Ulusal değil ‘bireysel’ çıkarlar

Haberin Devamı

Bunca yıldır gazete okuyorsunuz, politikacıların sözlerini dinliyorsunuz, işadamlarına kulak veriyorsunuz... Hiç “Benim çıkarım ne olacak?” diye soran birine rastladınız mı? Herkes ‘ulusal çıkarlarımızın’ ne olacağıyla ilgili... Kimse ne kendisinin, ne de kendisi gibi birer birey olan başkalarının çıkarlarıyla ilgili... Hepimizin derdi ‘ulusal’ çıkarlarımız... Geçen gece İstiklal Caddesi’nden Tünel’e doğru yürürken, yolda daha önce beraber çalıştığım gazeteci bir tanıdığıma rastladım. Sohbet ederek yürümeye başladık... Asmalımescit’e geldiğimizde, önümüzden koyu renk takım elbiseli, ellerinde genellikle dosyalarını rahatlıkla koyabilecekleri büyüklükte bir örnek çantaları olan, dikkatli bakmadığınız sürece birbirlerine çok benzeyen adamlar geçmeye başladı. “Masonlar...” dedi, “toplantıdan dağılıyorlar...” Ve ekledi: “İkişer ikişer yürürler.” Gerçekten dikkatli baktım, peş peşe, üçer beşer dakika arayla, ikişerli ya da üçlü gruplarla Asmalımescit’ten Pera’ya doğru iniyorlardı. Onları merak ettim... Gerçekten kimdi bu Masonlar? Arka arkaya sorularımı sıralayacaktım ki, eski tanıdığım iş arkadaşım, içlenerek “Toplanıp duruyorlar, ne konuşuyorlar ki boşuna? AK Parti hâlâ iktidarda” dedi. Bu ülkede olanları herhangi bir siyasi parti düşmanı ya da taraftarı olmadan algılayabileceğine inandığım biriydi sohbet ettiğim... O yüzden böyle söylemesine şaşırdım. “Ulusal çıkarlarımız...” diye devam edince de, bu konuşmayı daha fazla dinlemek istemediğimi düşündüm ve “Hava serinlemeye başladığından beri akşamları çok soğuk oluyor, üşüdüm” diyerek, iyi akşamlar dileyip yanından ayrıldım. Yolda düşündüm... O tanıdığım gazeteci, nasıl bir ülkede ömrünü geçirmek istiyor acaba? Siz ömrümüzü nasıl bir ülkede geçirmek istiyorsunuz? Ben, düşüncelerin düşmanlık yaratmadığı, yaratıcılığın baskı altına alınmadığı, ucuz ve kaliteli hizmet alabildiğim, mutlu bir ülkede yaşamak istiyorum. Türkiye’yi böyle bir ülke haline getireceğine inandığım parti hangi partiyse onu desteklerim. Ve herkesin ulusal çıkar yerine kendi çıkarlarını düşündüğü bir ülkenin kalkınacağına inanırım. ‘Ulus’ denen şey bireylerden oluşuyor, bireylerin çıkarı somuttur. ‘Ulusal çıkar’ ise soyut belirsiz bir laftır bana sorarsanız. Aynı ulusun içinde çıkarları birbiriyle çatışan birey ve kesimlerin hepsini ortak bir ‘ulusal çıkar’ sözünün altına sokuşturmak koca bir palavradan başka bir şey değildir. Ama insanlar böyle konuşmayı seviyor... İnsanlar 10 dakikalık konuşmalarda bile böyle konuşmayı seviyor... Oysa ki ne güzel masonlardan konu açacaktık... Nereden çıktı bu ‘ulusal çıkarlarımız’ lafı yine?

***

Mesut gol atarsa...

Bu akşam Almanya- Türkiye milli maçı var. Maçın sonucunun hayati bir önemi yok. Zaten 6 puanımız var. O yüzden Alman Milli Takımı’ndaki Mesut Özil’i tartışıyoruz. Bize gol atarsa, kızar mıyız? Açık söyleyeyim, ben kızmam!

*****

Savarona 64 milyon $ eder mi?

Atatürk’ün yatı Savarona’nın sahibi Kahraman Sadıkoğlu’nu izledim Ali Kırca’da geçen akşam.
Sadıkoğlu, 1989 yılında, geçirdiği yangından sonra hurdaya dönmüş Savarona’yı 16 milyon liraya, dönemin Başbakan’ı Turgut Özal’la bağlantı kurup, satın alıyor.
Aslında satın aldığı yat değil, “Savarona” ismi sadece. Çünkü ortada tekne yok. Tekneden 16 ton hurda, 4.5 ton da fare çıkmış. 8 yılda bugünkü haline getirmiş.

Sadıkoğlu “Bugüne kadar Savarona’ya 63-64 milyon dolar harcadım” diyor.

1997’den beri de Savarona’yı kiralıyor.
Uzunluğu 136 metre olan yatın günlük fiyatı 50 bin dolar. Eğer haftalık kiralarsanız 280 bin dolar. Aylık kiralarsanız 900 bin dolar. Üstelik bu fiyatın içinde yiyecek, içecek, yakıt ve hizmet ücreti yok. Doğal olarak tekneyi kiralayanlar çok zengin.

Yani “Şöyle bir Atatürk’ün teknesine binip beyaz leblebinin yanında rakımı yudumlayayım, Dolmabahçe’ye bakarak Ata’nın ruhunu şâd edeyim” diyecek kadar Atatürk aşığı kimse yok aralarında. Adamlar parasını veriyor, tekneyi kiralıyor.
13 yıldır bu yatı işletiyormuş Sadıkoğlu.

Yılın yarısında boş kaldığını farzetsek, yılda en azından 5.5 milyon dolarlık bir gelir elde ediyor. Yani aldığından bu yana kazandığı para 71,5 milyon dolar civarında.
Ve aradan 13 yıl geçtikten sonra, geçen hafta Türk polisi Savarona’ya baskın yapıyor. Yaşı küçük Ukraynalı kızlarla fuhuş alemi yapıldığı gerekçesiyle Savarona’yı mühürlüyor.
Hiç kimse de şunu sormuyor:

Kahraman Sadıkoğlu, Atatürk’ün yatını satın aldığında amacı burayı müze yapmak veya Atatürk’ün hatırasını yaşatmak değil ki!

Kâr etmekti...

Sadece Atatürk’ün odasını kilitli tutuyor. Teknenin diğer bölümlerinde ne yapıldığını kim, nasıl kontrol edebilir ki?
Madem Atatürk’e ulus olarak bu kadar saygı duyuluyor... Onun hatırasını “yüzen eğlence” haline getirmeye kimler, nasıl izin verdiler? Onu sormak gerekmiyor mu önce?
Ali Kırca “Peki şimdi ne olacak?” diye sordu Sadıkoğlu’na..
Sadıkoğlu gayet net yanıtladı:

“Teknenin bana maliyeti 63-64 milyon dolar.. 1.5 yıldır Kültür Bakanı Ertuğrul Günay ile konuşuyorum.. Satın almıyorlar.. Artık tek çarem Başbakan’la görüşmek.. Devlet alsın müze yapsın, ben de kurtulayım..”

1989 yılında 16 milyon liraya hurdayken satın aldığı tekneyi, üzerinden 71,5 milyon dolar kazandıktan sonra, 64 milyon dolara TC Devleti’ne satmaya çalışıyor ‘müteşebbis’ Kahraman Sadıkoğlu.

Sadıkoğlu’nun beni en çok güldüren cümlesi ise şuydu:
“Ben Savarona’yı Atatürk’ü duyduğum saygıdan, onun aziz hatırasını yaşatmak için satın aldım..”
Kahraman Sadıkoğlu Atatürk’e değil de, 100 dolarlık banknotların üstünde resmi bulunan Benjamin Franklin’e saygı duyuyor izlenimi bıraktı bende..
Bakalım bu iş nasıl çözülecek?


*****

Londra’da bir İslami müzayede

İngiliz müzayede evi Sotheby’s geçtiğimiz iki gün Londra’da “İslam eserleri müzayedesi” düzenledi.
Oldum olası müzayede fikrinden hoşlanmışımdır.
Ne yaptıklarını, o dünyalarda dolaşan insanların bizlerden farklı neler bildiklerini hep merak etmişimdir.
Bu yüzden ilgiyle izlerim o dünyayı.

Geçtiğimiz mayıs ayında Sotheby’s’in “19. yüzyıl Avrupa resmi ve Türk çağdaş sanatı” alanında uzman olan başkan yardımcısı Ali Can Ertuğ, New York’ta 37 yaşında intihar etti. Sotheby’s’de bir Türk... Çok genç... Çok başarılı... Şirketini üst düzey yöneticisi... Ve intihar ederek hayattan vazgeçiyor.

“Merak ettiğim kadar varmış bu dünya” diye düşünmüştüm haberi okuduğumda.

İşte bu Sotheby’s müzayede evi, Londra’daki yeni müzayedesinde 7 milyon sterlinden fazla satışın yapıldığı bir açık artırma yaptı geçtiğimiz gün.
9. yüzyılda Abbasi dönemine ait olan ‘Çukur altın tas’ 713 bin 250 sterlin ile en yüksek fiyata satılan eser oldu. İslam dünyasına ait eserlerin yanında Osmanlı dönemine ait çok sayıda eser de vardı bu müzayedede.

Bence en ilginci Kanuni Sultan Süleyman’ın yıldız haritasının da bulunduğu almanak. 270 bin dolara satıldı.
Kanuni Sultan Süleyman’ın yıldız haritasına göre hangi aylarda ne yapması ve yapmaması gerektiği ile burç yorumları varmış içinde.

1548 yılında Kemalettin Hüseyin Bin Ali tarafından yazılan Kur’an tefsiri ise 601 bin 250 sterlin ile en yüksek ikinci fiyata, parşömen üzerine altın harflerle yazılı Kur’an nüshası ise 529 bin 250 sterlinle üçüncü en yüksek fiyata satıldı.

İslam dünyasına ait toplam 115 eser 7 milyon 51 bin 800 sterline hiç tanımadığımız birilerinin hayatlarına karıştı.
Ne ilginç hayatlar var, değil mi...


*****

Değişim ve şişmanlamak

Habertürk’ün 1. sayfasındaki küçük bir haber dikkatimi çekti.

“Gorbaçov 2010” başlığıyla tek satırlık bir haber:
“Madrid’e giden eski Rus lider Mihail Gorbaçov aldığı kilolarla şaşırttı.”

“Haberin bir devamı var mı?” diye baktım, yoktu. 1988 yılındaki küçük bir fotoğrafı, yanında da 2010 yılındaki hâli vardı Gorbaçov’un...

Gorbaçov’un aldığı kiloların haber olması çok hoşuma gitti.
1917’de insanlık tarihinin akışını değiştiren Sovyetler Birliği 1990’da bir kez daha akışı değiştiriyordu. Aynı yüzyıl içinde iki kez devrim yaşamak her babayiğidin harcı değildir ama Gorbaçov’la bunu yapıyordu Sovyetler. Bütün politikalar değişiyordu, “soğuk savaş” bitiyordu... Dünya yeni kavramlarla tanışıyordu : Perestroika ve Glasnost...

Değişimleri yaratan lidersen yıllar sonra kilo alman bile haber oluyor.

Bizim liderler de unutulmak istemiyorlarsa değişim yapamasalar bile en azından değişimin parçası olsunlar, sadece kilo almak yetmeyecek gibi...

DİĞER YENİ YAZILAR