Çevreyi temiz tutmak dinin emridir. Temizlik imanın gereğidir...
İnsan, kısa ömür içinde eline geçen mülkü güzel yönetmeli, sırf kendi kişisel çıkarı için güzel dünyâ çevresini sorumsuzca kirletmemelidir. “İnsanların elleriyle yaptıkları işler yüzünden karada ve denizde bozukluk çıktı. Belki uslanır, dönerler diye Allah onlara yaptıklarının bir kısmını tattırmaktadır!” (Rum: 41), “(Fakat Allah, yine de insanlara fırsat vermektedir) Eğer Allah, insanları yaptıkları işler yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde tek canlı kalmazdı. Fakat Allah onları cezalandırmayı belli bir süre erteliyor!” (Fâtır: 45) âyetleri, sorumsuzca çevreyi kirletmenin, diğer canlıların haklarına tecavüz olduğunu ve bunun felâkete yol açacağını belirtmektedir.
3) Mülkiyet (mal edinme) hakkı:
Kur’ân’a göre mülkün asıl sahibi Allah’tır. “Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır” (Bürûc: 9, Furkan: 42/2, Şûrâ: 49, Zuhruf: 63/85, Câsiye: 65/27, Âl-i İmrân: 189, Nûr: 42, Fetih: 14, Mâide: 17, Hadîd: 112/2, 5, Tevbe: 116). Ancak Allah’ın, halîfe yaptığı insan (Bakara: 30), Allah adına mülkü yönetir, dünyâda düzeni sağlar. Mülk, Allah’ın insana emanetidir. Bu emâneti güzel yönetmek, hor kullanmamak gerekir.
4) Evlenme ve üreme hakkı:
“Allah size kendinizden eşler var etti, eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı ve sizi güzel şeylerle rızıklandırdı.”(Nahl: 72),”Beğendiğiniz kadınlarla evleniniz!” (Nisâ: 98/3),
“İçinizden bekârları ve köle ve câriyelerinizden iyileri evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allah, lütfuyla onları zengin eder. Allah(ın mülkü) geniştir, O, (her şeyi) bilendir. Evlenme (imkânı) bulamayanlar, Allah kendilerini lütfundan zengin ed(ip evlenme imkânına kavuştur)uncaya kadar iffetlerini korusunlar.”(Nûr: 32-33)
“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. (O) Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler, dilediğine de erkekler bahşeder. Yahut onları çift yapar: Hem dişi, hem erkek (verir). Dilediğini de kısır yapar. O (her şeyi) bilen, (her şeye) gücü yetendir.” (Şûrâ: 49-50) âyetleri insanları evlenmeğe, çoluk çocuk sahibi olmağa yöneltmektedir.
Kur‘ân-ı Kerîm, insanları evlenip âile kurmağa teşvik ettiği gibi, Peygamberimiz de: “Dünyâ bir geçimden ibârettir. Şu geçim dünyâsının en güzel ni‘meti de iyi bir kadın(la evlenmek)dir.” (Müslim, Radâ‘: b. 17, h. 64), “Gençler, sizden gücü yeten evlensin. Çünkü bu, gözü harama karşı korur, nâmûsu muhafaza eder. Gücü yetmeyen de oruç tutsun. Çünkü oruç şehveti kırar.”(Müslim, Nikâh: b. 5; Buhârî, Nikâh: 2) gibi hadîsleriyle Müslümanları evlenmeğe, üremeğe teşvik etmiştir. Nâmûs ve iffetin korunması, neslin devamı için evlenmek gerekir. İslâm âilesi, karşılıklı sevgi ve saygı temeli üzerine kurulur. Peygamberimiz, iffetli, iyi huylu kadının en büyük dünyâ ni‘meti olduğunu belirtmiştir.
5) Seçme ve seçilme hakkı:
Kur’ân’ın insanlığa getirdiği temel haklardan biri de seçme ve seçilme hakkıdır. Peygamberimiz, sahâbîlerinden bey‘at almıştır ki bunun modern anlamı seçimdir. Yalnız erkeklerin değil, kadınların da oy hakkı vardır: “Sana bey‘at edenler (oy verenler), gerçekte Allah’a bey‘at etmektedirler. Allah’ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, kendi aleyhine bozmuş olur. Ve kim Allah’a verdiği sözü tutarsa Allah ona büyük bir mükâfât verecektir.” (Fetih: 10)
“Ey inananlar, Allah’a itâat edin, Elçiye ve sizden olan buyruk sâhibine itâat edin.” (Nisâ: 59) âyetleri seçme, seçilme hakkını ve seçilenin yasal emirlerine itâat etme prensibini getirmektedir.
Hz. Peygamber, Mekke’nin Fethi gününde erkeklerden bey‘at aldığı gibi kadınlardan da bey‘at almıştır ki bu, erkek kadın herkese seçim hakkının tanınması demektir. Peygamberimiz, kendisinden sonra âilesinden birini yerine bırakmamış, bu yüzden Müslümanlar, halîfelerini (yöneticilerini) kendileri seçmişlerdir. İlk dört halîfe bey‘at denilen bir tür seçimle iş başına gelmişlerdir. Ve hiçbiri kendi yerine oğlunu veya bir yakınını getirmeyi düşünmemiş, yönetim işini Müslümanların seçimine bırakmıştır. Daha sonra bu seçim sistemi verâset yoluyla saltanata dönüştürülmüştür.
Lut kıssası çerçevesinde LGBT yürüyüşü
SORU: Hocam Selamlar. Geçtiğimiz günlerde Taksim’de yapılan LGBT yürüyüşüne polis müdahale etti. LGBT olayının dini boyutu için hemen Lut kıssası örnek gösterilir. Bu konu ile ilgili 2 sorum olacak. Birincisi; Araplarda eşcinsellik var mıydı da Allah bu kıssayı vahyetti? Yani “sizin gibi eşcinsel olan Lut kavmini helak ettik”, sizi de helak ederiz mi demek istiyor? İkincisi de; LGBT’lilerle toplumun ilişkisi nasıl olmalı? Cezalandırılmalılar mı (öldürme, hapis, dışlama, hakaret, görmezlikten gelme)? Lut kavmi sadece eşcinsel ilişki yaşadıkları için mi helak edilmiştir? Yoksa zorbalık, zor kullanma, kendi seçimlerini başkalarına zorla dayatma vb gibi sebeplerle mi helak edilmiştir? Saygılarımla. Kenan Dilek
CEVAP: Kur’ân’ın, peygamberlerin kıssalarını birbirine benzer tarzda sunuşundan, tarih boyunca insanların birbirine benzer davranışlar gösterdiği; insanların bir bütün, peygamberlerin de aynı amacı, yani tevhîdi yerleştirmek üzere gelen elçiler oldukları anlaşılmaktadır.
Bu kıssaların anlatımındaki amaç, belli bir toplumun hayat öyküsünü anlatmak değil, tarih boyunca milletler arasında ortak olumsuz davranışlar sergileyen insanların sonucunu hatırlatarak öğüt vermektir. Daha doğrusu Kur’ân’ın hitabettiği toplumdaki olumsuz davranışlar, bu kıssalarda canlandırılarak müşrik toplumun kendi kötülüklerini böylece gözleri önüne serip onları uyarmaktır. Kur’ân kıssaları bir hayat öyküsü olmaktan çok, hayatın kendisidir. Asıl amaç, Arapların, öteki peygamber kavimleriyle ortak olan vasıflarını, kıssa tarzında gözler önüne serip, diğer peygamberlere isyan edenlerin helâk olduğu gibi bunların da helâk olacaklarını vurgulamaktır. Kur’ân’ın ele aldığı tarihî olayların her birinde Arap ulusunun müptelâ olduğu bir hakikat dile getirilmektedir. Dolayısıyla Arapların o fenâ huyları kınanmaktadır.
Araplar arasında da Lût kavminde olduğu gibi oğlancılık iptilâsı vardı. Hattâ Nisâ: 15’nci âyette fâillerine ceza belirlendiğine göre kadınlar arası eşcinsellik (sihâka) de vardı.
İşte Kur’ân’da onların bu kötü huyları, kendilerine bir başka peygamber kavminin davranışı olarak canlandırılmakta ve öteki kavimlerin mahvına sebebolan bu kötü huyların, bir gün kendilerinin de mahvına sebebolacağı anlatılarak bu davranışlarından vazgeçmeleri öğütlenmektedir.
1) Nisâ: 15-16. âyetlerde homoseksüellik denen cinsel sapıklık ve bunun cezâsı anlatılmaktadır. Burada iki tür cinsel sapıklıktan söz edilmektedir. Birincisi şimdi lezbiyenlik denen kadın kadına cinsel ilişki; ikincisi de Lûtçuluk veya oğlancılık denen erkek erkeğe cinsel ilişkidir.
Birinci âyette “Fuhuş yapan kadınları evlerde tutun” ifadesinden, bu eylemin kadınlar arasında olan edepsizlik, yani sevicilik olduğu anlaşılmaktadır. Bunların evlerde tutulmasındaki hikmet de edepsizlik eylemlerine engel olmaktır. Burada kadınlar, bir sonraki âyette erkek erkeğe ilişkiyi anlatan âyette olduğu gibi ikil değil de çoğul olarak zikredilmiştir. Müfessirler bunun izahında zorluk çekmişlerse de, bizce bunun hikmeti açıktır. O da kadın kadına ilişkiye girenlerin, yalnız iki kadın değil, belki birkaç kadın, kadın cemaati de olabilir. Muhammed Abduh’un izahına göre de bu eylem, o kadar çirkin sayılmadığı için kadınlar arasında yaygınlığından ötürü failler çoğul getirilmiştir. Bu da ma’kuldür ama sanıyorum ki bu eylem, iki kadın arasında olduğu gibi, birçok kadın arasında, toplu bir seks halinde de işlendiğinden kadınlar ikil değil, çoğul zikredilmiştir. Ama livâta, çok daha utanç verici kabul edildiğinden hem daha gizli yapılırdı, hem de sadece iki kişi arasında olurdu. Onun için failleri ikidir: Biri fail, diğeri mef’ul durumunda iki kişi.
Şimdi bu âyetlerde kadınlar arası sapık ilişkinin cezası olarak evlerde hapis, erkekler arası sapık ilişkinin cezası olarak da eziyet getirilmiştir. Ancak her iki cezadan kurtulmanın çaresi de gösterilmiştir. Sapık ilişkiye giren kadınların evlerde hapsi, Allah onların yararına bir yol gösterince son bulur. Erkekler arası sapık ilişkiye getirilen eziyet cezası da onların tevbe edip uslanmasıyla son bulur. Bu eylemlerinden sonra tevbe edip gerçekten uslanmış olanlara artık eziyet edilmez.
Burada zinâ denen, nikâhsız olarak kadın erkek ilişkisinin cezâsı henüz belirtilmemiştir. Onun cezâsı, Nur Sûresinde belirtilecektir. Böylece âyetler arasında farazi bir çelişki ortaya çıkarılmaz ve âyetlerin hepsinin hükmü tam yerine oturur:
A) Eşcinsellik yapan kadınlar, evde gözetim altında bulundurulurlar, evleninceye dek evden dışarı çıkarılmazlar. Eşcinselliğin cezâsı, kadınlar için sürekli gözetim altında tutmak, evden dışarı çıkarılmamaktır. Ancak evlendikleri veya uslanıp bu işten vazgeçtikleri takdirde evde sürekli hapis cezasından kurtulurlar.
B) Eşcinsellik yapan erkeklere, dil ve el ile eziyet ve hakaret edilir. Birbiriyle zina eden erkek ve kadın ise, her birine yüz sopa vurularak cezalandırılır. Bu hususta kişilerin evli, bekâr, genç veya ihtiyar olmaları arasında bir fark yoktur.