Tayyip Erdoğan, Uğur Yücel, Helen Keller...

Haberin Devamı

Öğrencilerden, gençlerden, mutluluktan, hazdan, aşktan korkanlar hep oldu bu ülkede.

Arada bir karanlıklarda o eski zaman papazları gibi çığlık ata ata dolaşmazlarsa öğrenciler hayatlarını istedikleri gibi yaşayacak, aşık olacak, sevişecek, protesto edecek, istediği gibi giyinecek diye ödleri kopuyor sanki…

Kendi hayatlarındaki eksiklikleri, gençlerin hayatlarına musallat olarak tatmin etmek istiyorlar.

Gençler yaşamasın, mutlu olmasın, eğlenmesin, gülmesin.

Bitmez tükenmez bir gençlik ve mutluluk düşmanlığı.

Bitmez tükenmez bir ahlak bekçiliği.

Nedense bu “ahlak bekçiliği” de hırsızlıklar, cinayetler karşısında harekete geçmiyor da hep cinsellik konularında kendini gösteriyor. Bu “takıntıdan” kendilerini kurtaramıyorlar ve ellerindeki gücü kullanarak gençleri ezdikçe eziyorlar.

***


Dün Tayyip Erdoğan’ın öğrencilerle ilgili söylediklerini okuduğumda, bir yandan bu gençlik düşmanlığının nedenlerini düşünüyor, bir yandan da öğleden sonra seyredecek iyi bir film arıyordum…

Karşıma Black çıktı… Bir Hint filmi… Şu sıra vizyonda... Uğur Yücel ve Beren Saatin oynadığı ‘Benim Dünyam’ filminin orijinali.

Helen Keller ismini duydunuz mu?

Ben tesadüfler sayesinde duymuş ve hiç farkında olmadan o ‘karanlık’ hayata çekilmiştim. Helen Keller 19 aylıkken hem kör, hem sağır olan bir çocuk olarak başlıyor hayatına… Ve yazar, eğitmen, hayranlık duyulacak bir cesaret ve güç timsali olarak tamamlıyor hayatını 88 yaşında. Mark Twain onun için şöyle demiş, “Sezar, Büyük İskender, Napolyon, Homeros, Shakespeare ve bütün ölümsüzlerle aynı kulüpte buluşan insan. Bundan bin yıl sonra da en az bugünkü kadar ünlü olmaya devam edecek.”

***


Helen neredeyse 10 yaşına kadar zihinsel engelli olduğu da sanılan bir çocuk olarak büyüyor.

Düşünebildiği, hissedebildiği halde göremediği, duyamadığı ve konuşamadığı için dayanılmaz acılar çekiyor.

Gittikçe daha da hırçınlaşmaya başlıyor. Sağı solu tekmeliyor, çığlık atıyor, kendisine yaklaşanları ısırıyor. İstediği bir şeyi elde edemediği ve derdini anlatamadığı için sinir krizleri geçiriyor ve özellikle babası onu bir akıl hastanesine kapatmak istiyor.

Hem sağır, hem kör olduğu için hiçbir şeyin manasını ve adını bilmiyor…

Ne yaşadığını anlamıyor.

Bunu hayal ederken bile nefessiz kalıyorum.

İşte bu küçük kızın hayatını anlatıyor Black filmi, ona hayatını adayan bir öğretmenle beraber tek tek her şeyi öğrenmesini anlatıyor…

Tüm hayatını öğrenci olarak geçirerek nasıl ‘büyüdüğünü’ anlatıyor…

Kör ve sağır olmasına rağmen onan inanan tek bir kişiyle, nasıl tüm gören ve duyanları geçtiğini anlatıyor.

***


Filmi seyrederken bu ülkenin gençlerinin de Helen’in tersine gördükleri, duydukları, bildikleri, hissettikleri halde nasıl kör, sağır, dilsiz bırakılmaya çalışıldığını düşündüm.

Korkunç bir baskıyla karşı karşıyalar.

Her gün biraz daha artan bir baskı üstelik… Bu akıllarını cinselliğe takmış yaşlı yöneticilere dertlerini bir türlü anlatamıyorlar, kendi akılları olduğuna, hayatlarını kendilerinin yönetmek istediğine bir türlü inandıramıyorlar.

Helen Keller gibi bir karanlığın içine hapsediliyorlar. Onlara, gençliklerine, gördüklerine, duyduklarna, hissettiklerine inanacak birini arıyorlar o karanlığın içinde…

Bu gençler, hırçınlaşıp huysuzlaşırlarsa,dertlerini anlayacak kimseler olmadığı için çığlıklar atarlarsa kimse onlarının tepkisinin ardında “faiz lobisini” falan aramasın…

Onları bir karanlığa hapsedip baskılarla hayatlarını cehenneme çevirirken onların konuşmasına izin vermemenizin tepkisi olacak bu çünkü.

***


Bu arada Black filmini çok sevdim…

Benim Dünyam için ne yazık ki aynısını söyleyemeyeceğim…

Uğur Yücel uyarlama yapacağım derken öyle etkisinde kalmış ki filmin sanki kendi oyunculuğu unutmuş…

Ama ikisini de seyretmenizi öneririm, en azından imkansız diye bir şey olmadığını görmeniz için…

DİĞER YENİ YAZILAR