Haberin Devamı
İşte eylül geldi…
Yok sandığınız gibi zalim aylardan, hüzün esen eylülden bahsetmeyeceğim…
Ben bugün zamandan söz edeceğim…
O ne olduğunu tam anlamadığımız şeyden.
Dün nisandı bugün eylüle geldik…
Dün 2000 yılıydı bugün 2012’yi bitireceğiz…
Dün çocuktunuz bugün onu hatırlamayacak kadar büyüdünüz.
Zaman geçti…
Üstelik, şimdilerde hep konuştuğumuz gibi çok da çabuk geçti.
Nedir bu zaman?
Zamanla ilgili çok ilgimi çeken bir makale okudum geçenlerde, “zaman bizim dışımızda mı akar yoksa zaman içimizde akan bir şey midir” diyor…
Zaman algısını ne yaratır gerçekten?
Bazen çarçabuk geçer, bazen de geçmek bilmez…
En azından bizim algı dünyamızda zaman tekdüze bir ölçüye sahip değildir.
Saatler hep altmış dakika, haftalar hep yedi gündür ama onlar bizim duygularımızda hep farklı farklı süreçlere döner.
Bizim zihnimizde neredeyse hiçbir altmış dakika aynı sürede geçmez.
Öyleyse zaman gerçekten nerede akar?
İçimizde mi, dışımızda mı?
Bize zamanın çok çabuk geçtiğini hissettiren ya da bir türlü geçmek bilmediğini düşündüren şey aslında ne yaşadığımızsa, biz yaşadıklarımızla zamanı denetleyebilir miyiz?
Zamanın bizim üstümüzde etkisi olduğu kadar, bizim de zamanın üstünde etkimiz var mıdır?
Zaman bizi her an ölüme yaklaştırırken, biz de yaşadıklarımızla o her “anın” boyunu değiştirebilir, hayatı en azından algılarımızda uzatıp kısaltabilir miyiz?
Alfred Hitckock’un Rope filmini seyretmiş miydiniz?
Türkçeye Ölüm Kararı diye çevrilmiş…
1924 yılında Şikago’daki milyoner çocuklar arasında gerçekten yaşanmış bir olayı anlatıyor…
İki genç adam sadece suç işleme zevkiyle ve daha zeki olduklarını kanıtlamak amacıyla bir arkadaşlarını öldürüyorlar.
Mükemmel cinayetin peşindeler.
Ve Hitchkock Amerika’da sıkça rastlanabilecek, hatta sıradan sayılabilecek bu olayı, unutulmaz bir film olarak çekiyor.
Film 80 dakikada 80 dakikayı anlatıyor.
Tek bir mekanda, tek bir kamerayla ve hiç kesmeden çekilen bir film…
Film tek bir sekanstan oluşuyor…
Kamera aktörleri nereye giderse takip ediyor…
Montaj ve zaman kayması yok.
Ve filmi seyrettiğinizde şunu hissediyorsunuz, zaman duygusunu siz yönetebilirsiniz.
O halde zaman, dışımızda var olan ama algılarımız yoluyla süresini bizim belirlediğimiz bir varlık.
Çünkü cinayet sahnesinin neredeyse ağır çekimde gösterildiğini hisetmeniz, hatta sizi bezdirici uzunlukta olduğunu sanmanız bir film hilesi değil, sadece sadece sizin sizin filmi seyrederken ne hissettiğinizle ilgilidir…
İşte eylül geldi…
Bir yaz daha geçti…
Bazıları için uzun, bazıları için kısa bir yaz oldu.
Yazın geçmesini engelleyemediğimiz için zamanın kölesi… O yazı nasıl yaşayıp, nasıl algıladığımıza göre uzun veya kısa bulduğumuz için de zamanın efendisiyiz.
Zaman hem dışımızda, hem içimizde akıyor…
Ve, ikisinin boyu birbirini neredeyse hiç tutmuyor…
Belki de dinmeyen huzursuzluğumuzun sebebi işte tam burada yatıyor...