SORU: Bir takvim sayfasında Kur’an-ı Kerîm’i Hz. Muaviye’nin yazdığı; Hz. Osman’ın, Hz. Muhammed’in iki kızıyla evlendiği belirtiliyordu. Bunlar gerçek mi? Muaviye’ye, hazret diye hitap etmek doğru mu? (Aytaç Mutlu)
CEVAP: O takvim sayfasını yazan bilgi fukarası biridir. Kur’ân’ı niçin Muaviye yazsın? Muaviye, Mekke’nin fethi gününde yani Peygamberliğin 21’inci yılında Müslüman oldu. Mekke’de yaşıyordu. Müslüman oluncaya kadar Kur’ân yazılmıyor muydu? Muaviye’nin vahiy katibi olduğu, onun taraftarlarınca uydurulmuş bir sıfattır. Gerçekte Kur’ân inmeye başladığından itibaren yazılmaya başlandı. Yazı bilen herkes yazardı. Ebubekir de, Ömer de, Osman da, Ali de ve 27 kadar sahabi vahyi yazar ve bunları saklarlardı. Bir nüsha da Peygamber’in evinde saklanırdı. Hz. Ebubekir zamanında dağınık parçalar halinde bulunan Kur’ân vahiyleri bir cilt halinde toplandı.
Bu işi yapan komisyonun başkanı Zeyd ibn Sabit idi. Bunlar arasında Muaviye yoktu. Hz. Osman zamanında Kur’ân, bu ana nüsha esas alınarak yeniden yazıldı. Bu ikinci komisyonun başkanı da yine Zeyd ibn Sabit’ti. Muaviye yine yoktu. Çünkü o zaman Şam’daydı. Hz. Osman, Peygamberimizin iki kızı Rukkaye ve Ümmü Gülsüm’le evlendi. Biri vefat edince ötekiyle evlendi. Bunun için Hz. Osman’a “Zünnureyn: İki nur sahibi” sıfatı verilmiştir. Muaviye geç de olsa Peygamberimizin sahabilerindendir. Hz. Ali’ye karşı çıkmakla hata etmiştir ama sahabi olması dolayısıyla ona hazret diyenler vardır. Hazret demek, gerçekte kişinin manevi derecesini artırmaz. Osmanlı döneminde dünyanın belli başlı krallarına da hazret diye hitap edilirdi. “Rus Çarı Alexander Hazretleri” gibi... Şimdi bu adama hazret sıfatı verildi diye Allah katında gerçekten yüce bir insan mıdır? Onu Allah bilir.
Hadis değil fıkıh kuralı
SORU: “Çoğu haram olanın azı da haramdır” sözü hadis mi? (Münir Ümit Uğurlu)
CEVAP: Kur’ân’da “çoğu haram olanın azı da haramdır” şeklinde bir hüküm yoktur. Öyle olsaydı İmamı Azam, Kur’ân’da ismen anılan hamr (şarap) dışındaki alkollü içkilerin sarhoş etmeyecek miktarının haram olmadığı hükmünü vermezdi. Ama şarabın bizzat kendisi Kur’ân’da rics (pislik) olarak nitelendirilmiştir. Onun azı da çoğu da haramdır. Kanaatime göre bu söz hadis şekline dönüştürülmüş bir fıkıh (din hukuku) kuralıdır.