DÜNDEN DEVAM
Gelen rivayetlerden anlıyoruz ki Peygamber, Arapça konuşan toplum arasında şirkin kökünü kazımak ve halkı tevhit dininde birleştirmek istiyordu. İmam-ı Malik’in Muvatta’ında yer alan mürsel rivayette, Peygamber “Arap Yarımadası’nda iki din birlikte olmaz” (Muvatta: Medine, 18-19) demiştir. Buhari ve Müslim’in tespitlerine göre de Peygamber vefatı sırasında şöyle vasiyet etmiştir: “Müşrikleri Arap Yarımadası’ndan çıkarın. Bölgeye gelecek delegelere benim izin verdiğim gibi izin verin...” (Buhari, Cihad: Cevazul-Vefad). Özetle, Hz. Peygamber’in Arap dilinin konuşulduğu topraklarda iki dinin (yani tevhit yanında şirk dininin) bulunmasını istemediği anlaşılmaktadır.
Ebusüfyan’ın Herakleious ile görüştüğüne ihtimal vermiyorum ama haber doğru ise Peygamberimizin, krallara yazdığı mektupla onlarla dostluk kurmak istediği, böylece İslâm’ın güvenlik içinde yayılmasını sağlamaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu mektuplarda dünya krallarından, Tanrısal dinlerin temeli olan tevhit inancında birleşmeyi istemiş olmalıdır. Zaten Kur’ân da bunu istemektedir: “De ki: ‘Ey kitap ehli, bizim ve sizin aranızda eşit olan bir kelimeye gelin: Yalnız Allah’a tapalım. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, birbirimizi Allah’tan başka tanrılar edinmeyelim.’ Eğer yüz çevirirlerse ‘Şahid olun, biz Müslümanlarız’ deyin” (Al-i İmran: 64).
Kur’ân’da anlatılan Süleyman-Belkıs olayı ibret için Kitab-ı Mukaddes’ten bir anlatımdır. Burada tevhitle şirk karşılaştırılmakta ayrıca ülkesini zeka ve ferasetiyle yöneten dirayetli kadın yöneticinin, ülkesini yıkılmaktan, toplumunu da öldürülmekten koruduğu gibi gerçeği kabul edip tevhit çizgisine girerek hem tacını tahtını hem de ruhunu koruduğu mesajı verilmektedir.
Fetih, İslâm’ın önündeki engeli açmak, kaldırmak demektir. Yoksa başkalarının topraklarını zorla ele geçirmek değildir. Nitekim Mekke’nin fethinde hiç kimsenin malına mülküne dokunulmamıştır. Hayber fethedildiğinde de yine topraklar, bir miktar vergi ödemeleri koşuluyla sahiplerine bırakılmıştır. Fethin asıl anlamı açmaktır. Neyi açmak? Karanlığı açmak, engelleri ortadan kaldırmak. Elbette İslâm’ın tebliği gerekir. Ama Mekkeliler buna engel oluyor, Müslümanları hac için dahi Mekke’ye sokmuyorlardı.
Peygamberimiz umre için Mekke’ye gitmiş, Mekkeliler uzun görüşmeler sonunda o yıl Mekke’ye girmeyecekleri, ertesi yıl sadece üç gün kalmak üzere Mekke’ye gelip umre yapabilecekleri hususunda antlaşma yapmışlardı. Hudeybiye antlaşması denilen bu antlaşmanın ardından Müslümanlar geri dönerken yol esnasında Fetih Suresi inmiş, bu antlaşmayla artık İslâm’ın yolunun açıldığı, en büyük engelin ortadan kalktığı anlatılmış ve bu olaya “Büyük Fetih” denmiştir. Bu antlaşmayla İslâm tanınmış, özgürce hareket ve tebliğ imkânı sağlanmıştır.
Din ve vicdan özgürlüğü (3)
Haberin Devamı