Aynı çağı paylaştığımız insanlarla aramızdaki bu korkunç farklılık neden?
Neden dünyanın bir kısmı uzayı merak ederken, hayatları her gün heyecan verici yeni bilgilerle zenginleşirken, bizler katledilerek ölüyor, sığ bir hayatın içinde çırpınıyoruz?
Neden birileri pırıl pırıl kahkahalı, şenlikli bir ömür sürerken biz ve bize benzeyenler birbirimizi kanatıp öldürerek karanlıklarda ömür tüketiyoruz?
Yüzyıllardır kendi kendimizin avı olduğumuz için herhalde...
Birbirimizi parçalayıp, birbirimizi öldürdüğümüz için...
Yaralı ve çıldırmış bir sürü gibi birbirimizin yaralarına kezzap döktüğümüz için...
Başımızı kaldırıp bir türlü başka hayatları merak etmediğimiz için...
Hukuku yok saymak bizi insanlıktan çıkardığı için.
Öylesine uzun sürmüş bir türbülansta yaşamış bu toplumuz ki mutluluğa ve barışa en yakın olduğumuz günlerde bile korkunç katliamlarla karşılaşabiliyoruz.
Geçmişin toplumun dokularında açtığı yaraları hala iyileştiremiyoruz, iyileştirmek için gerekli adımların hepsini atmaya da yanaşmıyoruz.
Cengiz Çandar, geçen gün Reyhanlı’da hayatını kaybedenler için, “Ortadoğu politikasında ‘etkili bir aktör’ olmanın ‘kaçınılmaz maliyetlerinden biri’ olarak görmek“ gerektiğini yazdı.
“Suriye dosyasının içine girerseniz Suriye de sizin içinize girer” dedi...
Bunu okuduğumda şunu düşündüm ben, “kaçınılmaz maliyet” nedir bir ülke yönetirken?
İnsan hayatı mı?
Hayat seçimlerden oluşuyor.
Her kararın, her seçimin bir bedeli var, siyasi arenada da her tavrın bir karşılığı olacağı ve günü geldiğinde doğru bir amaç için bu karşılığı göze almak gerektiği de tartışılacak bir konu değil ama...
Reyhanlı’da ödediğimiz bedel doğru bir amaç için mi ödendi?
Suriyeli diktatöre karşı çıkmanın, onun halkına çektirdiği acılara isyan etmenin doğru olduğunu vicdan sahibi herkes zaten söylüyor.
Esad’a karşı çıkmak doğru bir hareket, doğru bir tercih.
Ama biz Esad’a karşı çıkarken “demokrasiyi mi” savunuyoruz yoksa mezhepsel bir çatışmada bir mezhebi mi destekliyoruz?
Demokrasiyi savunmak, demokrasiyi inkar edenlerle silahlı işbirliği yapmayı gerektirir mi?
Yoksa her kesimi demokrasiye davet eden, her kesime mesafeli bir dışpolitika uygulamak mı Suriye’nin sorunlarına çözüm bulunmasına yardım eder?
Türkiye, Suriye’de demokrasiyi savunan bir çizgide duruyor mu?
Türkiye’nin kendi içinde demokrasiyi savunamazken başka ülkelerde nasıl savunacağız?
Ayrıca, çoğunluğu Nusayri (Arap Alevisi) olduğu bilinen güneydeki vatandaşlarımızın arasına, onların “düşman” gördüğü silahlı Suriyeli Sünnileri yerleştirmek doğru bir politika mı?
Bunun nasıl bir gerilim yaratacağı önceden öngörülemeyecek bir gelişme mi?
Bu konuları benden çok daha iyi bilen insanlar var ama dünyanın en belalı bölgelerinden birinde hem güçlü, hem de beladan sakınabilecek pozisyonda durabilmenin tek bir yolu olduğunu düşünüyorum ben, demokrasiyi bu topraklara yerleştirmek.
İnsanları ırklarına, dinlerine, mezheplerine göre ayırmamak, din ve ırk üzerinden siyaset yapmamak.
Demokrasiyi gerçekten benimsediğimizde o “kaçınılmaz maliyet”ten de kurtulabileceğimize inanıyorum.
Çünkü en büyük maliyeti demokrasiden yoksun olmak ödetiyor bu topluma.
Reyhanlı ‘kaçınılmaz maliyet’ mi gerçekten?
Haberin Devamı