Amerika’nın en ünlü basketbolcuları, müzisyenleri, Fransa’nın en önde gelen düşünürleri, İngiltere’nin en tanınmış şarkıcıları Müslüman olmayı seçtiler geçmişte.
Ve kimse tarafından dövülmeden, öldürülmeden, hakarete uğramadan işlerini yapmaya devam ettiler.
Bizim ülkemizde bu mümkün mü?
Bir sporcu, bir düşünür, bir müzisyen din değiştirebilir mi?
Değiştir de bak, başına neler geliyor!
Demek hiçbirimiz dinimiz hakkında seçim yapmak konusunda özgür değiliz.
Özgürlüğü de yasalar, politikacılar, hükümetler kısıtlamıyor. İçinde yaşadığımız toplumun hoşgörüsüzlüğü yasaklıyor.
Din konusunda böyle “gizli” yasaklar var da başka konular da yok mu?
Atatürkçü olmamak mümkün mü mesela?
Bu ülkede hâlâ birileri çıkıp “Ben Atatürk’ün görüşlerini paylaşmıyorum, Atatürkçü değilim” diyemiyor.
Hepimiz Atatürkçü ve Müslüman olmaya mecburuz. Toplum bizi Atatürkçü ve Müslüman olmaya mecbur ediyor.
Bu arada Atatürkçüler ve dinciler de birbiriyle itişiyor, bizlere “Ondan olma sadece benden ol” diyor.
Atatürkçüler, Müslümanlar’a “İzin vereceğimiz kadar Müslüman olmalısınız” demek istiyor.
Nasıl Müslüman olmamamıza izin verilmiyorsa, aşırı Müslüman olmamıza da izin verilmiyor.
Tabii Müslüman kardeşlerimiz de yeteri kadar Müslüman bulmadıklarının sesini kısmak istiyor her defasında.
Romanlar kavga ederken dokuz sekizlik bir ritm başlarsa kavgayı bırakıp hemen oynamaya koyulurlar ya, Ankara havası duyanlar yolda arabayı bile durdurup inerler ya oynamak için, bizim Müslüman ve Atatürkçü kardeşlerimize de kendi aralarında kavga ederken aniden “Anadilde Kürtçe eğitim” derseniz aynı mevzide kol kola sıraya geçiyorlar.
“Ana dilde Kürtçe eğitim olmaz”mış.
Ne zararı var bizlere Kürtler kendi okullarına gitse... Türkiye’deki Alman liseleri, Fransız liseleri, Amerikan okulları anadilde mi eğitim veriyor?
Kürtler için bu, devlet tarafından kabul edilmek olacak. Gitmeyecekler belki de anadilde eğitim olsa.
Biz Türkler, anadilde eğitim veren okullara mı veriyoruz çocuklarımızı imkanımız olduğunda?
Ama AKP, “anadilde eğitime hayır” diyor. Seçime doğru giderken, kazanılmış MHP oylarını kaybetmemek, geride kalan oylarını da alıp, onu barajın altında bırakmak çabası içindeler. Siyaset...
Herkesin herkesi yasaklamak istediği bir toplumda yaşıyoruz. Herkes bu ülkedeki bütün insanlar kendisi gibi düşünsün istiyor.
Yasakların altında ezilenler bile yasaklara karşı çıkmıyor.
Gücü ele geçirip başkalarını yasaklamak istiyor.
İsteyen din değiştirse, isteyen Atatürkçü isteyen anti-Atatürkçü olsa, isteyen arabesk sevse, isteyen Bach dinlese, isteyen Kürtçe eğitim alsa, isteyen Türkçe...
Kimse kimseyi yasaklamasa olmaz mı?
Yasaksız bir ülke olmak Türkiye’ye yasak mı?
Haluk Bilginer: “Ben kötü bir oyuncuyum”
“Haluk Bilginer oyunculara yavşak dedi” meselesinin üzerinden sanırım 10 gün geçti.
Biraz tembellikten, biraz da dergiyi aradığımda bulamadığım için, en başından beri merak ettiğim Haluk Bilginer röportajının tamamını yeni okudum.
Ve kendime daha hızlı davranmadığım için kızdım.
Haluk Bilginer’in “yavşak” demesi kadar haberlerin içinde ismi geçmedi Aycan Çevik’in...
Gerçekten çok sevdiğim bir röportaj okudum. Ellerine sağlık Aycan’ın...
Bu arada çok merak ediyorum, telefonda “Haluk Bilginer dedi ki” diye başlayan sorulara cevap veren, ateş püsküren oyuncular röportajın tamamını okumayı akıllarından geçirdiler mi hiç? Haluk Bilginer “yavşak” dışında daha birçok şey söylemiş...
Benim en etkilendiğim cümlelerden biri “Ben çok kötü bir oyuncu olduğumu düşünürüm” sözü oldu.
Buna aklım takıldı, çünkü Uğur Yücel de “Eşkıya’da kendimi seyrettikten sonra çok kötü oynadığımı düşündüm ve oyunculuğu bıraktım” demişti...
Uğur Yücel’in oynadığı Cumali karakterini hatırlar mısınız. Onun yüzünden oyunculuğu bırakmış, ta ki Balalayka filmi başlarken Kemal Sunal ölünce, cenazede Ali Özgentürk “Bunu yapman lazım Uğur” deyip Necati rolüne onu ikna edene kadar.
İyi, hatta çok iyi oyuncular “Ben iyi oyuncu değilim” huzursuzluğu yaşıyor...
İşini iyi yapmak isteyen herkesin tanıdığı bir duygudur bu...
Bu huzursuzluğu taşıyan oyuncuların, efsane yaratmış ama aslında kötü oyuncu olanlara -yavşak demeseler daha iyi olur belki ama- düşüncelerini özgürce söylemelerine de tahammül etmeliyiz.
Hak budur...
Kılıçdaroğlu Avrupa’ya açılmış...
Doktor Jekyll ve Mister Hyde hikâyesini bilirsiniz...
Doktor Jekyll ve Mister Hyde aynı insandır. Ama gündüzleri gayet kibar, insancıl. Geceleri vahşi bir saldırgandır...
Şimdi bizim de bir Doktor Jekyll ve Mister Hyde vakamız var gibi geliyor bana..
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Avrupa’ya gidip geldikten sonra, bizim gazeteye verdiği röportaja bakıyorum da...
Gayet kibar, barışcıl, akıllı, sanki gece hiç olmuyormuş gibi.
Kendisiyle bugün tanışıyor olsaydım, çok etkilenirdim. Ama ne yazık ki dün de tanıyordum.
Üstelik röportajı gerçekten dün yokmuş gibi okumaya başlamıştım ama daha ilk satırda dünü hatırladım.
Kılıçdaroğlu demiş ki:
“CHP özellikle Avrupa’da her şeye itiraz eden, AB karşıtı, statükocu, askerden yana tavır koyan bir parti olarak görülüyor. Böyle bir algı yerleşmiş.”
Sanki 27 Nisan’ı destekleyen, başörtüsünü yasaklatan, anayasa değişikliklerine karşı çıkan CHP değilmiş gibi.
Bunun sadece “algı” olduğunu söylemek, ne kadar Doktor Jekyll taklidi de yapsanız içinizde Mister Hyde olduğunu gösteriyor bana.
Umarım yanılıyorumdur...
Tarkan’ın ceketi Kıvanç’ın gömleği
İstinye Park AVM, Çağdaş Eğitim Vakfı ile birlikte bir giysi bağışı kampanyası yapıyor.
16 Eylül’den beri sergi İstinye Park’ın içinde, yarın da son günü.
Çiğdem Simavi, Betül Mardin, Nuri Bilge Ceylan, Mustafa Koç, Emre Kongar, Haldun Dormen, Yıldız Kenter, Kıvanç Tatlıtuğ, Suzan Sabancı Dinçer, Berrin Yoleri, Tarkan, Sezen Aksu, Mehmet Okur, Atıl Kutoğlu, Arzu Sabancı, Nebahat Çehre, Tan Sağtürk, Nasuh Mahruki, Siren Ertan, Feryal Gülman, Sevan Bıçakçı, Dice Kayek, Yalın ve Hakan Yıldırım bu kampanyaya giysilerini bağışlamış.
Aralarında dolaşıyorsunuz, beğendiğiniz olursa kutusuna bir fiyat teklifi atıyorsunuz. En yüksek teklifi veren beğendiği giysiyi alıyor.
Merak ettim, en çok kime teklif gelmiş diye.
Çağdaş Eğitim Vakfı yetkilileriyle konuştum.
Tarkan, Kıvanç Tatlıtuğ ve Yalın’ın giysileri için yoğun talep varmış.
Suzan Sabancı’nın Chanel ceketi, Arzu Sabancı’nın Dice Kayek imzasını taşıyan gece elbisesi, Betül Mardin’in fildişi saplı bastonu ve ceketinden oluşan seti, Feryal Gülman’ın Gucci marka elbisesi en fazla talep gören ürünler arasındaymış. Ayrıca Çiğdem Simavi tarafından bağışlanan elbiseler de en çok teklif alan giysilerdenmiş.
Bu arada sergi alanında bir de giysi kutusu yapmışlar. İstinye Park müşterileri kullanılabilir durumdaki ikinci el giysilerini bu kutuya bırakıyorlarmış. 30 Eylül’e kadar toplanan bu kıyafetler projenin ardından ÇEV tarafından ihtiyacı olan kişilere ulaştırılacakmış.