Hz. Ömer’in adaleti...

Hz. Ömer, ihtiyacı olmadıkça devlet malından almazdı. Bir gün hastalanmıştı. Bal yemesi tavsiye edildi. Devlet ambarında bir küp bal vardı. Minbere çıkıp dedi ki: “Eğer siz müsaade ederseniz o baldan yiyeyim, ama müsaade etmezseniz, o bana haramdır, yiyemem!” Kendisine müsaade ettiler.

Müslümanlar, onun kendi canına katı davrandığını gördüler de kızı olan Mü’minlerin annesi Hafsa’ya gidip: “Ömer kendi canına haksızlık ediyor, Allah bol bol ganîmet malı verdi. Bu maldan bolca harcasın, nefsine zulmetmesin. O, Müslümanların seçkinleri arasındadır” dediler. Aslında Hafsa da öyle düşünüyordu. Ömer gelince cemaatin sözünü babasına anlattı. Cevabı şu oldu: “Ey Ömer kızı Hafsa, kavminin sözüne uyup babana kötülük ettin. Benim nefsim ve malım üzerinde hakkım (tasarruf yetkim) var ama dinim ve emanetim hakkında böyle bir yetkim yoktur!”

Şu olay, Ömer’in kendisini öteki Müslümanlarla eşit saydığının en güzel kanıtıdır: Ömer bn Hattab’a Yemen’den giysiler gelmişti. Her insana bir aba düştü. Ömer’e de o kadar. Ömer kendi payına düşen aba ile minbere çıktı. Abanın altına bir de gömlek giymişti. İnsanları cihada teşvik etti.

Haberin Devamı

Bir adam dedi ki: Ne senin sözün dinlenir, ne de sana uyulur.

Ömer sordu: Niçin?

Adam cevapladı: Çünkü sen bizden fazla almışsın. Yemen abalarından sana sadece bir aba düşmüştü. Bu sana elbise olarak yetmezdi. Böyle iken sen uzun boylu olduğun halde nasıl abanın altına gömlek de giydin?

Ömer, oğlu Abdullah’a: Sen cevap ver, dedi. Abdullah şöyle izah etti: Ben kendi payımdan ona verdim. O da benim verdiğimle gömlek yaptı. Bunun üzerine adam: ‘Şimdi sana itaat edilir’ dedi.

Herkese eşit davranırdı ama Peygamber (s.a.v.) yakın olanlara ayrıcalık tanırdı.

Ömer mal paylaşımı konusunda koyduğu kuralların bazen dışına çıkmış, bazı erkek ve kadınlara, benzerlerinden farklı pay vermiştir. Meselâ Ömer bn Ebu Seleme’ye dört bin dirhem vermiştir. Çünkü bu zat Mü’minler annesi Ümmü Seleme’nin oğlu idi. Muhammed bn Abdullah bn Cahş, bu ayırımı yüzünden Ömer’e itiraz etmiş:

Niçin Ömer’i bizden üstün tutuyorsun, oysa bizim babalarımız hicret ettiler, şehid oldular, demiş.

Haberin Devamı

Ömer şöyle cevaplamış:

Peygamber’e yakınlığından dolayı onu üstün tutuyorum! İtiraz eden bana Ümmü Seleme gibi bir anne getirsin de itirazını kabul edeyim!

Üsame bn Zeyd’e de dört bin dirhem vermişti. Kendi oğlu Abdullah buna itiraz etti: Bana üç bin dirhem verdin, Üsame’ye dört bin dirhem. Oysa ben, Üsame’nin bulunmadığı kadar olaylarda bulundum! dedi.

Ömer buna da şöyle cevap verdi:

Ona fazla verdim, doğru; çünkü Resulullah onu senden çok severdi, Resulullah, onun babasını da senin babandan çok severdi.

Ebubekir’in karısı Umeys kızı Esma’ya da bin dirhem verdi. Ukbe kızı Ümmü Gülsüm’e bin dirhem, Abdullah bn Mes’ûd’un annesine bin dirhem verdi. Bunlara, özel mevkilerinden ötürü öteki kadınlardan fazla vermişti. Çünkü bunlar İslâm’a hizmeti fazla olan Müslümanların anneleri idiler.

Ömer, herkesin hakkını almasına özen gösterirdi. Kendini bu tür işlerle hayli yorardı. Hizam bn Hişam Ka’bî, babasının şöyle dediğini anlatmış: “Ömer bn Hattab’ın, Huzâa kabilesinin haklarını bizzat Kudeyd’e (kendi ayaklarına) kadar götürdüğünü gördüm. Rastladığı her bakireye, dula, hakkını bizzat ellerine koyar; sonra oradan Usfan’a gider, aynı şeyi orada da yapardı. Vefat edinceye dek herkesin hakkını kendi eliyle dağıtırdı. Ömer Huzeyfe’ye ‘İnsanlara haklarını ve rızıklarını ver’ diye yazmıştı. Huzeyfe cevabında: ‘Biz dediğini yaptık ama daha çok şey arttı.’ diye yazdı. Ömer ona: ‘O, Allah’ın onlara nasibettiği ganîmet malıdır. O mal ne Ömer’indir, ne de başkasının. Artanı da yine onlara pay et!’ diye yazdı.”

Haberin Devamı

Almanların bizi aşağılamasına katlanıp burada ezik yaşamamız doğru mu?

Sayın Hocam benim iki sorum var:

1-) Ben Almanya’da yaklaşık 7 yıldır yaşıyorum. Almanlar (hepsi değil ama tanıdığım birçoğu) genelde biz Türkleri hep dışlıyorlar, aşağılıyorlar ve dinimize karşı da bir nefretleri var ve bunu hep bir dille diş arası ifade ediyorlar. Biz bunlara bir türlü katlanıyoruz, ama katlandığımız için bunun bir mükâfatı var mıdır? Ve bu Almanlar hep bizi aşağıladıkları için milyonlarca Türkün kul hakkına giriyorlar mı?

Haberin Devamı

2-) Ermeni davası açıldığından beri, bir sürü Alman hep üstümüze gidip, siz de katliam yaptınız v.s. diyorlar, eğer biz tarihte yapmadıysak, sadece savaşsa, gene bu insanlar bizim, kaç milyon Türk’ün günahını almıyorlar mı, kul hakkı değil mi? Ahu Yıldırım

Cevap: 1. Almanların sizi aşağılamasına para için, geçim kaygısıyla katlanmak, size sevap değil, vebal getirir. Hattâ Allah huzurunda sorumlu kılar. Bir yerde inancına göre onurunla yaşayamıyorsan, dünya geniş, ülkende kıt kanaat yaşamak, Almanların hakaretleri altında ezilmekten iyidir.

Kur’ân’da bunun benzeri anlatılmaktadır. Nisâ Suresi’nin 97’nci âyetinde, inandıkları halde Mekke müşrikleri arasında kalan, özgürce yaşayabilecekleri Medine’ye göç etmeyen kimselerin, öldüklerinde melekler tarafında şöyle azarlanacakları belirtilmektedir: “Nefislerine yazık eden kimselere, canlarını alırken melekler:‘Ne işte idiniz (dininiz için ne yapıyordunuz)?’ dediler. (Bunlar): ‘Biz yer yüzünde âciz düşürülmüştük.’ diye cevap verdiler. Melekler dediler ki: ‘Allâh’ın yeri geniş değil miydi ki onda göç ed(ip gönlünüzce yaşayabileceğiniz bir yere gid)eydiniz?’ İşte onların durağı cehennemdir, ne kötü bir gidiş yeridir orası! Yalnız hiçbir çareye gücü yetmeyen ve göç için yol bulamayan, gerçekten zayıf erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç. Çünkü Allah’ın onları affetmesi umulur. Allâh, çok affeden, çok bağışlayandır.” (Nisâ: 97-99)

97’nci âyette hicret imkânı bulunan kimsenin, zayıflığını bahane ederek müşrikler arasında ezgin durmağa razı olması kınanmaktadır. Hicret, göç etmek demektir. Fakat Kur’ân’da Allah rızâsı için, din uğruna göç etme anlamında kullanılmıştır. Görüldüğü üzere sırf rızk endişesiyle inancına hakaret edilen bir yerde eziklik içinde yaşamak büyük vebaldir. Türkiye’de de kimse açından ölmüyor. Elhamdülillah herkes açlığını giderecek bir ekmek bulabiliyor. Önemli olan karnını doyurmaktır. Gerisi nedir ki? Ne kadar paran veya mülkün olsa bunları yiyemezsin. Nasip ve kısmetinden fazlasını yemek mümkün değildir.

Almanlardan, Türklere övgü düzmelerini bekleme. Avrupalılar, genelde Müslüman lara, özelde Türklere karşı önyargılıdırlar. Tarih içinde doldurulmuş önyargıların etkisiyle konuşurlar. Ama kendi yaptıkları kötülükleri, katliamları, sömürüleri hiç görmek ve anımsamak istemezler.

DİĞER YENİ YAZILAR