelle nasıl derseniz, o sizin keyfinize, damağınıza kalmış, ama yanak eti artık dünyadaki bir çok lüks restoranın menülerinde bile yer almaya başladı.
Damakta lezzet patlaması yaratan dondurma
Antalya sıcak bir şehir, insan canının dondurma çekmesine mani olamıyor. Biz gene yarım asırlık bir dükkana, Dondurmacı Yaşar’a gittik. Manda sütlü dondurmaya damla sakızı kadar yakışan bir şey yoktur. Orada da öyle diyorlar, süt kendi çiftliklerindeki büyükbaş hayvanların sütüymüş, ısırılacak kıvamdaki damla sakızlı sütlü dondurma yüzüme kocaman bir gülümseme oturttu. Bir de sona kaldı diye denememezlik yapmayın, yolunuz düşerse Antalya’nın efsane restoranı 7 Mehmet’te kabak tatlısı yiyin. Üstü fırın sütlaç kıvamında yanımış, nefis bir kaymak hafif yanık tatlının üstüne serilmiş. Kaymağın üstüne ise ince kıyılmış kurutulmuş acı kırmızı biberler serpiştirlmiş. Tatlı ile acı öyle güzel dengelenmiş ki, damağınızda küçük lezzet patlamaları yaratıyorlar. Bilmem bir şey eklememe gerek kaldı mı?