Napoli için bir zamanlar Rio de Janeiro ve İstanbul ile birlikte dünyanın en güzel 3 şehrinden biri derlerdi. Rio’nun güzelliğini anlatmaya kelimelerim yetmeyebilir. İstanbul’un ne kadar güzel olduğunu ise hepimiz biliyoruz. Napoli’ye gelince, körfezin karşısında yükselen yanardağı alırsanız, geriye köhne bir şehirden fazla bir şey kalmıyor. Ama onun da aynı İstanbul gibi çok güzel adaları ve iki saat mesafedeki Amalfi gibi muhteşem bir sahili var.
Adalarının en ünlüsü Capri’ye, Napoli’den iki saatlik bir deniz yolculuğuyla gidiliyor. Adaya varınca sizi üstleri tente ile kapatılmış, kendilerini fayton zanneden taksiler karşılıyor. Aslında tam da karşılıyor denilemez, çünkü sıcak Akdeniz güneşinin altındaki taksi sırasında, makul olmayan bir süre bekliyorsunuz.
Liman oldukça hareketli, sürekli gelen gemiler dolusu turist etrafa yayılıyor, çoğu kendilerini ünlü mavi mağaraya, Grotto Azzura’ya götürecek motorlara doluşuyorlar. Sonra nihayet taksiniz geliyor, daracık bir yoldan, yol ile aynı genişlikteki otobüsleri sollayarak bir tepeye çıkıyorsunuz. Buradaki Capri köyünün meydanında, Piazzetta’daki cafè’lerden birinde oturup keyif yapmak lazım, ama biz taksimizle adanın diğer sahiline sarkan uçurumu inmeyi tercih ediyoruz. Orada, Marina Piccola’da bizi La Fontelina’ya götürecek olan motor bekliyor.
La Fontelina, bir beach-restoran. Buraya gelmiş olan ünlülerin listesi oldukça uzun, son olarak Abramovich yatıyla uğramış. Restoranı misafirleri kadar ünlü, yemekler deniz mahsulü ağırlıklı, yiyen arkadaşlarım muhteşem olduğunu söylüyor. Burayı öneren arkadaşımız Tony Phillipson, nefis bir Campania beyazı, Greco di Tufo sipariş ediyor. Tabağımdaki bufalo mozzarella’sının keyfini çıkarıyorum. Bu peynir dünyanın en lezzetli taze peyniridir. Sadece Napoli yakınlarındaki mandaların sütünden yapılır.
Dönüşte gemilerin geldiği limana bir motorla dönebiliyorsunuz. Taksiden çok daha zevkli, kayaların üzerinde Capri’de yaz tatilini geçirmeyi ilk akıl eden kişinin, Roma İmparatoru Tiberius’un sarayının kalıntılarını görebiliyorsunuz. (La Fontelina 081-8370845)
Positano’nun manzarası
Alacakaranlıkta ayrıldığımız Napoli’ye dönecek olursak, Vezüv’ü solunuza alarak körfez boyunca ilerledikten sonra karşınıza, yamaçları denizin içinden fırlayan tepeler çıkıyor. Bu sahillerin belki de en güzel kasabası olan Sorrento, tepelerin arasındaki koylardan birinin karşısından adeta göz kırpıyor, ama biz Napoli’yle Vezüv’ü arkamızda bırakarak Amalfi sahiline tırmanan virajlı yola sapıyoruz. Bir saat kadar sonra karşınıza Positano çıkıyor. Uçuruma asılı yolun kenarından karşı yamaçta yükselen Positano’nun görüntüsü unutulamayacak bir manzara. Daracık bir yoldan sahile inebiliyorsunuz, ama Positano’nun içi çok turistik, biraz hayal kırıklığı yaratıyor.
Sahile adını veren Amalfi ise, Positano’dan çok daha tipik. İtalya’nın her köyü, kasabası gibi cafè’lerle dolu bir meydanı var. Bu küçük meydana geniş bir merdivenle çıkılan bir katedral hakim. Amalfi’nin daracık sokakları bu dev katedralin gölgesinde adeta eziliyor; ama çok keyifliler. Piazza dei Dogi’deki Da Baracca ve Antica Teatro köyün bütün eskiliğini soluyarak yemek yiyebileceğiniz trattoria’lar.
“Yok bir trattoria’da değil, daha iyi bir yerde yiyeyim” diyorsanız, 15 bin şaraplık bir mahzeni olan La Caravella’ya (00-39-089-871029) gidebilirsiniz. Ama yapacağınız daha akıllı iş, 20 dakikalık virajlı bir yoldan dağın tepesindeki Ravello’ya tırmanmak. Ravello yörenin en zengin köyü, uçurumun kenarına dizili eski saraylardan Palazzo Sasso ile Caruso yörenin en iyi otelleri, restoranları da tabii ki çok iyi. Bir zamanlar Richard Wagner burada ilham bulmuş, Humphrey Bogart, Ingmar Bergman ve Jackie Kennedy buralarda kalmış, aynı manzaraya karşı içkilerini yudumlamışlar. Aşağıda Akdeniz, akşam güneşinin altında ışıldamaya başlıyor. Renkler yavaşça değişiyor... Bizde “kelimelerin bittiği yer” derler, ama İtalyanlar Amalfi’de yaşam için daha iyi bir söz bulmuşlar: “Hiçbir şey yapmamanın tatlılığı”.
Bunları yapmadan dönmeyin
Napoli’de pizza yemelisiniz. Burası pizzanın anavatanı. Da Michele ve Di Matteo en ünlü pizzacılar. Geleneklere sadık kalarak sadece “sade” pizza yapıyorlar: Margherita ve onun sarımsaklısı olan Marinara. Daha çok çeşit ve “restoran servisi” için Santa Lucia’da deniz kenarındaki Transatlantico’yu da deneyebilirsiniz.
Ravello’da Hotel Caruso veya Palazzo Sasso’nun muhteşem manzaralı bahçe barlarında Negroni içmelisiniz. En klasik İtalyan kokteyllerinden Negroni buzlu bardakta eşit miktarlarda cin, Campari ve Martini Rosso karıştırılarak yapılır.
Amalfi’de katedralin önündeki meydanda oturup limoncello içmelisiniz. Amalfi’nin iri portakal boyundaki limonları da, limoncellosu da çok ünlü. Hatta hazır oraya kadar gitmişken kremalı limoncello denemeyi de unutmayın.
Positano’da la Sireneuse’de kalmasanız bile, akşam çayına gitmeyi ihmal etmeyin. Manzara, servis, atmosfer; kendinizi daha fazla İtalya’da hissedemezsiniz.
Nerede kalınır?
Napoli: Hotel Excelsior (0039-081-7640111) www.excelsior.it
Santa Lucia’da
Capri: Caesar Augustus (00-39-081-8373395 www.relaischateaux.xom/augustus
Positano: La Sirenuse (0039-089-875066) www.lhw.com/sirenuse
Amalfi: Santa Caterina (0039-089-871012) www.lhw.com/scaterina ve Grand Hotel Excelsior (0039-089-830015) www.excelsior-hotel.it
Ravello: Hotel Caruso (0039-089-858801) www.lhw.com/htlcaruso
Amalfi’yi bir de sonbaharda görün
Napoli’den yola çıktığımızda Vezüv yanardağının arkasından yükselen güneş, gri şehri aydınlatmaya başlamıştı
Haberin Devamı