Ömer, Halifelikten kişisel bir çıkar sağlamak istemedi, tam tersine kendisini Müslümanların mallarının güvenilir bir bekçisi saydı. Halifeliğin, kendisine babalık görevi yüklediğini düşünerek Müslümanların babası gibi davrandı.
Bir gece Mevlâsı Eslem’le birlikte Medîne dışına çıkmıştı. Birlikte hatırlarına gelen bir şi’ri okumaya başladılar. O sırada oracıkta doğmak üzere olan bir kadının ağladığını gördüler. Ömer, kadına halini sordu. Kadın:
Ben garip biriyim. Yanımda hiçbir şeyim yok, dedi.
Ömer koşarak evine döndü, Hz. Alî’nin kızı olan hanımı Ümmü Gülsüm’e:
Allah’ın, önüne çıkardığı bir ecirden yararlanmak ister misin? deyip olayı anlattı.
Ümmü Gülsüm:Evet, dedi.
Ömer un, et aldı; Ümmü Gülsüm de doğuma yarayacak eşya aldı. Kadının yanına vardılar. Ümmü Gülsüm içeriye girdi, Ömer de kadının kocasının yanında kaldı, konuşuyorlardı. Kadın doğum yaptı. Ümmü Gülsüm:
Ey Mü’minlerin Emîri, arkadaşına bir erkek çocuğu olduğunu müjdele! Dedi.
Ümmü Gülsüm’ün sözlerini duyan adam, Ömer’in yaptığından utanarak özür dileyince Ömer:
Önemli değil, dedi ve adama yetecek kadar para verdi.
Ömer’in değerini belirten kimi Hadisler
Bir gün Peygamber Aleyhisselâm: “Ben uyurken kana kana süt içtim. İçtiğim süt, tırnaklarımın arasından akıyordu. Ben içtikten sonra sütü Ömer’e verdim.” dedi.
“Bu rüyayı nasıl yorumluyorsun ya Resulallah?” dediler. “(süt,) ilim anlamına gelir” dedi.” (Buhârî, Fadail, Fadlu Ömer )
Enes ibn Malik demiş ki: “Peygamber (s.a.v.) Ebubekir, Ömer ve Osman ile birlikte Uhud’a (bir rivayette Uhud’un üstündeki bir kaya üzerine) çıktılar. Uhud (veya kaya) sallanmaya başladı. Allah’ın Elçisi ayağıyla Uhud’a vurarak:
“Dur Uhud, senin üzerinde bir peygamber, yahut bir sıddîk veya bir şehîd var!” dedi. Ebu Hüreyre’nin rivayetine göre Allah’ın Elçisi şöyle buyurdu: “Sizden önceki ümmetler içinde muhaddesler (kendilerine ilham olunan kişiler vardı. Benim ümmetimde de varsa o, Ömer’dir!”
Ebu Hüreyre’den gelen başka bir rivayette de Hadis şöyledir: “Sizden önce İsrail Oğulları arasında peygamber olmadıkları halde kendilerine konuşulan (ilham olunan) adamlar vardı. Benim ümmetim içinde de varsa o Ömer’dir.” (biraz önce anılan kaynak)
Ebu Saîd el-Hudrî, Allah Resulünün şöyle buyurduğunu söylemiştir: “Uyuduğum sırada bana, gömlekli kişiler gösterildi. Kiminin giysisi memelerine kadar, kiminin daha aşağıda idi. Ömer’in giysisi ise öyle uzundu ki yerden çekiyordu.
Bunu neye yorumladın ya Resulallah, dediler. Din(gücü)ne yorumladım, dedi.” (Anılan kaynak )
Yukarıda Peygamber’in, rüyasında Ebubekir’in zayıf, Ömer’in ise çok güçlü su çektiğini gördüğü yolundaki rivayet Ömer’in menakıbında da anlatılır.
Sa’d ibn Ebî Vakkas’ın rivayetine göre Peygamber (s.a.v.) kimi kadınlarla sohbet ediyordu. Kadınlar gayet serbest konuşuyorlar ve sesleri Peygamber’in sesinden çok çıkıyordu. O sırada Ömer huzura girmek için izin istedi. Ömer’in izin isteği üzerine hemen kadınlar toparlandılar. örtülerini almaya koştular. Ömer içeri girdiğinde Allah’ın Elçisi gülüyordu. Ömer: ‘Allah dişini güldürmüş (çok sevinmişsin) ya Resulallah!’ dedi. Allah’ın Elçisi buyurdu ki:
“Benim yanımda serbest oturan şu kadınların davranışına hayret ettim. Bunlar rahat oturuyorlarken senin sesini işitince hemen örtülerine koştular.
“Ya Rusullah, onların asıl senden çekinmeleri gerekir”, diyen Ömer kadınlara döndü: “Ey canlarının düşmanı olanlar, siz benden çekiniyorsunuz da Alllah’ın Elçisinden çekinmiyor musunuz?” dedi.
“Evet, senden çekiniyoruz; çünkü sen Allah’ın Elçisi gibi zarif değilsin, katı ve kabasın.” dediler.
Allah’ın Elçisi buyurdu ki:
“Ey Hattab oğlu, şeytan seni hangi yolda görse yolunu değiştirip başka bir yola girer.” (Anılan kaynak)
Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir karşılığa değişenler kimlerdir?
Sayın Süleyman Hocam, öncelikle yazılarınızı büyük ilgi ile takip ettiğimi belirtmek ister, yüce Allah’tan sizin için uzun ve sağlıklı bir ömür niyaz ederim. Benim size sorum Âl-i İmran suresinin 75 ve 76 ncı ayetlerinde geçen “Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir karşılığa değişenler” ile ilgili. Burada Allah’a verilen sözden ne kastedilmektedir ve Allah’a verilen sözü kimler az bir karşılığa değişmektedir? O.A.
Cevap: Âl-i İmran: 75-77. âyetlerde Kitap sahiplerinden, özellikle Medine’deki Yahudî kabilelerinden kimilerinin hıyanet ve pintilikleri anlatılmakta, mü’minlerin onlara aldanmamaları öğütlenmekte, “Ümmîlere karşı bize bir sorumluluk yoktur.” diyerek kendilerinden olmayan insanların mallarını yemekten ötürü sorumlu olmayacaklarına inananların, âhirette acı bir azaba uğrayacakları vurgulanmaktadır. Elbette Kitap ehlinin hepsi bir değildir. İçlerinde öyle güvenilir kimseler vardır ki kantarlarca mal emanet etseniz, emaneti size geri verir, hiç hıyanet etmez. Bunlar azınlıktadır. Ama öylesi de vardır ki bir dinar dahi verseniz, sürekli olarak başına dikilip istemedikçe onu size iâde etmez. Yahudîlerin, Yahudî olmayanlardan aldıkları borç ve emaneti iâde etmek istememelerinin bir sebebi de Yahudî olmayan kimselerin mallarını yemekten ötürü kendilerine bir sorumluluk gelmeyeceğine inanmalarıdır. Onlar: “Allah bize, şu ümmîlerin mallarını helâl kılmıştır” derler. Allah, hiçbir kuluna karşı haksızlık edilmesini kimseye helâl ve meşrû’ kılmamıştır. Haksızlıkla alınan bütün mallar haramdır. Kimse kimsenin malını gasbedemez. Yahudîlerin ellerinde bulunan Tevrât’ta da ümmîlere haksızlık ve hıyânet edilebileceğine dair bir hüküm yoktur. Kitapları, onlara doğruluğu, adâleti emretmektedir. Ancak Yahudî din adamları, zamanla Yahudîlerin Yahudî olmayanların mallarını yiyebileceği düşüncesini yaymışlar ve böylece bu düşünce onlara hâkim olmuştur. Yoksa Allah’tan gelen hiçbir din, insanlara haksızlığı emretmez. Dinin ruhuna bağlı hiçbir insan da haksızlık etmez. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm, Kitap ehlinin hepsinin bir olmadığını, onların içinde iyi insanların da bulunduğunu söylüyor ve onların iyilerini, kötülerinden önce anıyor. Bir dini veya milleti karalamıyor. Dini çıkarlarına âlet eden, dinin ruhundan ayrılan insanları kınıyor. Kitap ehlinin, “Ummîlerin mallarını yemek, bize günah değildir” şeklindeki sözlerini duyunca Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: “Allah düşmanları yalan söylemişler. Câhiliyye devrine âit her şey şu iki ayağımın altındadır. Ancak emanet hâriç. Çünkü iyiye de, kötüye de emaneti geri verilir.” Bir adam Abdullah ibn Abbas’a sormuş: “Biz, gazâda zimmîlerin (Kitap ehlinin) malı olan tavuk, koyun ele geçiriyoruz. Bunun bize bir günahı yoktur diyoruz.” İbn Abbas şu cevabı vermiş: “Bu söz, tıpkı ‘Ümmîlerin malını yemek bize günah değildir’ diyen Kitap ehlinin sözüne benziyor. Zimmîler, cizyelerini verdikten sonra malları size helâl değildir. Ancak kendi gönül rızalarıyla verdikleri hariç.” (İbn Kesîr, 1/374; Taberî, 3/318-19)
Âl-i İmran: 76-77’nci âyetlerde Allah’ın, sözünde durup korunan kimseleri sevdiği; Allah’ın ahdini ve yemînlerini az bir paraya satanların yani şu geçici dünya menfâati karşılığında sözlerinden cayan, yemînlerini bozan kimselerin âhirette bir nimet elde edemeyecekleri; Allah’ın onlara aslâ değer vermeyeceği, yüzlerine dahi bakmayacağı, acı bir azâba uğrayacakları vurgulanmaktadır.
Çıkar karşılığında sözünden dönmek, ahdi ve yemîni az bir paraya satmak kabul edilmiştir. Sağlanan çıkar, ahdi bozma karşılığında alınan bedel ne kadar fazla olsa da âhiret karşısında dünya varlığının hiçbir değeri yoktur. Dünya “Az bir geçim”den ibarettir. Sözünden dönenler, paha biçilmez âhiret nimetlerini, tamamı az bir geçimden ibaret olan dünya menfaati ile değiştirmiş olurlar. Allah’ın Resûlü şöyle buyurdu: “Kim birinin malını ele geçirmek için yalan yere yemin ederse Allah’a kavuştuğu zaman Allah kendisine kızgın olur. ‘’ (Müslim, İman: bâb: 46; İbn Kesir, 1/375) .