İnsandaki Allah’ı tanıma duygusu

Haberin Devamı

SORU: Kâinatın yaratılışı, kalu bela ve Allah’a verilen kulluk sözleşmesi hakkında bilgi almak istiyorum. Bu konularla ilgili, güvenilir referans kaynaklar var mıdır? (Özgür Özer)

CEVAP: “Rabbin, Ademoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini almış ve ‘Ben sizin Rabiniz değil miyim?’ diye onları kendilerine şahit tutmuştu. ‘Evet, (buna) şahidiz’ dediler” (Araf: 172). Bu ayette Allah’ın, Ademoğullarının zürriyetlerini, kendi bellerinden aldığı ve onları kendisinin, onların Rabbi olduğu hakkında kendi canlarına tanık yaptığı belirtilmektedir. Tefsirciler, ayetin ruhuyla hiç ilgisi olmayan açıklamalar yapmışlardır. Bir kısmına göre bu ayet, dünyaya gelmeden önce insanların, ruhlar âleminde Allah’ın kendilerinin Rabbi olduğuna şahitlik ettiklerini bildirmektedir. İşte bu tefsirden Elest Bezmi veya Kalu Bela denen bir terim doğmuştur. Buna göre Allah, bedenlerden önce ruhları yaratmıştır. Ruhlar, bu bedenlere girmeden önce bulundukları âlemde (âlem-i ervah’ta) Allah onlara “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demiş. Onlar da “Evet, sen bizim Rabbimizsin” diye cevap vermişler. Ayet, ruhlar âlemindeki bu tanıklık durumunu anlatmaktadır.

Gerçekte ayette bedenlerden önce ruhlar âleminin bulunduğunu ve Allah’ın, oradaki insan ruhlarına, kendisinin, onların Rabbi olduğuna tanıklık ettirdiğini belirten en ufak bir işaret yoktur. Ayet, insan nesillerinin, atalarının bellerinden alındığını, daha tohum halindeyken içine Allah’ı tanıma duygusu verilen insanın yaratılışından gelen bu duygu ve sezgiyle Allah’ın varlığını ve birliğini kabul ve itiraf ettiğini anlatmaktadır. Her insanın doğasında Allah inancı vardır.

Bu inanç, sonradan kazanılmış değil, yaratılışından kaynaklanan bir duygudur. “Her çocuk İslâm (yani Allah’ı tanıma ve O’na teslim olma) yaratılışı üzerinde doğar” (Müslim, Kader: 25; İbn Hanbel, Müsned: 4/24) hadisi de bu inancın, insanda yaratılıştan var olduğunu gösterir.

Zemahşeri şöyle diyor: “Bu söylem temsil ve tahyil (düşündürme, canlandırma) türündendir. Ayetin anlamı şudur:

Allah, insanlara, rablığına ve birliğine dair kanıtlar verdi. İnsanlara verdiği akılları ve basiretleri (sezgileri) de Allah’ın varlığına ve birliğine tanıklık etti. Ve bu itirafı, sapıklıkla doğru yolda gitmeyi birbirinden ayıran ölçüt yaptı. Bu suretle Allah, sanki onları kendilerine tanıklık ettirmiş: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ demiş, onlar da ‘Evet, sen bizim Rabbimizsin, senin birliğini doğruladığımız hususunda kendi nefislerimize tanıklık ettik’ demiş oldu.” Böyle canlandırma üslubu, Allah ve Elçisi’nin sözlerinde çoktur.

Bunun benzeri, ”Biz bir şeyi yapmak istersek, ona sadece ol deriz, derhal oluverir” (Nahl: 70/40) ayetidir. Buradaki söz, bir temsil, mananın (düşüncenin) canlandırılmasıdır. Zemahşeri’nin bu yorumu, ayetin ruhuna uygundur. İbn Kesir de bu tanıklığın, insanın içindeki Allah’ı tanıma sezgisi olduğunu söylüyor (Tefsir: 2/265).

DEVAM EDECEK...

DİĞER YENİ YAZILAR