Haberin Devamı
Geçen gece Muhteşem Yüzyıl’ı seyrederken talihimizin ve tarihimizin nasıl değiştiğini düşünüyordum…
Sarı Selim değil de Şehzade Mustafa tahta geçseydi bu toplumun kaderi nasıl etkilenecekti?
Kanuni dönemini seyrettiğimiz için bu örneği veriyorum yoksa 600 yıllık Osmanlının neredeyse tamamı böyle.
Merak ediyorum doğrusu öldürülen şehzadeler tahta çıksaydı Osmanlı daha farklı olur muydu acaba diye?
Ama o kadar geri gitmeyelim dersek yakın geçmişimizle ilgili sorular da sorabiliriz.
Hukuku yok sayan üç ayda Kürt sorununu bitireceğini sanan birkaç generalle birkaç politikacının Güneydoğudaki olayları ‘iç savaşa’ çevirmesi yerine demokratik bir çözüm arayan bir kadro yönetimde olsaydı bugün bambaşka bir ülke olabilir miydik?
Kürt meselesinin barış içinde halledilmesi nasıl bir geleceğin yolunu açardı acaba bize?
Tabii bugünlere de gelebiliriz.
Başbakan Erdoğan, 12 Eylül referandumundan sonra “balkon konuşması” yapan adam olarak kalsaydı, Avrupa Birliği ilkelerinden vazgeçmeseydi, kendisinin hukukun da üstünde olduğuna inanacak bir hale gelmeseydi... Kısacası şu son üç yıldaki tuhaflıkları yaşamasaydı Türkiye bugün nasıl bir ülke olurdu?
Bu krizleri yaşar mıydık?
Bu kadar çok yolsuzluk olur muydu?
Hukuksuzluk hayatın bir parçası haline gelir miydi?
Çok soru var merak edenlere…
Ama bu sorular hep yönetenlerle ilgili sorular…
Ama belki de asıl soru yönetilenlerle, bizzat toplumun kendisiyle ilgili.
Ne dersiniz?
Neden bu toplum baştakilerin yaptığı hatalara hiç ses çıkaramıyor ya da hiç ses çıkarmıyor sizce?
Oğlunu boğduran padişahın cinayetine tepki göstermemekten gelen bir gelenek mi bu?
Çok mümkün değil mi?
Altı yüz yıllık bir padişahlığın toplumu ezip sindirmesinden belki de bu sessizlik…
Neden mesela toplum Kürt meselesinin barış içinde halledilmesinin kendisi için olumlu bir sonuç verebileceğini, binlerce çocuğunu ölümden kurtarabileceğini hiç yüksek sesle tartışmadı bu ülkede?
Daha beteri, neden bunu hiç düşünmedi?
Neden düşmanlığı böylesine rahat benimsedi ve bunun bedelini ödemeyi göze aldı?
Bugün de aynı şeyler oluyor…
Neden Başbakan Erdoğan’ın yaptıklarına karşı hukuku destekleyen ortak bir ses çıkmıyor?
Neden yolsuzluklar “toplumsal ahlak” adına eleştirilmiyor?
Neden kurnazlık devreye giriyor hemen…
Bu soruların herhalde çok çeşitli cevapları vardır… Ben sanatın, felsefenin, özgür düşüncenin gelişmediği bir toplumda “ahlakın” da çok gelişmediğini, hukuk bilincinin içselleştirilemediğini düşünüyorum.
Buna bir de “siyasi merkezin” çıkar dağıtma gücünü ekleyin.
Bunların hepsi bir araya gelince o zaman ezik ve sessiz bir toplum oluyorsunuz işte.
İktidara kim gelirse gelsin, bu “sessiz eziklikten” etkileniyor ve sonunda her hatayı yapabileceği büyük bir özgürlüğe sahip olduğuna inanıyor.
Bizim ağacın dalları, yaprakları, çiçekleri hastalanmış ama sanırım hastalığın sebebi ağacın kökünde yatıyor.
Biz hep şehzadeleri, padişahları, yöneticileri konuştuk.
Konuşuyoruz…
Bir vakit bulduğumuzda, niye bunların hepsi sonunda hata yapıyor deyip ağacın köklerine de bakmalıyız sanırım… Bunca hatanın bir bir kökü olmalı değil mi?