Dünya politika adına ne rezaletler gördü, ne alçaklara rastladı, hainlerle, faşistlerle,katillerle, canilerle, cellatlarla karşılaştı ama bütün bu rezilliğin içinde gene de insanlığın unutamadığı pırıltılar vardı.
Almanlarla işbirliği yapan Fransız başbakanı Lavalle daha sonra ölüme mahkum edildiğinde, idam mangasının karşısına Fransız bayrağına sarınarak çıkmış ‘Yaşasın Fransa’ diye bağırarak ölmüştü...
Mussolini konuştuğu zaman İtalya vecde gelirdi...
Romalıların koynuna giren Kleopatra yenildiğini anladığında ölüme ulaşmak için üzüm sepetinin içinde getirilen yılanı seçmiş, üzüm yiyerek ölmüştü.
Atilla ardında hala dikkatle incelenen yönetim dersleri bırakmıştı.
Makyavel ikiyüzlülüğü unutulmaz bir kitaba dönüştürmüştü.
‘Kendini satın alan herkesi satan adam’ olarak tarihe geçen Talleyrand bütün imparatorlarla alay etmişti.
Edebiyat tarihinin en büyük faşitlerinden biri olan Mişima ayaklanmaya çağırdığı harb okulu öğrencileri onu dinlemeyince, yarı beline kadar soyunup öğrencilerin gözü önünde harakiri yapmıştı...
Dünyanın en kıyıcıları, kan dökücüleri, insanları ölüme sürükleyenleri, ikiyüzlüleri, alçakları bile insanları yönetmek için tırmandıkları merdivenlerin üst basamaklarına, zekalarından, kişiliklerinden, nüktelerinden, cesaretlerinden bir şeyler bırakarak ulaştılar.
Bir de bizi yönetmeye talip olanlara bakın...
20 seneyi bir tarayın...
Ne kaldı onlardan?
Ya da bunlardan ne kalacak geriye?
Kandan ve acıdan başka ne bıraktılar ya da bunlar ne bırakacaklar...
Hırsından başka hiçbir şeyi olmayan insanların yönetime gelebileceğinin kanıtı olmaktan başka ne işe yaradılar ya da bunlar ne işe yarayacaklar?
Evet, yapılmış ya da yapılan iyi şeyleri bir kalemde siliyorum...
Evet, bu savaşı durduramayan, gençleri, çocukları, yaşlıları, kadınları, erkekleri öldüren herkese katil diyorum...
Evet, ben bu ülkenin siyasetçilerine öfkeyle bakıyorum... Ttırmandıkları yerlere zekalarından, cesaretlerinden bir şey bırakamadıklarına kızıyorum...
Politikayı kişisel hırs, hınç ve nefretten başka bir şey olarak görememelerinden tiksiniyorum.
Bu ülke, Kürt Türk binlerce genç insanın öldüğü bir iç savaştan geçiyor yıllardır cesur olmayan politikacılar yüzünden...
Özür dileyemiyor, istifa edemiyor, acı çekemiyorlar...
Olanlar umurlarında bile değil...
Ama canımı en sıkanı, umurlarında olmamasını yalanlarla,içi boş öfkelerle, sahte gözyaşlarıyla saklamaya çalışmaları.
Bir an bile, bir nebze utanç geçmiyor gözlerinden...
Kendi ihtiraslarıyla kendi yolculuklarını yapıyorlar, arkalarında bıraktıkları tabutlara aldırmadan...
Yeter ki bu ülkeyi onlar yönetsin... Zeka yerine kibir, utanç yerine öfke, cesaret yerine külhanbeylik koyarak...
Biz de kendi özlemlerimizle, acılarımızla kendi yolculuğumuzu yapıyoruz...
Bir gün bizim ülkemiz de özgürlüğe, mutluluğa, barışa, kardeşliğe ulaştığında...
“Kana da bulaşsa bu bir çiçektir” diyeceğimiz ne bir nükte, ne bir yiğitlik gösterisi, ne bir kitap, ne bir jest kalacak kan dökmeyi durduramayan bu politikacılardan...
Bir kum fırtınasındaki ayak izleri gibi silinip gidecekler...
Bize yalnızca o fırtınaların acıları kalacak anı diye...