Ünlü istihbarat şefi olur mu?

Haberin Devamı

Casus romanları okumaya bayılırım. Filmlerini ayrı bir severim. Dizilerinin iflah olmaz bir takipçisiyim.

Ülkeler arası ilişkilerde casusların rolünü hep merak ederim. Mesela Türkiye’de şu anda kaç tane farklı istihbarat servisinin ajanı dolaşıyor, kimlerle nasıl ilişkileri var, kimler kimleri kullanıyor, kimler kimlerden korkuyor, kim kimin avı ilgimi çeker…

Filmlerde gördüğümüz hikayelerin ve o filmlerdeki kahramanların gerçek olma olasılığı, yeraltında bizim hiç bilmediğimiz başka bir dünyanın varlığını düşündürür bana.

***


Geçtiğimiz hafta başlayan MİT Müsteşarı Hakan Fidan haberleri de beni yine o sisli dünyanın içine götürdü.

Acaba bizim bilmediğimiz neler oluyor o dünyalarda?

Eskiden MİT müsteşarlarını tanımazdık, Hakan Fidan fazla ünlü sanki, bir istihbarat şefinin bu kadar bilinir hale gelmesi pek alışıldık bir durum değil bizim için öyle değil mi?.

Gizli olması gereken bir kahramanın bu derece ‘ünlü’ olması, yolda görsek tanıyacak olmamız, en azından benim gördüğüm casus filmlerine pek uymuyor.

Çıkan haberler tam kimle, neyle, hangi oyunlarla ilgili, onu da bilmiyorum açıkcası.

Çok sevdiğim bir yazar dostum aklımdan geçenleri nefis anlatmış, ‘Bu bulanık suyun içine parmağımı bile sokmayacağım tabii ki. Çünkü konu, hiçbir şey bilmeden ahkâm kesmek için oldukça karmaşık ve tehlikeli. İstihbaratçıların gölgelerle dolu dünyasında dolaşıp şifreleri çözmeye çalışmaya kalkışmak da benim gibiler için imkânsız. Ama madem ünlü istihbarat şefimiz hakkında konuşmaya bu kadar meraklıyız, komplo teorilerinden ve hamasetten vazgeçip gelin biraz gerçeklerden ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın bizleri doğrudan ilgilendiren, gazetelere yansımış “icraatlarından” bahsedelim.’

***


Hemen akla gelenler Reyhanlı ve Uludere saldırıları tabii.

Pazartesi günü de Reyhanlı saldırısına dair istihbarat bilgilerini sızdırdığı iddia edilerek tutuklanan er Utku Kalı’nın duruşması vardı.

O olaydan tek sorumlu er Utku Kalı oldu, ne tuhaf… 24 Mayıs’tan beri tutuklu.

Olaydaki çok açık istihbarat zaafı, ‘bizim istihbaratçıların konuyla ne ilgileri var, Hakan Fidan MİT Müsteşarı, Reyhanlı’daki patlamaysa düşmanların işi’ türü bir savunmayla tartışma dışı bırakıldı.

53 kişi öldü o saldırıda…

Er Utku Kalı hapse girdi tek sorumlu olarak.

Gerçeklerin ortaya çıkması gizlilik kararı marifetiyle engellendi.

Uludere’de de aynısı oldu.

İstihbaratı kimin verdiği soruşturulmadı.

***


Fişleme meselesi vardı sonra… Mehmet Baransu’nun ortaya çıkardığı bu skandal hiç konuşulmadı.

CHP’li ve MHP’li milletvekilleri ile iş adamlarının kamu ihaleleri öncesi MİT tarafından fişlendiğini söylüyordu haber.

Sonra MİT’in vatandaşlarla ilgili her türlü bilgiye izinsiz ulaşabilmesini sağlayan yasa değişikliği vardı…

Bunlar da hiç konuşulmadı.

Hiçbirimiz, bütün hayatımızın fişlenmesiyle ilgilenmedik bile.

***


Dün Murat Belge’nin de yazdığı gibi MİT’in hep bu ülkenin vatandaşlarını izlemesi, bu uygulamaların da bugün de aynen sürmesi, devlet anlayışının hiç değişmediğini gösteriyor.

İşin bu yanı, Doğu Almanya’da aydınları izleyen bir istihbarat yetkilisinin macerasını anlatan o olağanüstü filme benziyor….

Batı basınıyla bizim MİT müsteşarları arasındaki “açık” çatışma ise klasik casus filmlerindekilere benzeyen oyunların uzantısı herhalde, ne oluyor, kim kimden ne istiyor, kimin ne hesabı var tam kestiremiyoruz, bunu bize açıklıkla anlatacak kimse de yok.

Bizim izlediğimiz filmlerde genellikle “karşı kamplardaki” casuslar çatışırdı, bu son olayda ise anladığım kadarıyla “aynı kamptaki” casuslar çatışıyor, bu da epey şaşırtıcı.

Nedenini, neler olduğunu belki bir gün bir yerde okuruz.

Benim aklıma takılan ise, daha başka. Niye bizim istihbarat şefimiz bu kadar meşhur ve hangi tür ülkelerde istihbarat şefleri bu kadar ünlü olur?

***


Bu arada canı iyi casus filmi çekenlere Thinker Tailor Soldier Spy ve casus romanlarının babası Graham Greene’in The Third Man’ini öneriyorum…

DİĞER YENİ YAZILAR