Sebzeler ve alçaklar...

Haberin Devamı

Dün sabah şehirde, tüm şehri olduğundan daha yeşil, daha parlak gösterecek, toprağın kokusunu kimsesiz ara sokaklara taşıyacak kadar coşkulu yağan bir yağmur vardı.

Pencereden bakarken toprak kokan o yalnız sokakları düşündüm...

Yağmur her defasında şehri, sokakları, insanları yalnızlaştırıyor sanki diye geçti içimden.

Oysa ne zaman yağmur yağsa, ne zaman toprağın o tütsülü kokusunu duysam daha da kalabalıklaşıyorum ben.

Toprağın kokusunu ne zaman duysam, çocukken ‘toprak kokusu çok güzeldir, içine çek’ diye beni yürüyüşlere çıkartıp, yağmuru, ağacı, toprağı, gökkuşağını anlatan babaannemi hatırlıyorum.

Çocukluğum onun bahçesinde geçti; tepesine tırmandığımda kendimi gerçekten çok büyümüş, güçlü ve farklı hissettiğim ağaçlar vardı bahçede. Yıllar sonra büyüdüğümde o ‘büyük’ ağaçların ne kadar küçük olduğunu görmek beni çok şaşırtmıştı.

Hâlâ da çocukluğumun geçtiği yerlerde dolaştığımda aynı şaşkınlığa düşerim, ‘bu park bu kadar küçük müydü?’

***


Dün çocukluğun bu masum şaşkınlığından çok farklı şaşırmalarla başladım güne.

Toprağın kokusuyla çoğalıp, bazılarının zekâsız hainliğiyle azaldım.

Yazıya başlamadan internette öylesine dolanırım, neler olmuş hayatta diye bakarım, ilgimi çeken yeni şeyler varsa heyecanla okurum...

Dün de yağmur kokusu içime dolsun diye pencerelerimi açıp, çayımı yanıma alıp, bilgisayarın başına oturdum. Daha ilk baktığımda Ahmet Altan’ın bir gün önce yaptığı konuşmanın sarsıntıları devam ediyordu.

‘Gazeteciliğin yüzde doksan dokuzu alçaklıktır’ dediği için ‘yüzde doksan dokuzun parçaları’ bundan incinmiş, ‘asıl alçak sensin’ diye bağırma yarışına girmişlerdi.

Bir yanda yağmur ve toprak kokusu, bir yanda ‘askeri vesayet’ artıklarının alçaklık yarışı... Bir seçim yapmalıydım.

Ve ben toprağı seçtim.

***


Hepimiz alçakları, mesleklerini satanlarını tanıyoruz... İsim isim yazmaya gerek var mı, nasılsa bütün hafta boyunca teker teker ortaya çıkışlarını beraberce izleyeceğiz.

Onun yerine ben size T24’te rastladığım nefis bir yazıdan bahsedeceğim.

Nurhayat Gül, sebze yemenin niye gerekli olduğunu harika istatistiklerle anlatmış, gel de toprağı seçme vesayetçilerin alçaklarına karşı.

nationalgeographic.com’a göre vegan beslenen biri et veya peynir yiyen birine göre, (yeryüzünün kaynaklarından) günde 600 galon daha az su harcıyormuş.

1 gram bitkisel protein üretmek için harcanan fosil yakıtı, hayvansal protein için harcanandan 11 kat daha düşükmüş.

Bir çevresel çalışma grubunun incelemesine göre 1 kg et üretimi için 59,6 pound, (yaklaşık 120 kg/metreküp) 1 kg peynir üretimi için 30 pound karbondioksit atmosfere salınıyormuş.

Yarım kilo biftek üretimi için 20 kilo tahıl, yarım kilo tavuk için 3 kg civarı tahıl gerekiyormuş.

İngiliz açlıkla mücadele yardım kuruluşu Vegfam, 40 bin metrekare tarım alanında 60 kişiye yetecek kadar soya fasulyesi, 24 kişiye yetecek kadar buğday, 10 kişiye yetecek kadar mısır fakat sadece 2 kişiye yetecek kadar sığır yetiştirilebileceğini tahmin ediyormuş.

California-Riverside Üniversitesi’ne göre sadece bir hamburger pişirmek, 18 tekerleğin 230 kilometre yol almasıyla ile aynı miktarda atmosfer kirlenmesine neden oluyormuş.

Carnegie Mellon Üniversitesi’nden inşaat ve çevre mühendisi profesörü Chris Weber’e göre insanlar haftada sadece bir gün et ve süt ürünleri yemeyip yörelerinde yetişen yiyecekleri tüketmekle, küresel ısınma ve iklim değişikliği bakımından çok büyük bir etki yaratabiliyorlarmış.

Birleşmiş Milletler’e göre et üretim çiftliklerindeki yetiştiricilik, dünyada ormansızlaştırmaya yol açıyormuş. 1,5 kg konserve ton balığı, 13,4 pound sera gazı üretimine neden oluyormuş. Balık çiftlikleri de çevreye dost bir seçenek değilmiş.

BM raporuna göre tüm dünyanın vegan beslenmeye geçmesi dünyayı açlık sorunundan kurtaracak, orman yıkımını durduracak ve iklim değişikliğiyle mücadele edecek tek yolmuş.

***


Toprağın kokusunu duymayı sürdürebilmek, toprağı, hayatı, iklimleri koruyabilmek için sebze yemenin önemini öğrendim böylece.

Öğrendiklerim, bu yağmurlu sabaha yayılan toprak ve çiçek kokusuna çok uygundu..

Alçaklara gelince... Onlar ne yerlerse yesinler hep alçaklar, onları kurtarabilecek bir sebze ne yazık ki bu topraklarda yok!

DİĞER YENİ YAZILAR