Mirasta kayırma (1)

Haberin Devamı

SORU: Bir yazınızda “Çocuklar arasında ayırım yaparak, birinin lehine vasiyette bulunmanın cezayı gerektireceği” mealinde bir hadis bulunduğunu fakat bunun kuşkulu olduğunu belirtmiştiniz. Ben, tefsir bilim dalında doktora yapan bir ilahiyat fakültesi öğrencisiyim. Bu sıfatımdan dolayı, ailemizde kardeşlerden birinin lehine gerçekleşmiş bir vasiyet olayında bir hadisten hareket ederek yapılanın yanlış olduğunu savundum. Hadis şu: “Hz. Enes anlatıyor:

(Veda Hutbesi sırasında) ben Resulullah’ın devesinin boynunun altındaydım. Devenin salyası üzerime akıyordu. Efendimizin şöyle dediğini işittim: Allah Teala her hak sahibine hakkını vermiştir. Bilesiniz varise vasiyet yoktur” (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Ank. 1993, XVII, 342). Dedem 1986’da vefat etti. Ölümünden 8 yıl önce, 4 katlı evinin tapusunu oğlunun üzerine geçirdi. Diğer 4 kız evladı ise hiçbir hak iddia edemediler. Hepsi dayımın ve ailesinin üzerinde kaldı. Bu evin birinci katı, 2 kız kardeşin anne-babalarına verdikleri parayla yapılmıştı. Buradan gelen kiraları, hem anne-babasının sağlığında hem de ölümlerinden sonra sürekli olarak dayım aldı. Bunun babası tarafından kendisine yapılan bir vasiyet olduğunu söyledi.

Kız kardeşlerine birinci katın kirası da dahil hiçbir hak tanımadı. Bu durum kız kardeşlerden biri tarafından mahkemeye intikal ettirildi. Mahkeme sonucunda evin 5’te 1’lik hissesi bu kız kardeşe (anneme) verildi. Dedemizin yaptığı vasiyete (ölümünden önce yaptığı işten pişmanlık duyduğunu belirten birçok beyanına bütün çocukları şahit olmuştu) saygı duyuyoruz. Ancak ben böyle bir vasiyetin hukuki olmadığını savunuyordum. Sayın hocam bakış açınıza ve görüşlerinize çok saygı duyan biriyim. Ancak yazımın girişinde belirtiğim yorumunuzu okuyunca yanlış bir yol, tavır ve anlayış içinde olabileceğim ihtimalinden dolayı huzursuz oldum ve size danışmak istedim. (F. Ç.)

CEVAP: “Varise vasiyet yoktur” sözü sadece bir kişinin rivayetidir. Bu zat bu sözü doğru mu anladı, yanlış mı anladı belli değil. Kendisi doğru anlasa bile ondan aktaranlar acaba ne derece onun sözünü aynı lafız ve anlamla anlayıp aktardılar. Bu da belli değil. Bir söz, sahibinin ağzından çıkar çıkmaz yazılmayınca ve nesiller boyu ağızdan ağıza dolaşınca ve hele sadece bir iki kişinin aktarımından ibaret kalınca hiçbir suretle o sözün, gerçek sahibinin kesin sözü olduğu garantisi yoktur. Bu söz de kuşku bulunduğundan böyle tek kişi haberlerine “haber-i vahid” denilir. Haber-i vahidin hükmü bellidir. Zan ifade eder, kesin bilgi değildir. Kur’ân ise vahyinin ardından hemen yazılmış ve ezberlenmiştir. Lafzı da, manası da vahiydir. Bize kadar nakli de tevatür yoluyladır. Yazılısı da sözlüsü de tevatür yoluyla bize kadar gelmiştir. Tevatür yoluyla gelen bilgiler ve sözler kesinlik ifade eder. Nisa Suresi’nin 11-12’nci ayetleri miras paylarını anlatır. Ama Bakara Suresi’ndeki şu ayet de vasiyeti genel bir hüküm olarak getirir: “Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır (mal) bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek, korunanlar üzerine bir borçtur” (Bakara: 180).

DİĞER YENİ YAZILAR