1440 yıl önce rebiülevvel ayının 12’nci gününde (20 Nisan 571) Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhisselam dünyayı şereflendirmiştir. O zaman dünya karanlıklar içindeydi.
Şirk, zulüm, bencillik, ahlaksızlık bir kâbus gibi toplumun üzerine çökmüştü. İnsanlar elleriyle yonttukları taşlara, kimi yerlerde de yatırlara tapıyorlardı. Dünyaya yeni gelmiş olan bu nur çocuk, doğumundan önce babasını kaybetmiş, daha doğmadan yetim kalmıştı. Çölün temiz havasında sağlıklı büyümesi için onu süt anneye verdiler.
Bir zengin çocuğu bulamayan Sad kabilesinden Halime, gönülsüz de olsa nasibine düşen bu çocuğu aldı. Mekke anakentine doğru gelirken zayıflıktan sendeleyerek yürüyen cılız deve çocuğu sırtlanınca canlandı, koşarcasına yürür oldu. Halime’nin göğsüne süt doldu, evine bereket geldi.
Halime, iki yaşına gelmiş olan çocuğu annesine geri getirme zorunluluğunu duydu.
6 yaşındayken annesini de kaybeden Muhammed’in bakımını dedesi Abdülmuttalib üstlendi. Sekiz yaşındayken Abdulmuttalib’in vefatı üzerine amcası Ebu Talib ona sahip çıktı. Büyüdü, delikanlılık çağına bastı. Dürüstlüğünden ve güzel huyundan ötürü ona “Emin (Güvenilir)” unvanını vermişlerdi hemşehrileri. 25 yaşında kaderin sevkiyle evlendiği Hatice Hanım, sanki onun risalet görevi için gerekli olan alt yapıyı hazırlıyordu. 35 yaşlarına geldiğinde içine düşürülen yalnızlık duygusuyla Hira Mağarası‘na çekildi. Rabbiyle baş başa kalır, gönülden aşkla Allah’a niyaz ederdi. İşte bu ibadetleri esnasında bir gece Rabbin meleği görünüp ona ilk vahiylerini verdi: “Oku, yaratan Rabbinin adıyla oku. Alaktan, sevgi ve şefkatten yarattığı insana bilmediklerini öğreten Rabbinin adıyla oku.”
Aldığı bu mesaj birbiri ardınca devam etti ve 23 yılda Tanrı’nın insanlığa son mesajı tamamlandı. İlk Peygamber’den itibaren peygamberler aracılığıyla gönderilen tevhit ve ilahi düzen mesajı tamamlanmış, İslâm olgunlaştırılmış, şirkin başı ezilmiş, zulüm çekilmiş, cihan Kur’ân güneşiyle aydınlanmıştı. Köleyle efendi Tanrı huzurunda eşit olmuş, insanlık insanlığı öğrenmişti.
O da görevini yapmanın huzuruyla “Yüce Arkadaşına” gitmişti. 1440 yıl önce bugün sabaha doğru o büyük insan dünyaya gelmişti.
O insanlığa despotluğu, tek adamlığı değil, meşvereti, danışmayla yönetimi, bugünkü anlamıyla halk yönetimi demek olan demokrasiyi getirmişti. Ondan sonra iş başına gelen dört halife, sisteme sadık kalarak ülkeyi meşveretle yönetti. Ama çok geçmeden iş saltanata çevrildi. Onun getirdiği sade mesaj, uydurmalarla zorlaştırıldı. Emevi zulmü bir asır insanları nerdeyse demir yumruk altında tuttu. Eninde sonunda onun mesajının ruhu zinde biçimde ortaya çıkar, despotları devirir. Tarihte böyle olduğu gibi yaşadığımız çağlarda da böyle olmaktadır. İşte Tunus’ta, Mısır’da ve belki daha nice yerlerde özgürlük ateşini yakan ruh, onun daima taze kalacak olan mesajının ruhudur.
Mevlit Kandiliniz kutlu olsun.
Bu gece Mevlit Kandili
Haberin Devamı