Önemli olan huzurla namaz kılmaktır

8 Ağustos 2005

Soru: Bir yıldan beri elimden geldiğince düzenli namaz kılıyorum. Gündüz işte olduğumdan eve gelince tüm namazları kaza ediyorum. Yatmadan önce şu şekilde sırayla kılıyorum namazları: Yatsı 13 rekât, akşam 3 rekât farz (kaza), ikindi 4 rekât farz (kaza), öğlen 4 rekât farz (kaza), sabah 2 rekât farz (kaza). Toplam 26 rekât ediyor ve 30-40 dakika sürüyor. Ama inanıyorum ki namazın amacı Allah'la bir arada olmak, onunla yavaş yavaş gönülden bağ kurmak, bunun verdiği huzuru içimizde hissetmektir. Utanarak söylüyorum ki, ben bu şekilde namaz kılarken kendimi günün verdiği yorgunlukla da sanki yapmam gereken bir işi yaparmış gibi hissediyorum. Bitirmem uzun sürdüğünden aklıma gün içinde olan birçok şey geliyor. Ama gerçekten böyle olsun istemiyorum. Dingin bir beden ve en önemlisi dingin bir kafayla kendimi vererek kılmak istiyorum. Ama maalesef mümkün olmuyor. Acaba böyle yaparak günaha mı giriyorum?Cecap: Asıl olan her namazı, kendi vaktinde kılmaktır. Bunu yapamıyorsanız, öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı birlikte kılabilirsiniz. Mesela öğle vakti içinde önce öğle namazının farzını, ardından da ikindi namazının farzını kılarsınız. Yahut İkindi vakti içinde önce öğlenin farzını, sonra ikindinin farzını kılarsınız. Akşam ve yatsı da aynı şekilde birleştirilebilir.Hiçbirini kılamadınızsa eve döndükten sonra sırasıyla namazların farzını kılarsınız. Bu kaza değil, birleştirmedir. Sabah 2, öğle 4, ikindi 4, akşam 3, yatsı 4 rekât. Toplam 17 rekât eder. Farzlardan önce ve sonra kılınan sünnetler, sizin isteğinize bağlıdır. Dilerseniz kılar, fazla sevap alırsınız. Dilerseniz farzlarla yetinirsiniz. Bunlan kılmamaktan ötürü bir sorumluluk yoktur, önemli olan çabuk çabuk çok namaz kılmak değil, az da olsa huzurla kılmaktır. Ancak böyle namazın zevkine varılır, amacına erilir.Şükür ibadeti var mı?Soru: Benim gerçekleşmesini istediğim bir duam vardı. Allah'ıma çok dua ettim ve çok şükür ki kabul oldu. Bunun için O'na her gün şükrediyorum. Ama yine de merak ediyorum. Acaba şükür ibadeti diye bir şey var mı? Allah'a hakkıyla şükretmek nasıl olur?Cevap: Şükür, dille olduğu gibi asıl davranışla olur. Allah'ın rızasına uygun biçimde hareket etmek, davranış, ahlak şükürdür. Ayrıca her zaman dilinizle de Allah'a şükredersiniz. Yani O'na teşekkür edersiniz. Bir de isterseniz şükür secdesi yaparsınız. Şükür secdesi, Allah'a şükür için tıpkı tilâvet secdesi gibi secde yapmaktır. Bu da sevaptır. Hz. Peygamber ve sahabisi böyle yapmışlardır. Tekbirle secdeye varılır, tespihlerden sonra tekbirle kalkılır.

Devamını Oku

Yasin'i Türkçe okumam yeterli mi?

8 Ağustos 2005

SORU: Yatsı namazındaki, Vitir namazında okunması gereken Kunut dualarını ezberleyemiyorum onun yerine ne okuyabilirim? Pazartesi ve perşembe geceleri okuduğum Yasin duasını Türkçe okuyorum (meal). Olmuyor diyorlar. Eski Türkçe okumam gerekiyormuş. Doğru mu? Ayrıca size bir şey daha danışacağım. Ben gençliğimden beri aileme maddi manevi destek oldum. Hâlâ da oluyorum. Babam rahmetli oldu, annemin sorumluluğu tamamen bana kaldı. Yazın tatile giderken annemi diğer kardeşimlerime bıraktım, zar zor kabul ettiler. Hep insanların iyi günlerinde yanlarında oluyorlar. Oysa ki onlar Almanya'da çalışırken oğlullarını 19 günlükken anneme bırakıp, 12 yaşındayken geri aldılar. Daha neler var. Ben ve eşim onlara hep destek olduk, bunu da hiç başlarına kakmadık. Onlar zevk sefa içinde yaşıyorlar. Bizim de başımızdan sıkıntı, üzüntü hiç eksik olmuyor. Çevremizde de herkesin işine koşarız. Elimizden gelen yardımı yaparız. Bazen inançlarım sekteye uğrayacak diye korkuyorum. (Hatice Bilişli)CEVAP: Yasin dua değil, Kur'ân'in bir süresidir. Siz eğer Kur'ân'ı orijinalinden okuyamıyorsanız mealini okuyunuz. Daha sevaptır. Anlamadan okumaktansa anlayarak okumak daha iyi değil mi? Diğer konuya gelince, annenize bakmanız, size Allah'ın rızasını, ahiret mutluluğunu kazandırır. Allah herkesin gönlünü ve niyetini bilir. Öteki kardeşleriniz, iyi gün dostu iseler onların niyetini Allah bilmez mi? İnsan insanı aldatabilir ama Allah'ı, hatta kendi vicdanını aldatamaz. Siz elinizden geldiğince annenizi memnun etmeye çalışın, Allah'ı memnun etmiş olursunuz. Çünkü Peygamberimizin ifadesiyle cennet, annelerin ayaklan altındadır.Mehdi gelecek mi?SORU: Hz. Mehdi'nin, Peygamber Efendimizin ailesinden olduğu iletilmektedir (hadis-i şerif). Hz. Mehdi'nin izlediği yol, dört hak mezhebinden hangisidir? Zuhur ettiği zaman mezhep kavramı kalmayacak mı? Bu konuda sizin görüşünüz nedir? (İbrahim Koçer)CEVAP: Mehdi'nin geleceğine inanmıyorum. Mehdi hakkındaki rivayetler, eski inanışlardan adapte, çelişkili rivayetlerdir. Bu tür rivayetlerle inanç kurulamaz. Şayet söylediğiniz gibi Mehdi gelirse o Kur'ân ve sünnet çerçevesinde hareket eder, herhangi bir mezhebe bağlı kalmaz. Çünkü o müçtehidlerin en büyüğü olur. Onun bir mezhebe tâbi olması zaten caiz değildir.

Devamını Oku

Verilen zekât malı azaltmaz bereketlendirir

7 Ağustos 2005

SORU: Bir yazınızda, "İslâm hukukuna göre zekât, bir devlet vergisidir. Bugün çiftçilerin devlete ödedikleri ürün vergisi, zekât yerine geçer. Buna göre ürün sahipleri eğer ürünlerinden vergi ödüyorlarsa ayrıca ürün zekâtı vermeleri gerekmez" şeklinde bir cevabınız vardı. Kamuda maaşlı çalışanlar için de bu hüküm geçerli mi? Zira devlet maaşlardan da vergi kesmektedir. Yaptığım birikimler maaşımdan artırdıklarımdan ibarettir. Bunlardan da devlet vergi kesmektedir. Birikimlerim belli bir nisaba ulaşınca zekâta tabi olacak mıdır? Cevabınıza şimdiden teşekkür ederim. (Aydın Ezel)CEVAP: Devlete ödenen verginin zekâta sayılacağı görüşü var ise de bu çok azınlıkta bir görüştür. Gerçi din kurallarına göre yönetilen teokratik devlette zekât, devlet vergisidir. Ama laik devletin böyle bir anlayışı yoktur. Sistemler farklı olduğundan devlete ödenen verginin zekât sayılacağı görüşünde değilim.Kişinin net geliri, zekât verecek orana ulaşırsa, onun zekâtını vermek gerekir. Zekât, malı azaltmaz tam tersine bereketlendirir. İnsanın içine huzur getirir. En güzel şey paylaşmaktır. Ne denli paranız olsa da bir gün elinizden gider veya başkasına kalır. Senin paran, yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin ve sadaka olarak dağıttığındır. Gerisi senin değil, varislerinin malıdır.Okunan Kur'an'ı saygıyla dinleyinizSORU: Her gün yatsı namazından sonra camilerde okunan "amenerrresulü"yü hocayla beraber içimizden okumak gerekli midir? Yoksa dinlemek yeterli midir? Bir cuma namazında ilçe müftümüz vaazında, hadise dayandırdığı 15 maddelik bir paket söyledi. Bunun içinde babaya anneye karşı gelmek, kocanın eşinin sözünden dışarıya çıkmaması gibi şeyler vardı. Müftü, "Bu 15 madde ortaya çıktığında Allah'ın gazabı ve laneti o toplulukla olurmuş" dedi. Böyle bir şey olabilir mi? (Nurullah Çiftçi)CEVAP: Okunan Kur'an'ı dinlemek, Kur'ân'in emridir. Hoca okurken siz saygıyla dinleyeceksiniz. Siz de onu tekrar ederseniz hem saygı olmaz hem de hocayı dinlememiş olursunuz. Oysa Kur'ân, "Kur'ân okunurken onu dinleyiniz, ona saygılı olunuz" buyurmaktadır. İlçe müftüsünün vaazının bir kısmı hurafedir. Cennete gitmek Allah'ın rızasına bağlıdır.

Devamını Oku

İlham ile evhamın farkı

6 Ağustos 2005

SORU: "Görünmez Âlem'in İzleri" adlı eserinizde, İmam Fahri Râzî'nin görüşleri sıralamasında, 2. bentte "Ev(ilham olmalı)ham ve güçlü ruh sahiplerinin büyüsü" başlığı yer almaktadır. Hz. Peygamber'in (s.a.v) hadis-i şeriflerinden ilhamla ilgili olarak, "O hakiki imandır" buyurduklarını hatırlıyorum. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) evhamı (ilhamı) değerlendirişleri ve İmam Fahri Râzî'nin bahsettiğiniz yorumlarıyla evhamlı (ilhamlı) olmak ruhsal bir güçlülük, üstünlük ya da iman anlamında anlaşılıyor. İnsanlar ise evhamdan kurtulmak için çaba sarf ediyorlar. Bu evhamın sebebi nedir?CEVAP: Okurum, yanılıyor. Ben kitabımda evhamın üstün iman olduğunu söylemedim. Evham şüphe, tereddüt, kararsızlık demektir. Bunun güçlü imanla ne ilgisi olabilir? Okurum ilhamı evham ile karıştırmış.Helallik almanız gerekirSORU: Birkaç sene önce, bir kız sevdim. Benim yüzümden ilişkimiz bitti. Genç bir kızın ahini almak günah mı? Kul hakkı mı yedim? Defalarca özür diledim. Dinen kendimi rahatlatmak için ne yapmam lazım? (Kemal)CEVAP: Siz, eğer sevdiğiniz kıza kötülük ettiyseniz elbette hatalı bir iş yapmışsınız. Ama bir hak tecavüzü yoksa ilişkinin bitmesi normaldir. Onun sizin üzerinde hakkı kaldığına inanıyorsanız, ondan helallik almanız gerekir. Bunu yapamıyorsanız namaz kılınız, tevbe ediniz, Allah'a yöneliniz, içiniz rahatlar.Cinler tütsüye gelir mi?SORU: Medyum Memiş'e göre tütsü yakılan yere cinler gelirmiş. Bu nedenle yakmamak gerekirmiş. Bu doğru mu? (Tayfun TAN)CEVAP: Tütsü yakılan yere cinlerin geleceği hakkında dini bir kanıt yoktur. Sayın Memiş öyle söylemişse herhalde bir bildiği vardır. Biz, cinlerin tütsüye geleceğini bilmiyoruz. Biz ancak dini bir delile yani kitap ve sünnetten bir kanıta göre konuşuruz. Gerçi Kur'ân, cinlerin ateşten yaratıldığını söylüyor ama o ateşi bu bizim yaktığımız ateşle ve tütsüyle karıştırmak doğru değildir. Onun mahiyetini Allah bilir.Barnabas İncili hakkındaSORU: Barnabas İncili, gerçek İncil midir? (Abdullah İslamoğlu)CEVAP: Kanaatime göre Barnabas İncili uydurma bir İncil'dir. Barnaba'nın ölümünden sonra düzenlenmiş ve onun ismine yamanmıştır. Yapanın da Müslüman olmuş bir İtalyan papazı olma ihtimali büyüktür. Uydurmalığı, abartılı ifadelerinden ve övgülerinden bellidir.

Devamını Oku

Ruh, Rabbinin huzuruna çıkar

4 Ağustos 2005

(Dünden devam)Şayet denilirse ki: Cismani haşrden söz eden ayetler, teşbih, cebr ve benzeri şeyleri anımsatan ayetlerden daha açık değildir. Oysa bunları te'vîl etmek kesinlikle gereklidir. O ayetler te'vîl edildiği gibi bu ayetler de bedenden ayrılan ruhların, ruhani haşrini, saadet ve şekavet hallerini kamunun anlayacağı bir tarzda ifade etmiştir şeklinde te'vîl edilebilir. Çünkü peygamberler, insanları Allah yoluna götürmek, ruhları yetenekleri ölçüsünde olgunlaştırmak ve kamu düzenini sağlayacak nizamı kurmakla görevlendirilmişlerdir. Bunun için halkı cennet vaadiyle sevindirir, cehennem azabıyla korkutup, lezzet ve kemal olduğuna inandıkları şeyleri müjdeler, elem ve eksiklik olduğuna inandıkları şeylerle onları uyarırlar.Akli lezzet ve elemHalkın çoğunluğu avamdır, gerçek olgunlukları, kemalleri anlayamazlar. Onlar ancak algılaya geldikleri lezzet ve elemleri, bedensel kemal ve eksiklikleri anlayabilirler. Bundan dolayı peygamberler, onlara anlayacakları dille hitap etmek, gerçek me'âdı (yeniden dirilmeyi, ahiret ceza ve ödülünü) kamuya, misal yoluyla anlatmak zorunda kalmışlardır. Âlemin düzeni bunu gerektirmiştir. "Şayet: 'Bu sözlerin açık anlamı geçerli olmakla beraber bunlarla ruhani haşr, akli lezzet ve elemler de kasdedilmiştir. Birçok İslâm aliminin anlattığı üzere Kur'ân ayetlerinin çoğu da böyle ruhsal haşr, akli lezzet ve elem anlamını vermektedir' denilirse bu, kuşkusuz gerçektir, doğrudur. Bunu reddedenin sözünün bir değeri yoktur."Azap ve sıkıntı çekerKur'ân'da me'âd konusunda iki terim kullanılır. Biri ba's, diğeri haşr'dir. Ba's, bedenden ayrılan ruhun, yeniden maddi bir bedene sokulup diriltilmesi, haşr ise bedenden ayrılan ruhların, hesap vermek üzere Allah'ın Yüce Divanı'na yani Mahkeme-i Kübrâ'ya götürülmesidir. Bu konuda kesin hüküm verememekle birlikte sanıyoruz ki ba's, kemal bulmamış ruhların, sıkıntılar çekip, uğraşıp kemal kazanabilmesi için yeniden belki bir, belki birkaç kez bedene döndürülmesidir.Her bedenden ayrıldıkça ruh, Rabbinin huzuruna götürülür, suçlu ise yaptıklarından hesaba çekilir, suçlu değilse taltif edilir. Ama suçlu ruhlar, bir süre berzah âleminde azap ve sıkıntı çektikten sonra Allah'ın belirleyeceği bir zaman sonra tekrar maddi bir bedene döndürülür. Kemal buluncaya dek beden değiştirme sürer. Ama kemal bulduktan sonra artık maddi bedene döndürülmez. Yüceler âleminde şeffaf ve ebedi ruhsal bedende ebediyyen kalır. Onun mahiyetini anlayamayız.

Devamını Oku

İtaat ve isyanın kaynağı ruhtur

3 Ağustos 2005

(Dünden devam)Cennet ehlin in curden murden (henüz yüzünde tüy bitmemiş taze gençler) olacağı, kâfirlerin ise azı dişlerinin Uhud Dağı kadar olacağı şeklindeki rivayetler de bu görüşü destekler. "Ayetlerimizi tanımayanları, yakında bir ateşe sokacağız, derileri piştikçe azabı tatmaları için onlara başka deriler vereceğiz. Şüphesiz Allah daima üstündür, (hüküm) ve hikmet sahibidir" (Nisa: 565), "Gökleri ve yeri yaratan, o(insa)nların benzerini yaratamaz mı?" (Yasin: 81, keza bkz. İsra: 99) ayetlerinde de buna işaret vardır. "Şayet, 'Bu takdirde sevap ve ceza gören beden, itaat etmiş veya günah işlemiş olan beden değildir' denilirse, biz deriz ki: Önemli olan, ruhtur çünkü azabı algılayan odur. Ruh, nimet ve azabı başka bir beden içinde algılamış olsa da algılayan kendisi olduğu için sonuç değişmez."Gerçeklik açısından mükâfat veya cezayı hak eden ruhtur. Algı ve iradeyle yapılan itaat ve isyanın kaynağı ruhtur (iradesiz yapılan bedensel eylem suç sayılmaz. Uyurgezerin, eyleminden sorumsuz olması gibi). Ama görünüş açısından sorumluluğun başlangıcından ölünceye dek, beden parçalarının tamamını iade etmek gerekir ki, bunu Mu'tezile de söylemiyor. En iyisi, bu konuda nakil deliliyle yetinmektir."Kalkıp Rablerine koşuyorlar"Haşr ve irade, Peygamber'in bildirdiği olağan bir olaydır. Özellikle bizim Peygamberimizin böyle söylediği tevatürle sabittir. Bunu belirten birçok ayet vardır: "Bilmez mi, kabirlerde olanlar dışarı atıldığı, göğüslerde olanlar devşirildiği zaman, (evet,) o gün Rableri onların her halini haber almış (gizli ve açık bütün yaptıklarını bilmiş)tir" (Âdiyât: 14/9-11). "İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplamayacağımızı mı sanıyor? Evet, toplarız, onun parmak uçlarını düzenlemeye gücümüz yeter" (Kıyamet: 31/3-4). "Sûr'a üflendi. İşte onlar kabirlerden (kalkıp) Rablerine koşuyorlar. Dediler: Vah bize, bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? İşte Rahman'in vaad ettiği şey budur. Demek Peygamber doğru söylemiş" (Yasin: 41/51-52)."Kendi yaratılışını unutarak bize bir mesel verdi: 'Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?' dedi. De ki: Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir" (Yasin: 41/78-79). "De ki: 'İster taş olun, ister demir. İster gönlünüzde büyüyen, (aklınıza tuhaf gelen) herhangi bir yaratık, (ne olursanız olun, Allah sizi mutlaka diriltecektir). Bizi kim tekrar (hayata) döndürebilir?' diyecekler. De ki: 'Sizi ilk defa yaratan (döndürür). Sana alaylı alaylı başlarını sallayacaklar ve 'Ne zaman o?' diyecekler. 'Pek yakın olabilir' de" (İsrâ: 50/50-51). (Devam edecek)

Devamını Oku

Ahiret hayatının mahiyetini bilmemiz mümkün değildir

2 Ağustos 2005

Soru: Kaf Suresi 4'üncü ayette, "Biz, yerin onlardan neler eksilttiğini bilmekteyiz. Bizim yanımızda her şeyi inceden inceye zapteden bir kitap vardır" buyurulmaktadır. Bunun manasını açıklar mısınız? (Duygu)Cevap: "Biz, yerin onlar(ın cesetlerin)den ne eksilttiğini bilmişizdir. Yanımızda (her şeyi) zapteden bir kitap vardır." (Kaf: 4). Kaf: 2-3'üncü ayette kâfirlerin kendilerine, kendi içlerinden bir uyarıcı gelmesine şaştıkları, insanın ölüp toprak olduktan sonra tekrar dirileceğine hayret ettikleri belirtiliyor. Onlar, "Biz öldükten, toprak haline geldikten sonra nasıl diriltileceğiz? Bizim cisimlerimizin bir zaman var olup olmadığı nasıl belli olacak ki her birimiz yeniden ayrı ayrı yaratılalım?" demişlerdir.İşte Kaf: 4'ücü ayette böyle düşünenlere, Allah'ın, yerin içine geçen insanı, her canlıyı (öleni-kalanı), ölenin dağılıp toprağa kansan parçalarını bildiği, kendisinden gizli kalan hiçbir şey olmadığı, huzurunda da herşeyi ayrıntılarıyla kaydeden bir kitap (kayıt defteri, kütük) bulunduğu bildiriliyor. Bu ayet, müşriklerin, "Biz yerde dağılıp kaybolduktan sonra yeniden mi yaratılacağız?" sözlerine cevaptır. Yani insan dağılıp toprağa karışsa, yakılıp külleri göğe savrulsa, suya dökülse yine Allah onun parçalarını bir araya toplayıp onu yeniden yaratır.Şeffaf, ruhsal bir bedenAyet, Allah'ın ilk kez yarattığı insanı yeniden yaratırken onun yeni bedeninin eskisinden eksik olmayacağını, ruhu yine eski bedenine benzer fakat zamanla yıpranmayan, sonsuzca sürecek nitelikte şeffaf, ruhsal bir beden olacağını anlatmaktır. Ahiret hayatı ancak dünya terimlerine benzer biçimde anlatılır. Ama o hayatın mahiyetini tam olarak bilmemiz mümkün değildir. Kur'ân'da ve hadislerde aynen bu cesetlerin diriltileceğine dair kesin bir nass yoktur. Ceset her zaman değişmektedir, insanın hakikati sabittir, değişmez. Sa'deddin Taftâ-zânî ünlü Kelâm kitabı Makasıd şerhinde Gazâlî'nin, "Haşr, ruh ve cesetle birlikte olacaktır" sözünü açıkladıktan sonra diyor ki:Gazâlî'nin ve haşrin ruhani olacağını söyleyenlerin, herhalde şunu amaçladıkları anlaşılıyor: Allah, bu bedenin dağılmış parçalarından yeni bir beden yaratır. Beden harap olduktan sonra yaşamakta olan ruhu o bedene sokar. Bu yeni bedenin, eski bedenden başka bir beden olması önemli değildir. Gerçi yok olanın, aynı ile geri çevrilmesi de mümkündür (ama nasslardan, yeni bedenin eskisinin aynı değil, benzeri olduğu anlaşılmaktadır). (Devam edecek)

Devamını Oku

Kur'ân kıssaları gerçek hayatın canlandırılmasıdır

1 Ağustos 2005

(Dünden devam)9-"O size, dinden Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi şeriat (hukuk düzeni) yaptı. Şöyle ki: Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin. Fakat kendilerini çağırdığın (bu) esas, Allah'a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine seçer ve iyi niyetle yöneleni kendisine iletir" (Şûra: 13) ayetlerinde bu gerçek açıklanmıştır. 10- Yüce Allah, bu kıssalar yoluyla hak yolunda güçlüklerin aşılacağını, sonunda inananların mutlaka zafere ulaşıp, inanmayanların mahvolacaklarını anlatarak müminleri sevindirmektedir. Bu hususu şu ayetlerde açıkça görüyoruz: "Senden önce de peygamberlerle alay edilmişti. Fakat onlarla alay edenleri, alay ettikleri gerçek kuşaüverdi. De ki: Yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş, görün."11). "Biliyoruz, onların dedikleri seni üzüyor, gerçekte onlar seni yalanlamıyorlar fakat o zalimler bile bile Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlar. Senden önce de elçiler yalanlanmıştı. Yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine sabrettiler, nihayet onlara yardımımız yetişti. Allah'ın kelimelerini değiştirebilecek kimse yoktur. Sana da elçilerin haberinden bir parça gelmiştir" (Erîâm 33).Bir kısmı Tevrat'ta vardırKur'ân'ın kıssa anlatım tarzı, hikâye veya tarih üslubu değil, öğüt üslubudur. Amaç, tarihi olaylan bir tarih kitabı ayrıntısıyla anlatmak değildir. Bu kıssaların bir kısmı Tevrat'ta vardır, bir kısmı da Araplar arasında söylenmekteydi. Tevrat'ta bulunan kıssalar da yine Yauhdiler veya onlarla temasta olan bazı kimseler tarafından Araplar arasında anlatılırdı.Zaten Kur'ân'ın amacı da onlara öğüt vermektir. Onun için Kur'ân bu anlatım tarzına tezkir veya zikrâ yani anımsatma ve öğüt verme demiştir. İnsanın bildiği bir şey anımsatılır. Bilmediği şeyi anlatmak, anımsatmak değil, öğretmektir. Peygamber'in içinde yetiştiği toplum, bu öyküler hakkında bazı kırıntı bilgilere sahiptiler ama bu üslup ve sistematik içinde Kur'ân kıssaları orijinaldir. Masal değil, gerçek hayatın simgesel olarak canlandırılmasıdır. 12- Bu kıssaların anlatımındaki amaçlardan biri de Hz. Muhammed (s.a.v.)'in, bir türedi olmadığını, yeni bir şey icat etmeyip kendisinden önceki peygamberlerin misyonunu sürdürmekte olduğunu belirtmektir: "De ki: Ben türedi bir elçi değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyuyorum ve ben apaçık bir uyarıcıdan başka bir şey değilim."

Devamını Oku