Bundan 700 yıl önce küçük bir balıkçı köyü olan Amsterdam’ın, günümüzde eğlence hayatının en yoğun kentlerinden biri olabileceği kimsenin aklına bile gelmezdi desek yalan olmaz. Ben bir pazar günü gittim Amsterdam’a. Tuhaf bir durgunluk vardı kentte... Aklımdan geçenleri anımsıyorum. ‘Bana yanlış bilgi verildi’ diye düşünmüştüm. Hani bu kentte gece hayatı günlerce sürerdi? Bu kuşkularım Amsterdam’da birkaç gün geçirdikten sonra yok oldu, çünkü eğlencenin doruklarda yaşandığı kentte insanlar büyük partiler vermeye perşembe gününden başlıyorlar ve bu partiler, cumartesiyi pazara bağlayan gecenin sabahına kadar sürüyordu.
Yeldeğirmenleri, laleleri, peyniri ve kanallarıyla ünlü kentin rengi kırmızı
Amsterdam’da gece hayatı çok hareketli. Bu nedenle kentin renginin kırmızı olduğunu düşlüyorum. Ve bu kırmızı kenti kaplayan kanalların, yaşamda ayrı bir yeri var. Kentin yaşam damarları gibiler adeta. Sonra kanalların iki yanında birbirine yaslanmış gibi duran evleri izliyorum. Daracık cepheli bu evlerin çiçeklerle bezeli pencereleri var. Merdiven aralıkları da dar olsa gerek ki, sonradan öğreniyorum gerçekten de bu merdivenlerden büyük eşya taşımak neredeyse olanaksız. Bu nedenle Amsterdam’da yaşayanlar yıllardır sadece pencerelerden taşıyorlar büyük ev eşyalarını... Amsterdam’ın en dar evi ise Sinelgracht kanalı üzerindeki 7 numaralı evmiş. Kente gelen turistlerin oldukça ilgisini çeken bu evin toplam genişliği yalnızca sokak kapısının büyüklüğü kadar. Aynı kanalda, bir zamanlar yalnızca sudan girilebilen sarhoşların hapsedildiği bir zindan da ilgimi çekiyor.
Kanal evlerinin pencereleri eşya taşımak için ideal
Dar bir alana inşa edilen kanal evleri geniş pencereleri, Kuzey Avrupa mimarisinin tipik örneği olan sivri çatıları ve suyun üzerine ya da birbirlerine doğru eğimlerinden kaynaklanan iç bükey görüntüleriyle ünlü. Bu tarihi evlerin dar ve dik merdivenleri ise gerçekten kimi zaman ürkütücü olabiliyor.
Ancak sokaklardaki yaşam, bu görüntülere tam bir tezat oluşturuyor. Bu tarihe hapsolmuş gibi duran evlerin aralarında ilerleyen dar sokaklarda bisikletlerine binmiş giden kravatlı iş adamları, modern giyimli rengarenk saçlı kızlar, erkekler, atlarıyla devriye gezen polis memurları başka bir zamandan buraya gelmiş gibiler.
Amsterdam dört büyük kanalın çevrelediği bir kent. Yönümü bu kanallara ve onları dik olarak kesen küçük kanallara göre belirliyorum.
Jordaan ve Merkez olmak üzere iki büyük bölüme ayrılan kent, Leidseplein, Rembrandplein, Koningsplein, Dam, Waterlooplein gibi alanlarda hayat buluyor. Bu kenti doyasıya gezmek isteyenlere tavsiyem; bisiklete binmeleri ya da tramvayları kullanmaları. Küçücük dar sokaklardaki rengarenk mağazalar, kafeler, restoranlar ve dar cepheli evleriyle bu kent bir rüya gibi...
Her zaman Avrupa’nın en zengini oldu
Hani bizim eski İstanbullular eski ve kültürlü aileler olmalarıyla övünürler ya, işte bu durumun aynısı Amsterdam’da da var. Jordaan’lılar kendilerin asla Amsterdam’lı olarak kabul etmiyorlar. Onların sayıları da aynen eski İstanbullular kadar azalmış. Tarihte adı Amstel olan Amsterdam’da bir zamanlar halk nehirlerin taşmasına engel olmak için Dam Meydanı’na bir baraj yapmış. Ve kentin adı ‘Amstelredamme’ olmuş. 17. Yüzyıl’ın en zengin kentlerinden olan Amsterdam, yarattığı mimari ile övünüyor olmalı diye düşünüyorum. Kentte yaşayanların anlattıklarına göre; 17. Yüzyıl’da kentin çevresini kanallardan yapılmış bir daireyle çevirmek gibi çok iddialı sayılacak bir heyecanla sarsılan Amsterdamlı şehir plancıları bu isteklerin başardılar ve kent bir kanallar ve köprüler kenti haline geldi. Bu yanıyla biraz Prag’ı hatırlatıyor olsa bile arada çok fark olduğunu görüyorum. Köprüler tamam ama kanalların çevresindeki dar cepheli evler Amsterdam’ı çok özel kılıyor.
Kenti keşfetmek için kanalları gezin
Amsterdam kentinin sayısız kanalları arasında Keizergracht, Singelgracht, Herengracht ve Prinsengracht, Bouwersgracht, Leliegracht var. Bu kanallar boyunca sıralanan evler kentin eskiden yaşayanları hakkında önemli oranda fikir veriyor. Amsterdam’ı keşfetmek için bu kanallar boyunca gezmek gerek diye düşünüyorum. Örneğin Heren Kanalı geçmişte Amsterdam burjuvazisinin tercih ettiği bir bölgeymiş. Şimdi artık devletin malı olan üç katlı bir ev müze haline getirildiği için o dönemde yaşayanların estetik beğenileri hakkında önemli ip uçları veriyor. Günümüzden 300-400 yıl önce yaşayan insanların estetik bakış açılarının böylesine geniş olabileceğine inanmak zor ama görüyorum ve inanıyorum. Böylesine bir kültür bombardımanından sonra bir kahve içmek için oturmak istiyorum. Bulduğum ilk kafede soluklanıyorum. Etrafımda dolaşan garsonlar, genç kadınlar ve adamlar Akdeniz ırkından çok farklı. Hepçi çok uzun boylu ve sarışınlar ama bu kentteki siyah nüfusu da yabana atmamak gerek. Bisikletleriyle ulaşımlarını sağlayan kent halkı güne çok erken saatlerde başlıyor ve gerçekten çok yoğun çalışıyorlar. Ama hafta sonlarında bunun acısını çıkartıyorlar.
Nerede kalınır?
Renaissance Amsterdam Hotel
Kattengat 1 Amsterdam 1012
Renaissance Amsterdam Hotel’de kalmak için Marriott Otelleri Türkiye Temsilciliğini arayarak hiç bir ek ücret ödemeden rezervasyon yapabilirsiniz.
Marriott Otelleri
Türkiye Temsilciliği
Tel: +90 212 2750444 (pbx)
Fax: +90 212 2750888
Kanalları köprüleri ve daracık evleri ile Amsterdam
Yeldeğirmenleri, laleleri, peyniri ve kanallarıyla ünlü kentin rengi kırmızı
Haberin Devamı