Haberin Devamı
Başbakanı dinledim televizyonda... AKP’nin Kızılcahamam’daki istişare toplantısında yaptığı konuşmayı...
Çok kısa bir an, o konuşmanın aslını değil de parodisini seyrediyormuşum gibi hissettim...
Bir hükümet zam yapıyor, ardından Başbakan bize akıl öğretiyor, öğüt veriyor, nasıl yaşamamız gerektiğini anlatıyor.
Öğütler de çok orijinal, “sigara içme, az içki iç.”
Hani, “terli terli su içme, sıkı giyin, ayağını yorganına göre uzat” öğütleri, doğrusu bunları da beklerdik başbakanımızdan.
Eskiden “sen benim keyfimin kahyası mısın” diye bir laf vardı, galiba epeydir kullanılmıyor, başbakan böyle konuşmaya devam ederse yakında korkarım yeniden tedavüle girer bu laf bence.
Onca tuhaf laf söylendi ama o konuşmada “akıl tutulması” tanımlaması nedense Avrupa Birliği’nin yeni yayınlanan ilerleme raporunu anlatırken geçti...
Başbakan diyor ki ‘Türkiye Avrupa Birliği standartlarına bugün en yakın olduğu noktadadır. Büyün çifte standartlara, bütün haksızlıklara rağmen biz reform sürecinde kararlıyız. İlerleme raporu bir kez daha AB’nin akıl tutulması içerisinde olduğunu gösterdi.’
Bu lafları Erdoğancadan Türkçeye çevirirsek şöyle oluyor:
“Biz mükemmeliz, her şeyimiz harika, bizi eleştirenlerin aklı yok.”
Oysa ilerleme raporu ne diyor Türkiye’yle ilgili...
Türkiye’nin siyasi ve iktisadÓ reform alanındaki yıllık karnesi olan raporda en çok geçen kelimerden biri “endişe.” ymiş.
Rapor Türkiye’nin tam üyelik kriterlerini karşılayacak seviyede bir demokrasi olmaktan hâlâ çok uzakta olduğunu söylüyor.
Yapılacaklar listesi ise hayli uzun...
Bazen Tayyip Erdoğan’ın aslında en çok onu anlamaya çalışanlara, yaptığı iyi şeyleri görebilenlere ve onu destekleyenlere kızdığını düşünüyorum.
Bir insan, kendisini savunanları bu kadar savunmasız bir hale getirebilir mi?
Bir insan kendisini destekleyenleri, desteklediğine böyle pişman edebilir mi?
Bu, bir çeşit intikam sanki...
‘Beni beğenmeyin arkadaş’ der gibi...
Gittikçe onu beğenenlerin ellerinden kayıyor yaptıklarıyla...
Başbakanı dinlerken, onun gözlerine bakıyorum...
Bazen gerçekten onunla göz göze gelmeyi çok istiyorum...
Gerçeği orada görebilirim diye umuyorum...
İnsanın bu kadar yanlışı yapması için mutlaka önemli bir nedeni olması gerektiğine inanıyorum çünkü...
Bir insan Meclis’te başörtüsü özgürlüğü isteyenlere “siz Zerdüşt’sünüz, karışmayın” der mi?
Bu ülkenin en önemli sorunlarından birini “bu benim sorunum kimse karışmayacak” diye kendi tekeline alabilir mi?
Üstelik “benim” dediği sorunu bir de çözümsüz bırakabilir mi?
Başbakanı ve sözlerini ciddiye alsak, başörtüsü sorununu sadece Sünnilere, Kürt sorununu sadece Kürtlere, Alevi sorununu sadece Alevilere bırakacağız...
Onlar da “kimse karışmasın bu bizim sorunumuz” deyip sorunları çözmeyecekler.
Her sorun “sahibine” aitse ve o sorunlara “sahiplerinden” başka kimse karışamayacaksa başbakana sormazlar mı “Gazze’yle, Filistin’le, Somali’yle, Kıbrıs’la senin ne alakan var” diye.
Galiba asıl soru bunlar değil.
Benim aklımdaki, cevabını merak ettiğim asıl soru çok daha kısa:
Başbakan iyi mi?