Çeçenistan (11)

Haberin Devamı

* DÜNDEN DEVAM

Hz. Ömer’e ait bir anekdotu okurlarımla paylaşmamda yarar var. Hz. Mevlana Mesnevi’de Ömer’i korumasız, bir ağaç altında gören Bizans elçisinin hayretini anlatır: Rum kayserinden, Medine’de Ömer’e uzak çölleri aşarak bir elçi geldi. Medine halkına, “Halifenin köşkü nerede? Atımı oraya çekeceğim” dedi. Halk, dedi ki: “Onun köşkü yok. Ömer’in köşkü ancak aydın canıdır. Gerçi emir diye adı sanı duyulmuşsa da onun, yoksullar gibi ancak bir kulübeciği var.” Bu yepyeni sözler, Rum elçisini semaa getirdi (şevkinden dönmeye başlayan elçinin), Ömer’i görme özlemi arttı. Gözünü o padişahı aramaya dikti, eşyasını da kaybetti, atını da...

“Dünyada böyle adam da olur mu ki cihandan can gibi gizlenmiş” diyordu. Candan kul olmak (ona bağlanmak) için onu aradı. Şüphesiz, arayan bulur. Bir bedevi kadını onun Ömer’i aradığını anlayıp, “İşte şuracıkta, şu hurma ağacının altında. Halktan ayrılmış, yapayalnız gölgelikte uyuyan Tanrı gölgesini gör” dedi.

Elçi oraya gelip uzakta durdu. Ömer’i görünce titremeye başladı. O uyuyandan elçiye bir heybet, gönlüne hoş bir hal geldi. Mahabbet ve heybet birbirinin zıddıyken gönlünde bu iki zıddın birleştiğini gördü. Kendi kendine, “Ben nice padişahlar gördüm, büyük sultanlar tarafından kabul edildim. Onlardan korkmaz, ürkmezdim. Bu adamın heybeti aklımı başımdan aldı. Aslanlar, kaplanlar bulunan ormanlara daldım, yüzümün, rengi bile kaçmadı. Birçok savaşlarda bulundum. Hayli ağır yaralar aldım, düşmanları ağır bir surette yaraladım. Bütün bu ahvalde kalbim, diğerlerinden daha kuvvetliydi. Bu adam silahsız, kuru yerde yatıyor. Benim yedi azam tir titremekte, bu ne? Bu heybet Hak’tan, halktan değil, şu abalı adamdan gelmiyor” dedi.

(Elçi) Bu düşünce içinde hürmetle ellerini bağladı. Bir müddet sonra Ömer, uykudan uyandı.

Elçi ona saygı gösterdi, selâm verdi. Peygamber “Önce selâm, sonra kelâm” demiştir. Ömer selâmını alıp onu yanına çağırdı, teskin etti, karşısına oturdu... Ömer, elçiye can menzillerini söyledi, ruh seferlerini anlattı.

Ömer, o yabancı çehreli zatı tam dost buldu, canının Tanrı sırlarını dilediğini anladı. O mürşid, onun irşadedilmeye kabiliyeti olduğunu gördü, temiz tohumu, temiz yere ekti.

* DEVAM EDECEK

DİĞER YENİ YAZILAR