İlim ve erdemiyle herkesin saygı ve takdirini toplayan Ebussuud Efendi, Kanuni ile münasebetlerinde yeri geldikçe nüktedan, yeri geldikçe de şahsiyetli davranmasını bilmiştir. Mesela Ayasofya Vakıfları kiracılarının, kira bedellerini ecr-i misle yükseltmekten kaçındıkları için vakıf dükkânların gelirlerinin, giderlere fazlasıyla yettiğini ileri sürerek kiraların ecr-i misle yükseltilmesine ihtiyaç bulunmadığını padişaha arz edip bu konuda padişahtan istekleri doğrultusunda ferman çıkartmaları üzerine Ebussuud Efendi, “Olmaz! Emr-i sultani ile na meşru olan nesne meşru olmaz, haram olan nesne helal olmak yoktur” fetvasını verme cesaretini göstermiştir (Süleymaniye Kütüphanesi Reşid Efendi, No. 1036, vrk 48-49).
En etkili örnek, Mersiye’dir
Ebussuud Efendi, Arapça’yı, Farsça’yı ve Türkçe’yi çok güzel yazar ve konuşurdu. Her üç dilde de şiirleri olmakla beraber onun en yüksek sanat ve ruh taşıyan şiirleri, Arapça yazdıklarıdır. Bunların en meşhuru, Kaside-i Mimiyye’si ile Kanuni’nin ölümü üzerine yazdığı Mersiye‘dir (ağıt) ki Arap edebiyatının en etkili örneklerindendir. Bu mersiye şöyle başlar:
E savtu saikatin em nefhatus-uri fel-ardu kad muliet min nakri nakuri Esabe minhal-vara dehyau dahiyetin Va zaka minhal-beraya sakatu-turi
“Yıldırım sesi mi, yoksa sura mı üflendi ki dünya bir düdük sesiyle çınlamaktadır. Bu ses ile halkın üstüne korkunç bir felâket ulaştı, bu sesi duyan halk tıpkı Tur’da Musa’nın bayılması gibi çarpılıp düştü” (Doç. Dr. Abdullah Aydemir, Ebussuud Efendi ve Tefsirdeki Metodu).
Cariyeler iki statüye tabiydi
Türk milletinin medar-i iftiharı (övünç vesilesi) olan böyle bir hükümdara saygı göstermek gerekir.
Maalesef “Muhteşem Yüzyıl” dizisinde bu saygıyı göremiyoruz. Sanki Kanuni, kadın düşkünü, kafası seks düşüncesiyle dolu bir insanmış gibi algılanıyor. Hele o Hürrem’le çırılçıplak yatak sahnesi, öpüşmesi hükümdarın harim-i ismetine tecavüzdür. Buna kimsenin hakkı yoktur.
Hem bu sahneler abartıdır. Kanuni’nin kendisine hakaret, ailesine hakarettir. Olamaz böyle şey. Bu senaryoyu yapanlar İslâm’da cariye statüsünü bilmiyorlar. Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ün, belgelere ve Osmanlı arşivine dayanarak yazdığı “Osmanlı’da Harem” adlı eserini okusalardı iyi olurdu. Haremdeki cariyeler hep seks metası değillerdi. Bunlar iki satüye tabiydiler:
1- Hizmetçi statüsündeki cariyleler: Hazinedar Usta’nın başkanlığında Osmanlı hareminde hizmet gören cariyelerin durumu böyledir.
2- İstifraş hakkı bulunan eş statüsündeki cariyeler: Kadın efendilerin, şehzade haremlerinin, ikballerin ve gözdelerin durumu böyledir.
Sanat mı, Osmanlı’ya hakaret mi? (2)
Haberin Devamı