Kuzey İtalya’nın doğusunda, Adriyatik denizi kıyılarında, 118 adanın üzerinde kurulması ile zaten en baştan biricikliğini ve dünyanın en gözde şehirlerinden biri oluşunu kabul ettirmiş Venedik, üzerine ne söylense ne yazılsa gidip görmeden, yaşamadan asla tam olarak anlatılamayacak bir şehir. Ben yine de hala gidip görme fırsatı bulamamışlar için bir “Haydi!” demek istiyorum. Gezmekle bitmeyecek bir şehir. Bu nedenle İtalya turları ya da gemi turları ile değil de bireysel gitmenizi ve şehre daha uzun süre vakit ayırmanızı tavsiye ederim.
Venedik birçok bölgeden oluşuyor. Bunlardan en ünlüsü elbette 118 adanın bulunduğu Sestieri. Adalar arasında 170 kanal ve bu kanallar üzerinde de 400 köprü bulunuyor. Araç trafiğinin olmadığı, bir yerden bir yere gitmek için ancak kanallar ve köprüleri kullanabileceğiniz bir şehri yaşamak muhteşem bir deneyim. Bu bölgede ulaşım vaporetto denilen deniz araçları ve gondollarla sağlanıyor. Yürüyebileceğiniz yerler ise dar sokaklar ve bu sokakların çoğu da ya bir kanala çıkıyor, ya da Venedik’in keyifli meydanlarından birine.
San Marco Meydanı ve Büyük Kanal
Venedik’e hangi yoldan gelirseniz gelin ilk durağınız San Marco Meydanı olacak. Buraya Venedik’in merkezi diyebiliriz. Meydanda San Marco Sarayı’nın karşısına geçip, etraftaki kalabalığa aldırmadan, kendinizi zamanın dışında hissetme olanağı tanıyan bu yapıya uzun uzun bakmanızı öneririm. Sonrasında gezmek için o kadar çok seçeneğiniz olacak ki. San Marco Bazilikası, Dükler Sarayı ve Aziz Mark’ın Çan Kulesi gibi birçok tarihi yapı ile Correr Müzesi’ne öncelik verebilirsiniz ilgi alanınıza ve zamanınıza göre. 3 bin 800 metre uzunluğundaki Büyük Kanal şehri ikiye bölüyor. Bizdeki ana caddelerin karşılığı diyebiliriz bu kanal için, şehrin asıl trafiği burada akıyor. Kanal üzerinde 170 tarihi yapı olduğu söyleniyor. Venedik bu açıdan Avrupa’nın en önemli Ortaçağ kentlerinden biri. Tarihe ve sanata meraklı gezginler için tarihi yapılar ve müzeler cenneti. Büyük Kanal’da vaporetto ya da gondolla kanal boyunca mutlaka bir gezi yapmalısınız.
Gezmekle bitmeyecek Orta Çağ şehri
Şubat ayında yapılan ve özellikle fotoğrafçılar için bulunmaz görsel fırsatlar sunan Venedik Maske Festivali’nin öyküsü ilginç. Venedik, 1600’lü yıllardan beri çılgın partilerin, karnavalların en büyük mekânı. Eğlence merkezi olması, o dönemde Venedik’i Avrupa’nın cazibe merkezlerinden biri haline getirmiş. İşte maske takma geleneği de bu zamanlarda başlamış. Eğlenceye düşkün şehirde, fahişelik mesleği de cazip bir hale gelince, köprülerde müşteri arayan kadınlar, yerel halk tarafından tanınmamak için birbirine benzeyen ve hafif bir tebessüm taşıyan yaldızlı maskeler takmaya başlamışlar. Bu dönemde maske, Venedik’in ve fahişeliğin sembolü haline gelmiş. Şehrin ileri gelenleri, maskelerin sayısını fark edince maskeyi ve fahişeliği yasaklamış.Maskeler bugün Venedik’in sembolü durumunda ve en popüler turistik objelerden biri. AVM’leri olmayan Venedik’in her yerinde sokak pazarlarına rastlayabilirsiniz. Başta Venedik’in ünlü maskeleri olmak üzere, binbir çeşit ürünle karşılaşacağınız bu pazarlarda dolaşmak ayrı bir keyif.