Üretim ve barış çağında hayattan emekli olmuş generallerin dramı!

Haberin Devamı

Değişim dönemleri her zaman çalkantılı, heyecanlı, tehlikeli ve şaşırtıcıdır.

Biz de değişim döneminden geçiyoruz birkaç yıldır.

Tüm yanlışları, haksızlıkları, zayıflıkları ve beceriksizlikleriyle beraber değişimi yaşıyoruz.

Bütün dünyayla beraber Türkiye de köklerinden sarsılıyor.

Ve yeryüzünün her yanında insanlar ‘değişimden yana olanlar’ ve ‘değişime karşı olanlar’ diye ayrılıp kümeleniyor.

Bütün kavramlar yeniden tanımlanıyor.

Dolayısıyla bütün kavramlar birbirine karışıyor.

Bir bakıyorsunuz en ilerici olduğunu söyleyen insanlar en tutucu fikirleri destekliyor.

Anlayamıyorsunuz, sonra gülümsüyorsunuz.

Neden böyle oluyor?

***


Çünkü yeryüzü değişiyor... Yepyeni ölçüler geliyor.
Dünya bir bütünleşmeye doğru kayıyor.

Bu bütünün içinde yer alabilmek için öncelikle her ülke çalışmak, üretmek zorunda.

Ordu gibi, bürokrasi gibi üretimsiz kesimlerin ağırlığı süratle azalıyor.

Hiçbir şey üretmeden, aynı lafları tekrarlayarak aydın olma dönemi de bitiyor.

Gerçi bizim televizyonlar hala bunlarla dolu ama bu dönem de çok yakında geçecek.

Dünya üretimsiz kesimlere daha az pay ayırıyor artık.
İşte kavga da burada çıkıyor.

***


Bunları anlamayan, anlamak istemeyen, değişime karşı olanlar; dünyanın üretim ve barış zemininde büyüdüğünü yok sayıyor.

Yok saydıkça da, anlıyoruz ki çocuk gibi planlar yapıyorlar.
Yeni sistemin içinde güçlerini yitirdikleri için, yıllar yılı sadece gençlerin öldüğü bir savaşla varlıklarını sürdürmeye çabalıyorlar.

Dünya seksenlerin sonundan itibaren değişirken, biz anca 2007 yılından itibaren değişime hız verebiliyoruz.

Bizi 20 sene oyalamayı becerdiler.

Dünyanın değişimiyle biz uyanmaya başladık ama asker nedense bizi küçümsedi, “Bunlar uyanmaz” dedi sanırım...

***


Böyle düşünmeseler...

Komutanların istifasıyla nedeniyle hiç konuşulmasa da, savcıların tutuklanmasını istediği Ege Ordu Komutanı, Kuzey Deniz Saha Komutanı ve Genelkurmay Adli Müşaviri’nin de aralarında bulunduğu askerler, bu ülkede internet siteleri kurarak hükümet aleyhine yalanlar söylerler mi?

Üstelik bu daha yeni bir olay.

Albay Dursun Çiçek’in İnternet Andıcı soruşturmasında verdiği ifadede “İnternet andıcı belgesi gerçektir” demesi, internet sitesinde çalışan sivil memur Meryem Kurşun’un anlattıkları herşeyi gün gibi ortaya çıkardı.

Sadece dün Sedat Ergin’in yazdığı yazı bile yeter aslında, çünkü onun iddianameye bir çırpıda inanması bir ölçüdür.
“İddianame, Genelkurmay Başkanlığı karargahında seçilmiş sivil otoriteyi hedef alan bir kampanyanın yürütüldüğünü somut delillerle ortaya koyuyor” demiş.

***


İnsanın kafası karışıyor.

Ben asla inanmıyorum ordumuzun algı sorunu olduğuna ama dünyanın gelişimi, değişimini anlayan, algılayan, onun parçası olmak isteyen hangi ordu kalkıp kendi hükümetine tuzaklar kurar bu çağda?

Hangi ordu, ülkedeki gücünü, seçimle gelmiş bir hükümetin güçsüzlüğü üzerine kurar?

Bunun için yalanlar söyleyip hukuk dışı işler yapar?

***


Dünya, üretim ve barış istiyor.

Dünya, bilgisayar çağıyla uzaya çıkıyor.

Ve bu değişim, istesek de istemesek de bizi de değiştiriyor.

Bunu algılayamayan generaller hala 40 yıl öncenin alışkanlıklarını sürdürmeye uğraşıyor.

Dünyayı anlamıyorlar, Türkiye’yi anlamıyorlar, hayatı anlamıyorlar.

Bana sorarsanız, onlar görevlerinden emekli olmadan çok önce...

Hayattan emekli olmuşlar zaten.

Son emeklilik talepleri sadece bu gerçeğin tescili olmuş.

*****


'ERKEK' YORUMCULARIN NİYE KORKTUĞUNU ANLADIM

Dün Murat Belge’nin yazısının girişini çok sevdim.

“İnsanlık tarihinde çok önemli şeyler olurken doğa istifini bozmaz, kendi düzenini istediği gibi devam ettirir. Enola Gay’den atom bombası Hiroşima’ya düşerken güneş aynı saatte doğup aynı saatte batar, rüzgar eser, ağustos böcekleri öter... Yalnız bunlara bakanlar dünyanın gidişatını değiştirecek olaylardan habersiz, hayatlarının bir olağan gününü daha yaşarlar.”

Roman başlangıcı gibi...

O olağan günde de birçok küçük olay olur tabii onlar için...

Öfkeli bazı Fenerbahçe taraftarlarını da o insanlara benzetiyorum.

Türkiye’de ne oluyor, dünya nereye gidiyor, Fenerbahçe gerçekten ne yaşıyor, ilgilenmiyorlar.

Onlar bana, yazarsan sana, söylerse ötekine kızıyorlar.

Tuhaf küfürler ediyor, öldürmek istiyor, tepiniyorlar.

Şike yapıldığına inandığını yazarsan çok öfkeleniyorlar...

“Demek ki şike kötü bir şeydir diye düşünüyorlar” diyorsun ama bunu sen yazınca kızıyor, yapılınca kızmıyorlar.

Şike yapılabilir ama “yapıldı” diye yazılamaz onlar için...

Saldırgan bir güven var hallerinde, “Bunu sana ödetiriz” diyorlar.

“Fenerbahçe çok büyüktür” diyorlar.

“Buradan kan çıkar” diyorlar.

Fenerbahçe Kulübü resmi sitesi bile yalan söylediğimi iddia edebiliyor.

Daha önce hiçbir gazetede telefon konuşmaları çıkmamış gibi, beni gizli bir dosyayı açıklamakla suçluyor.
Bunu Türkiye’de onca haksızlık yapılırken değil, kendi takımları hakkında onları kızdıracak bir şey yazınca söylüyorlar.

O yöneticiler ve taraftarlar “Türkiye neler oluyor farkındalar mı?” diye merak ediyorum.

Pazartesi yazdığım yazıda “Ben şikeye inandım” demiştim.

İnanmayan kimse de yok aslında gördüğüm kadarıyla...

Ama başkaları yazmayınca, gerçekleri söylemekten kaçınınca... Ve sen tek başına yazınca “Hedefin ne, çıkarın ne?” sorusunu soruyorlar.

Aslında şimdi de ben soruyorum:

Spor dünyasındaki onca otorite bu dosyayı okumasına rağmen neden yazmıyor?

Sanırım benim başıma gelenlerin kendi başlarına gelmesinden korkuyorlar.

Bana destek mesajları atanlar “Erkekçe yazı yazmışsın” diyorlar.

Dürüstlüğün ve cesaretin erkeklikle bir alakası olsaydı, bu konuyu yazan çok olurdu.

Dürüstlük ve cesaret, dürüst ve cesur insanlarda bulunur, cinsiyetle alakalı değildir.

***


O telefon konuşmalarını okuyan herkes benim gibi düşünür...
Korkmasınlar okusunlar, okuyanlar da korkmasınlar söylesinler.

Çünkü gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu var biliyorsunuz, hiç olmazsa bir ucundan tutmuş olurlar.
Yazıdan sonra şunları da öğrendim:

* F.Bahçe Kulübü’nü şu anda avukatlar yönetiyor. Benimle ilgili açıklamayı da onlar hazırlamışlar. Benim üzerimden herkese gözdağı veriyorlar.

* F.Bahçe taraftarının sinir uçları o kadar hassas ki, şike konusunda en ufak negatif bilgiye aşırı duyarlılık gösteriyor.

Bu arada İBB’li İskender’le ilgili verdiğim bilgiye takılanlara şunu söyleyebilirim:

İskender, F.Bahçe maçıyla ilgili değil, Bursa-İBB maçında teşvik primi almakla suçlanıyor.

Aynı cümle içinde yan yana yazınca hatalı gözükmüş. Koca yazının içinden de bunu gerektiği gibi kullandı zaten, yazıya karşı çıkanlar...

Ben büyük fotoğraftaki gerçekleri görmekten yanayım.
İnandığımı korkmadan söylemekten yanayım.

Eğer gerçeklerin söylenmesini engellemek isteyen bazı taraftarlarla Fenerbahçe yönetimi, korkutacak birilerini arıyorlarsa, onları başka sütunlarda arasınlar.

Ben korkarsam, yalancılıktan, kaypaklıktan, korkaklıktan korkarım.

Ama gerçeklerden korkanlardan korkmam ben.
Korkacaksa onlar korkacak.

Çünkü asla yenemeyecekleri bir “düşman”la, yani “gerçek”le dövüşenler onlar.

DİĞER YENİ YAZILAR