Çeçenistan (4)

Haberin Devamı

* DÜNDEN DEVAM

Halkı sevgiye, kardeşliğe teşvik etmiş olan Şeyh Kunta Hacı, 3 Ocak 1864 yılında Rus Çarı Aleksandır II’nin talimatıyla Sali kentine sürgün edilip orada tutuklanır. 2 yılını Rusya’nın Novorod eyaletinin Üstüjino kentindeki hapishanede zor şartlar altında geçirir. Bir gün Kunta Hacı’nın koğuşunu açan nöbetçi asker odada kimseyi bulamaz. 35 yaşındaki Kunta Hacı, bilinmeyen bir şekilde ortadan kaybolur, kendisinden haber alınamaz. Ruslar, tehlikeli gördükleri bu genç insanı öldürüp halkı yatıştırmak için onun kendiliğinden ortadan kaybolduğu haberini yaymışlardır. Kabri belli değildir. Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov’un da konuşmasında belirttiği üzere, dinin şiddetle yasak olduğu Sovyetler döneminde öteki Müslümanların inançları zayıflamış ya da yok olmuşken Çeçenler, varlığını sürdüren Kadiri tarikatı sayesinde dini ve milli kimliklerini koruyabilmişlerdir. Kunta Hacı’nın annesi Heda’nın ve babası Kişi’nin türbeleri, yaşadıkları İlshanyurt köyündedir. Kardeşi Movsar’ın mezarı Adana Ceyhan yakınlarında, kızının türbesi de Şam’dadır.

Kunta’nın annesi Heda’nın dağlık bölgede, ormanlar arasında bulunan türbesi, cumhurbaşkanı tarafından Türklere yaptırılmıştır. Türbenin açılış töreni için bu noktaya geldik. Türbenin hemen aşağısında bulunan bir alanda 300 kişilik bir grup, Kadiri usulünde zikir yapıyorlardı. Yalnız normal Kadiri zikrinden biraz farklı olarak zikredenler yürüyüşleriyle, yere vurdukları uygun adım ayaklarıyla bir zikir yanında bir savaş ritmi sergiliyorlardı. “La-ilahe illallah! La-ilahe illallah! La-ilahe illallah!”

Bu arada zikri yöneten beyaz sakallı yaşlı şeyh, verdiği komutlarla zakirleri (zikredenleri) istediği harekete ve ahenge yöneltiyordu. Sesler ve hareketler öylesine uyumlu ki etkilenmemek mümkün değil. Yanımda bulunan Yavuz Bülent Bakiler, “Ben çok zikirler gördüm ama böylesine etkileyicisini hiç görmedim. Müthiş bir şey doğrusu” dedi. Bu zikir yöntemi, Çeçen halkının savaş ruhunu da yansıtıyordu. Çünkü adımlar, yere tempolu ve süratli vuruşlar bir askeri disiplin içinde oluyordu. Herhalde buradaki tarikat mensupları, zikrin de bir manevi savaş olduğu düşüncesiyle böyle bir zikir yöntemi geliştirmişlerdi.

* DEVAM EDECEK

DİĞER YENİ YAZILAR