Salondaki serinliğe rağmen şişmanca olan, alnında biriken ter damlalarını, önündeki Mısır keteni peçeteye dokunmadan mendiliyle kuruladı, dudaklarındaki hafif tebessümle masadaki diğer kişileri hafifçe selamladı. Salondaki gerginlik kendisini hissettiriyordu. Yemek üzere oldukları yemek paranın satın alabileceği en iyi yemekti, beklentileri zirveye ulaşmıştı. Pencerelerden 65 kat aşağıda Bangkok’un ışıkları arasında akıp giden Chao Phraya Nehri bütün görkemiyle görünüyordu.
Masaya gelecek olan yemekler, 35 farklı ülkeden taze olmalarını sağlamak için son anda özel uçaklarla getirilmişti. Canlı istakozlar Amerika’nın kuzey doğu ucundaki Maine eyaletinden, istridyeler Avustralya’dan, biftekler ise tabii ki Japonya’dan getirilmişlerdi.
Böyle bir yemekte dünyanın en nadide eti olan Kobe bifteğinden başka bir şey yenemezdi. Yemekleri kimin hazırladığına gelince, bu malzemeler tabii ki Lebua Oteli’nin şefine emanet edilemezlerdi. Tam altı tane üçer Michelin yıldızlı şef her biri ayrı bir yemeği hazırlamak, adeta bu gurmelerin huzurunda yarışmak üzere bu yemek için Bangkok’a geldiler.
Üç Michelin yıldızı gastronomi dünyasında bir şefe verilecek en üst rütbedir.
Bir şefin restoranının üç Michelin yıldızı varsa, sadece o restoranda bir yemek yemek için bile o şehre gitmeye değer denir. Bu yıldızlar o kadar prestijlidir ki, birkaç yıl önce bir yıldızı alınarak iki yıldıza indirilen ünlü bir Fransız şef buna dayanamayarak intihar etmişti.
Toplam 18 Michelin yıldızlı şeflerin hazırladıkları bu 15 kişilik yemeğin bedeline gelince, daha doğrusu her bir misafirin önüne gelen hesaba gelince, sadece 28 bin dolarcık kadar. Pardon, eksik yazdım, bu rakama servis ve vergi dahil değil.
Bu fiyatı çok bulduysanız ki bulmadıysanız kimseye söylemeyin, gelelim bu beyefendilerin ne içtiklerine, çünkü içtikleri şaraplar 180 bin dolara yakın bir şey tutmuş. Şarapların hepsi Londra’dan özel olarak getirildiler. Dünyanın en pahalı şaraplarının başında gelen Romanee Conti’nin 1985 rekoltesi Burgonya’yı temsil etti. Bordeaux şaraplarından iki efsane 1959 Chateau Mouton Rothschild ile yüzyılın en muhteşem şaraplarından biri olarak kabul edilen 1961 Chateau Palmer de masada yudumlanan binlerce dolarlık şişelerin arasında kendilerini gösterdiler.
Ceket ilikleten şarap
Şarap dünyasında adı duyulduğunda ayağa kalkıp, ceketinizi iliklemenize neden olacak bir şarap varsa, o da Chateau d’Yquem’dir. Sauternes’nin bu tatlı beyaz şarabı birçok şarapsever tarafından “ölmeden son içmeyi isteyeceğim şarap” olarak nitelendirilir. Çok zenginler tarafından kaz ciğeri eşliğinde içilmesi adettendir.
Bangkok’taki yemekte de Alain Soliveres’in “kaz ciğeri creme brulee’si” ile bu muhteşem şarabın 1967 rekoltesi içildi.
Bu arada yemekler arasında bu muhteşem lezzetlerden damaklarını temizlemek için sorbet de içmişler ve o da tabii ki Dom Perignon şampanya ile hazırlanmış. Bizim buralarda böyle bir yemek olur muydu? Olsaydı damaklarımızı temizleme ihtiyacı duyar mıydık?
Onları bilemeyeceğim. Ama özel uçaklarıyla Bangkok’a gelip kişi başına 28 bin dolar ödeyerek dünya basınını bu kadar meşgul eden dolar milyarderlerinin Tayland’ın tanıtımına önemli bir katkı sağladıkları kesin. Bizim buralara da gelseler de, biraz daha ÖTV toplasak fena mı olurdu?
28 bin dolarlık yemekte ne içilir?
Sıcak ve nemli bir Bangkok akşamı, Iebua otelinin en üst katındaki serin bir salonda 15 adam kolalı beyaz örtülerle süslenmiş büyük bir masanın etrafında oturuyorlardı
Haberin Devamı