Hava çok sıcak...
İnsan içinin eriyip aktığını hissediyor.
Güneş, pencerelerden içeri kızgın sular gibi dökülüyor.
Bir soğuk ayran...
Bir soda...
Bir ekonomik kriz... Bu sefer de teğet mi geçecek yoksa teğet bile geçmeyecek mi?
Soludukça ciğerlerine sıcak su doluyor sanki.
Vücutta bir bitkinlik...
Hafif ama sürekli bir baş dönmesi...
Bir çay...
Bir kahve...
Bir limonata...
Buz bir coca-cola...
Biraz askerin zirvesinde kriz...
Biraz askerlik kısalıyor diye ümit...
Sığınacak hiçbir yer yok.
Gölgelik yerler bile cehennem gibi...İnsanın beyninde bir pişmiş yumurta duygusu...
Bayıldı bayılacak bir hal...
Soğuk suyun altına sokulan bir kafa...
Enseden aşağı akan sular...
İri bir bardak tuzlu ayran ardından...
Biraz Öcalan’ın resti...
Biraz hukuk düşmanlığı...
Yumuşayan asfalt, zift kokulu bir buhurdan gibi tütüyor.
Her şey hafifçe titreyerek buharlaşıyor sanki.
Yer ayağının altından kayıyor.
Bir bardak meyve suyu...
Gömlek terden paçavraya dönüyor.
Bir uyuma isteği...
İnsanın elleri sıcağın içinde incelerek uzaklaşıyor vücudundan...
Herkesin yüzü sarkmış.
Göz kapakları yarı yarıya kapalı.
Hareketler gitgide yavaşlıyor.
Bir bardak buzlu çay...
Az şekerli bir limonata...
İki bardak maden suyu...
Şike soruşturmasında 3. dalga...
Kemal Burkay 31 yıldan sonra vatanına dönüyor...
12 ayın sultanı Ramazan başlıyor...
TÜBİTAK-Nesin Vakfı kavgası devam ediyor...
ODTÜ, vakıf üniversitelerine öğrenci kaptırmamak için reklam filmi çekmiş...
Bir kadın daha, bir kadın daha, bir kadın daha kocası tarafından öldürülmüş...
Hrant Dink 19. davasında mahkeme Yasin Hayal’i ruh sağlığı kontrolü için Adlı Tıp’a sevk etmiş...
Sıcak gittikçe artıyor.
Güneş ışıkları, erimiş demir kıvamında insanın gözlerine saplanıyor.
Alında biriken ter damlaları artıyor.
Birden boşalıveriyor insanın içi.
Bacaklarda bir gevşeme, gözü kararıyor insanın.
Bardaklar, bardaklar, bardaklar dolusu içecekler...
Yalanlar, yalanlar, yalanlar...
Hiç bitmeyen bir bunaltı...
Asker, hükümet aleyhine internet siteleri kuruyor... Hakaret ediyor.
Hukuk, buna “suç” diyor.
Yaşlı askeri kadro buna küsüp istifa ediyor.
Genç askerler, yaşlı askerlerin yetersizliğinden ölüyor.
Sıcak giderek artıyor.
Acı çoğalıyor.
Askerlerini koruyamayanlar ‘onur’larını korumak istiyor.
İnsan da buna biraz şaşırıyor... Ama en çok da acıyor...
Zirve kadro istifa ediyor.
Hayat normale çok hızlı dönüyor.
Sanki bir esinti çıkıyor yavaştan.
Biraz daha sabredersek iyi bir rüzgar da gelecek ardından...
Her şey değişiyor.
Artık bu sıcak bitsin...
İnsan biraz serinlik istiyor.
Ramazan’ın renkleri...
Yarın Ramazan başlıyor.
Ramazan’la birlikte de iftarlar, gece
sahura kadar eğlenceler, mükellef sofralar, pide, teravih namazları, unutulan gelenekler de başlıyor.
Şehrin tüm kuralları değişiyor.
Metro ve tramvay saatleri uzuyor,
ramazan ayı boyunca gece 01.00’e kadar ulaşım var.
Sultanahmet Camii’nde 35 yıldır gelenek haline gelen pazar sohbetleri bu yıl da devam ediyor.
Geçen sene birincisi yapılan Ramazan’da Caz 16-23 Ağustos arası Topkapı Sarayı 1. Avlu‘da olacak.
Geçen sene dünyanın sayılı caz piyanistlerınden Ahmet Jamal’ı kaçırmıştım, bu sene kaçırmak istemiyorum.
En ilgimi çekenlerden biri de, Göksu Deresi’nde sandal sefası ve fasıl.
Sahura kadar mini golf ve bisiklet turu da olacakmış İstanbul’da...
Ama ne dersek diyelim, hangi inançtan olursak olalım, ne eğlence yaparlarsa yapsınlar... Ramazan dedin mi akla tek birşey gelir, o da sıcacık pide...
Hepimize hayırlı Ramazanlar...
Büyük mutluluk için sadece 100 eşya bakın nasıl yetiyor
Uzun zamandır bahsediyordu arkadaşım, dinliyordum dediğini ama duymuyordum.
Sonunda birden duydum.
Yaşamda daha büyük mutluluk için küçülmek, küçülmek, küçülmek gerekiyormuş...
Amerika’da iki senedir hızla yayılan, insanları sadece ve sadece 100 adet kişisel eşya ile yaşamaya davet eden bir anlayış bu...
Dave Bruno, varlıklı bir hayatı olan
San Diegolu bir yazılımcı...
Bir gün evinden taşınmaya karar veriyor ve dolaplar dolusu kullanmadığı eşyası olduğunu fark ediyor.
“Çok eşyalı mutsuz bir adam olmaktansa az eşyalı mutlu bir adam nasıl olabilirim?” diye düşünmeye başlıyor ve ‘100 Things Challenge’ adını verdiği projeyi başlatıyor.
Bruno bunun için bir yıl boyunca sadece 100 eşyayla yaşamaya, bir eşya aldığında listesindeki başka bir şey çıkarmaya karar veriyor.
Bütün yaşadıklarını da ‘guynameddave’ isimli blog’undan da günü gününe yazmaya başlıyor.
Kimsenin ciddiye almayacağını, korkacağını, cesaret edemeyeceğini düşünürken, bir anda bu trend yayılıyor ve yüz binlerce insan sahip olduklarını azaltmanın mutluluğun kaynağı olduğuna inanıyor.
Bruno’nun yolundan gidenlerin bir yıl içinde sayısı beklenmedik şekilde artınca Harper&Collins Yayınevi de genç blogger’ın deneyimlerini, hayatına kattığı minimalist yaklaşımı yazmasını istiyor.
New York Times‘ın “en çok satanlar” listesine giriyor kitap.
Bruno, hayatını ‘100 eşyaya indirgeme’ kararını verdiği 2008’in sonundan, 2010’un sonlarına kadar yaşadıklarını anlatıyor.
Sonunda ben de okudum kitabı...
Ve gerçekten etkilendim.
Kitap diyor ki, bir yıl boyunca seçtiğin 100 eşyayla yaşa...
Ve gör aslında mutlu ve iyi bir hayat için 100 eşya bile fazla.
Bruno, “Yanıma aldığı 100 eşya arasında doğru dürüst kullanmadıklarım vardı” diye yazmış.
İnsan tam hayal edemiyor 100 eşya çok mu, az mı diye?
Ama bildiğim bir şey var “Az eşya mutluluktur” gerçekten...
Bruno listesine parmak arası terlik, dünya haritası, yedi tane tişört, yağmurluk, kemer, Patagonya termal pantolonu, en sevdiği kahve kupası, sevdiği albümler gibi hayatta kalmak için gayet tali sayılabilecek eşyalar almış.
Twitter ve Facebook’ta “100 Things Challenge” sayfaları açılmış.
Bunu deneyen insanlar “Elbise alacağınıza yüzmeye gidin, yeni bir telefon alacağınıza Fransızca kursuna yazılın, hayal kurun, resim yapın. Kısa bir tatile çıkmak yeni bir koltuk takımı almaktan kesinlikle daha iyi bir fikir” diyorlar.
Ben listemi yapmaya başladım...
Paulo Coelho’nun Elif’i
Dün Hürriyet Cumartesi ekinde Sibel Arna’nın haberini okuyunca çok etkilendim,size de duyurayım istedim... Ünlü yazar Paulo Coelho son kitabı Elif için bir video art yarışması açmış. 100 bin kişi arasından bunu kazanan da bir Türk olmuş. 28 yaşındaki Raif Kurt... Kitabı okumamaış bile...’ Elif kelimesinin video art ile anlatılması için kitabı okumama gerek yoktu, ben bu videoyu yarışma metnini okumadan beş ay önce çekmiştim, metni okuyunca kazanmış gibi sevindim’ demiş... Bir de Raif eklemiş ‘içinden geldiği gibi davranırsan eninde sonunda mutlu olursun’
Bayıldım...