Zeynep bebek...

Haberin Devamı

Zeynep bebeğin yüzü... Elleri... Saçları... İri gözleri... Gözlerinde 15 aylık bir bebekte olmaması gereken, beni şaşırtan tuhaf bir bakış.

Uzun bir süre oturduğum yerden kalkamadım.

Zeynep bebeğin gözlerine baktım.

Yaşama direnci fotoğraftan bile taşan gözlerden gözlerimi alamadım. Görene bir şey söylüyordu.

Hakkari’de içinde çocukların, kadınların, erkeklerin olduğu bir minibüs mayına çarptı. 9 kişi öldü.

15 aylık Zeynep ve 3 yaşındaki ablası Sudenaz kurtuldu, 23 yaşındaki anneleri Şirin öldü...

Sonra Zeynep bebeği, Sudenaz’ı, Şirin’i, kendi ‘kârlı’ savaşlarının parçası yapan adamları düşündüm.

Bu kararı aldıkları anı... “Bir sivil minibüs patlatalım. Özellikle çocuk falan olsun içinde, etkili olur...”

Dün Taraf gazetesinde yazar Muhsin Kızılkaya, Hakkâri’yi anlatmıştı:

“Hakkâri yolun bittiği yerdir, buraya gelirsin, geri dönersin.”

Geçitli köyündeki yalnızlığı düşündüm sonra. Bir tepede tek başına duran bir ağaç geldi aklıma...

Güneşin gidip gecenin de gelmediği o sahipsiz zaman parçasına çöken koyu mor renkli akşam alacasında, ıssız bir tepenin üstünde tek başına duran bir ağaç... Yalnız, hüzünlü ve sessiz...

Hakkâri...

Yaşamanın bile zor olduğu bir yerde ölmek...

23 yaşında ölen, iki çocuğu olan Şirin’i düşündüm... Kendini nasıl da kocaman bir kadın gibi hissediyordu kim bilir, bu genç yaşında.

O mayını neden patlattınız?

Tanımadığınız insanları öldürmek nasıl bu kadar ‘kârlı’ sizin için?

Nasıl bir plan var kafanızda...

Barış olursa, insanlar ölmezse neden sizin işiniz bozuluyor?

Siz kimsiniz, işiniz ne sizin... Zeynep bebeğin gözleri size ne diyor biliyor musunuz?

“Aslında ne için çabaladığınızı biliyorum ama beceremeyeceksiniz...”

***


Depremden korkmazlar, irticadan korkarlar!

Zehirli et, hormonlu meyve, şoförlerin trafikte psikopatik özellikler sergilediği yollar, hiçbiri biri bizi korkutamaz...

Bütün o ‘müzahrefatı’ şakır şakır yeriz. Korkmayız!

Her gün arabalara binip o yollara çıkarız... Kimimiz akşam eve döneriz kimimizin o yola son çıkışı olur...

Ama korkmayız...

Zehirlenmek, hastalanmak, o şoförlerin dolaştığı yollara çıkmak, deprem, AIDS... Hiçbir şey bizi korkutamıyor..

Cesuruz çünkü!

Lakin, şu cesur ahâliyi tek birşey korkutuyor: İrtica... Onları tanıyorum..

Bir de hiç tanımadığım birileri var, onları da barış korkutuyor...

“Ya bu kış irtica gelirse?” diye dehşete kapılıyor tanıdıklarım...

Ya da “Eyvah barış geliyor” diye panikliyor hiç tanımadığım birileri.

İrtica gelse ya da “hortlasa” belki bu kadar korkmayacaklar...

Ama bir türlü gelmediği için korkmaya devam ediyorlar...

Her gece yatarken yatağının altını kontrol eder durumdayız... “Acaba irtica-mirtica buraya saklanmış mıdır?” diye, gardropları gözden geçiriyoruz “O canavar burada olabilir mi?” diyerek.

Barıştan korkanlar ise küçücük çocukların hayatlarına musallat oluyorlar o korkudan... Depremden korkmuyorlar, barıştan korktukları kadar...

Peki bu hiçbir şeyden korkmayan tanıdığım ve hiç tanımadığım cesur ahâli irticadan ve barıştan niye bu kadar korkuyor?

Bizi bir korkutan var...

Bizi bu “İrtica gelecek” diye korkutanların bu korkutmadan bir çıkarları var...

Biz irticadan korktukça devletin alengirli işleriyle ilgilenemiyoruz, ilgilenenleri de sevmiyoruz.

Barıştan korkanlar, irticadan korkanları kendilerine siper edip işler çeviriyorlar.

“Yahu bu devletin içinde barış istemeyen birileri var, devlet karışık işler çeviriyor” dese biri, cevap hemen hazır:

“Böyle konuşanlar vatan hainidir, irtica geldi kapımızda, siz hâlâ devletle uğraşın...”

Ve biz böyle korkarken irticadan, barıştan korkanlar atağa geçip görünmediklerini zannederek insanları öldürüyorlar.

Korkmamız gerekenden korkmayıp, korkmamamız gerekenden korkmak, öldürüyor bizi asıl.

***


Esas derbi bu akşam...

Derbi denince akla hep F.Bahçe-G.Saray gelir. Bir G.Saraylı olarak bu maçların tadını yakından bilirim.

Ama bana sorarsanız, G.Saray-F.Bahçe maçları yüzünden F.Bahçe-Beşiktaş derbilerine haksızlık yapılıyor. Aynı ölçüde derbi yerine konulmuyor sanki. “Çok önemli maç” yerine geçiyor...

Lig TV, her derbiden önce “Ezeli rekabette son 10 yıl” adında, biraz da belgesel tadı olan bir program yapıyor. İki takım arasındaki son 20 maçı arka arkaya veriyor.

20 maç arka arkaya seyredecek kadar futbol fanatiği değilim ama F.Bahçe-Beşiktaş serisini izledim. 1 saati aşkın bir süre ekranın başından kalkamadım..

Ve şunu anladım, F.Bahçe-Beşiktaş maçlarının atmosferi gerçekten çok heyecanlı. Oysa Kadıköy’deki F.Bahçe-G.Saray derbilerinin benim açımdan heyecanı kalmadı...

Kimin için kaldı ki!

Tablo net: G.Saray, Kadıköy’de 10 senedir F.Bahçe’yi yenemiyor... Son 9 derbinin 8’ini F.Bahçe aldı, biri de berabere bitti. F.Bahçe 31 gol attı, 22 gol yedi. Yani F.Bahçe-G.Saray derbilerinin sonucu neredeyse tek ihtimalli. Bu da açıkcası benim “heyecan” anlayışıma pek uymuyor.

Ama F.Bahçe ile Beşiktaş arasında tuhaf bir çekişme var. İki takım da her zaman, her yerde birbirini yenebiliyor. Son 20 derbide F.Bahçe 10, Beşiktaş 6 kere galip gelmiş. Ve çoğu da unutulmaz maçlar olmuş.

Mesela Pancu’nun kaleye geçtiği, Beşiktaş’ın 4-3 kazandığı derbiyi herkes hâlâ hatırlıyor. Peki ya geçen yılki olaylı derbi. Skoru etkileyecek 3 hata olmuştu:

- Hakem Hüseyin Göçek, Lugano’nun eliyle kestiği topa penaltı vermedi..

- Bilica, penaltı noktasını kramponuyla kazdı, bu yüzden Bobo penaltıyı kaçırdı..

- Hakem 2 Beşiktaşlı, 1 F.Bahçeli’yi yanlış kararlarla oyundan attı.. O derbi de tam bir heyecan fırtınasıydı.. 1-0 kaybeden Beşiktaş, şampiyonluğa havlu attı.. F.Bahçe de ilk yarıdaki 3-0’lık yenilginin rövanşını aldı.

Bugün de işler karışık. Beşiktaş maçlarının en golcü adamı Alex’in oynayıp oynamayacağı bile belli değil. F.Bahçe yenilirse, Aykut Kocaman’ın istifa etme ihtimali var. Kazanırsa rakibiyle farkı 6’ya çıkaracak olan Beşiktaş ise Quaresma’lı, Guti’li kadrosuyla geçen yılın intikamını alma peşinde olacak.

Derbilerde favorinin kaybetme ihtimali hep yüksektir. Bu kez Beşiktaş favori. Bu gece daha heyecanlı bir işiniz yoksa, bu derbiyi kaçırmayın..

***


Hidayet’i bırak adaletsizliğe bak!

Türkiye’nin değer yargılarını anlamak imkansız.. Daha düne kadar, her birlikte 12 Dev Adam’ı seviyorduk... Paramız olsa cebimizdeki vermek istiyorduk belki de... NBA’deki gururumuz, takımın kaptanı Hidayet Türkoğlu’nu yere göğe sığdıramıyorduk. Sadece Hido değil... Ersan, Ömer’ler, Kerem’ler ve diğerleri, gözümüzde ve gönlümüzde taht kurmuşlardı. -Bazı klişeler daima klişe kalacak!

Özellikle Garanti Bankası’nın 12 Dev Adam’lı reklam filmleri çok başarılıydı. Bu reklamlar, 12 Dev Adam’ı daha da çekici yapmıştı hepimiz için.

Turnuva bitti; dünya şampiyonu bile olabilirdik, dünya ikincisi olduk.

Ancak 8’de 8 yaparak finale çıkana kadar sırtımızda taşıdığımız 12 Dev Adam’ı, bir Amerika yenilgisiyle hemen yere bıraktık... Üstüne büyük prim aldılar... Bir de bunu açıkça istemesinler mi?

Sıra bu çocukların üstünde zıplamaya geldi tabii haliyle.

Prim konusunda yapılan eleştirileri kavramakta güçlük çekiyorum.

Eleştirilebilecek noktaları tabii ki var ama takım dünya ikincisi olmuşken bunları söylemeyi tercih etmek de, en az primi açıkça isteyen Hidayet kadar eleştirilmeli bence.

Prim konusuna gelince, final öncesi primin miktarını açıklamak akıllıca değildi. Sanırım Başbakan Tayyip Erdoğan, referandum öncesi bu basketbol başarısını, rüzgârını kendisi için de kullanmak istedi. Ve 1.5 milyon liralık primi aniden açıkladı. Bu, daha büyük bir başarının önünü kesti ve çocukları yavaşlattı bana sorarsanız.

Ayrıca basketbolcular primlerini hemen ertesi gün alırken, aynı standart diğer başarılı sporculara uygulanmadı.

1 Ağustos’ta atletizmde Avrupa şampiyonu olan ilk kadın sporcumuz Nevin Yanıt, 9 Eylül’de üst üste 2. defa dünya şampiyonu olan 74 kilo haltercimiz Selçuk Çebi ve cuma gecesi dünya rekoru kırarak 3 altın madalya alan 48 kilo haltercimiz Nurcan Taylan’a henüz hiçbir ödeme yapılmamış. Bu üç sporcu da 1000’er altınla (400’er bin lira) yetinecek galiba.

Ama eleştiri tutkunları bile bu eşitsizlikleri eleştirmiyor, onun yerine 12 Dev Adam’ı yerden yere vuruyorlar. Tanjeviç’e kızıyorlar...

Hele Başbakan’ı ziyareti sırasında “Maddi manevi destekleri hâlâ bekliyoruz” diyen Hidayet’e deli oluyorlar...

Yıllar geçiyor ama Türkiye bazı konularda hiç değişmiyor.

Bu coğrafya ne yazık ki, genellikle başarıyı cezalandırıyor.

DİĞER YENİ YAZILAR