Dev Boeing 777 pistin başına geldi. Bir süre bekledikten sonra motorlar kendilerini duyurmaya başladılar, uçak pistte yavaşça hareket etmeye, sonra giderek hızlanmaya başladı. Uçak yolculuğunun en zevkli (ve korkutucu) anlarından birisi uçağın pistte hızlandıktan sonra tekerleklerinin pistten kalkması ve jet motorlarının o muhteşem itici gücünün sizi ve o dev uçağı boşluğa yollamasıdır. Atatürk Havalimanı’ndan kalkan Boeing 777 bizi batıya doğru uçuracak, sonra, 8 gün sonra doğudan geri getirecekti. Seyahatten, yeme içmekten ve gördüklerimiz, tattıklarımızla ilgili yazıp çizmekten hoşlanan dört arkadaş bir gün masamızdaki bir şişe şarabın da etkisiyle “Bu kadar seyahat ediyoruz, neredeyse bütün dünyayı gördük, ama çevresinde dolaşmadık” dediğimizde aklıma Türk Hava Yolları ve üyesi olduğu Star Alliance geldi. Öyle ya, THY, doğuda Tokyo’ya, batıda ise Los Angeles’e kadar uçuyordu. Arada bir tek Büyük Okyanus kalıyordu, onu da Star Alliance üyesi United Airlines veya Japon’ların hava yollarından ANA ile bir Hawaii stop’uyla geçmek mümkündü, hem de millerimizi kullanarak! Hemen hesap kitaba konduk ve seyahat programımızı yaptık. İstanbul’dan Los Angeles’e uçacak, oradan Honolulu, Tokyo üzerinden sürekli batıya doğru uçarak tekrar İstanbul’a dönecektik. Tabii bunun tersini de yapmak mümkündü, ama bizim 8 günlük süremize bu şekil daha çok uyuyordu. Biletlerimizi aldık ve 42 saatini, yani neredeyse 2 gününü uçakta geçireceğimiz “8 günde devr-i alem”imize başladık.
İlk durak Santa Monica’nın hoş kafe ve restoranları oldu
İlk etabımız en uzun olanıydı. İstanbul-Los Angeles 13 saat kadar sürüyor. Ancak uçuş çabuk geçiyor denilebilir. THY’nın business class koltukları tamamen yatıp adeta bir yatak haline geliyor. Gerçi pek yatmak istemiyorsunuz, çünkü önünüzdeki şahsi ekranınızda onlarca film seyretmeniz için sizi bekliyor. Yemeklere gelince, THY’nin economy class yemekleri bile geçen yıl Skytrax tarafından “dünyanın en iyisi” seçilmişti. Business class’daki servis ve özellikle steak, steak cenneti Amerika’ya giderken bile iyi bir restoranı aratmayacak kalitedeydi. Batıya doğru uçunca gün bitmiyor, gecenin karanlığı sizi yakalamaya çalışırken, siz adeta önünde kaçıp gidiyorsunuz. Buzlar ve sarp dağlarla kaplı Grönland’ı, Kanada’nın kuzeyinin binlerce göl ile süslü uçsuz bucaksız düzlüklerini geçtikten sonra uçaktaki ikinci yemeğimizi de bitirmiş, ellerimizdeki kadehlerdeki Porto şarabını yudumluyorduk ki, alçalmaya başladık. Altımızda artık Kaliforniya’nın bereketli toprakları uzanıyordu. Los Angeles’e vardığımızda İstanbul’da geceyarısı olan saat hâlâ öğleden sonra 3 idi.
Los Angeles’de deniz kenarında, Santa Monica’da kalmaya karar verdik. Fairmont oteli Pamela Anderson’u dünyaya kazand ıran Baywatch dizisinin çekildiği plaja hakim bir uçurumun üstünde. Santa Monica tam bir sayfiye yeri havasında, kış ortası (Los Angeles’de 15 dereceye kış diyorlar) biraz sakindi, ama kaldırım kafeleri , hoş restoranları ve nefis bir kumsalı ile kışın bile çok keyifli, şehre de sadece yarım saat mesafede.
Beverly Hills"deki Cut"da steak yemeden sakın dönmeyin!
Los Angeles’de şehir denilince akla hemen Hollywood ve Beverly Hills geliyor. İkisine de gitmek tabii ki şart. Yeme içme konusunda ise bence gidilmesi şart olan yer Kaliforniya’da Arnold Schwarzenegger’den sonra en ünlü Avusturyalı olan Wolfgang Puck’ın restoranları. Puck efsanevi restoranı Spago’dan sonra şimdi de kısa bir sürede Amerika’nın en iyi iki üç staek house’undan biri sayılmayı başarak Cut ismindeki restoranını, hem de ünlü Beverly Wilshire otelinin içinde açmış. Dünyaca ünlü Kobe steak’lerin yapıldığı Wagyu sığırlarının eti böyle bir ustanın elinde olağanüstü bir hal almış. Brooklyn’deki Peter Luger veya Manhattan’daki Smith & Wollensky gibi klasiklerin kalbimizdeki ve damaklarımızdaki yerlerini alabilmek için 120 dolarlık Wagyu’dan daha çok çaba göstermeleri gerekecek. Gene de Cut’taki steak olağanüstü, hemen yanıbaşındaki Sidebar’da içtiğimiz aperitif Martini kokteyl de Beverly Wilshire’in büyülü atmosferinde... Ne diyeyim, büyüleyiciydi.
Ama zamanımız azdı ve Los Angeles’ı gene batıya doğru, bu sefer Hawaiian Airlines’ın bir uçağıyla terk ettik. Issız, uçsuz bucaksız bir okyanusun üzerinde altı saat kadar uçtuktan sonra altımızda Büyük Okyanus’un neredeyse tam ortasına serpiştirilmiş Hawaii adalarından Oahu’nun ve Honolulu’nun ışıkları belirdi. Honolulu havalimanı, ABD donanmasının İkinci Dünya Savaşı’nda Japonların bombaladığı Pearl Harbor’un hemen yanında, gece 9’da bile buraya inerken o meşum günü hatırlamadan edemiyorsunuz. Bir de tabii Honolulu’da saat akşam 9 iken, İstanbul’da da saatin 9 olduğu, evdekilerin sabah kahvaltılarını bitirmek üzere oldukları gülümseyerek aklınıza geliyor. Bu haftalık bu kadar! Waikiki Beach’te Mai Tai ve Sunset Beach’te surf ile Tokyo’da Kobe beef ve dünyaca ünlü balık hali... Dünyanın etrafından eve dönüş yolculuğu haftaya!
Türk Hava Yolları ve United Airlines ile dünya turu örnek parkur ve fiyat
THY, 25 Mart’tan itibaren İstanbul ve Tokyo seferlerini hergün yapacak. Bu bilet için ekonomi ücret 2.449 Euro+1.228 vergi Business class (vergi dahil) 13.500 Euro, ama millerinizi de kullanabiliyorsunuz.
TK 9 / UA 641 / UA 879 / TK 51
İstanbul-Los Angeles 11:10-15:25
Los Angeles-Honolulu 08:40-12:48
Honolulu-Tokyo
11:54-16:00 (ertesi gün)
Tokyo-İstanbul
14:40-20:00
8 günde devr-i alem yapmanın ipuçları!
THY ile 8 günde devr-i alem!
Haberin Devamı