Haberin Devamı
Dünyayı politika değil ekonomi yönetir… Bütün politik kararmış gibi gözüken büyük virajların kökünde paranın paylaşımı vardır.
Dünyaya “aslında ne oluyor” diye merakla baktığımızda bunu çok net görebiliriz. Ben iktisat okudum… Ama hayatımda bu alan, “ben iktisat okudum” cümlesinden çok daha öteye geçmedi ne yazık ki…
‘Hayatın özüdür iktisat’ demişti babam, o lafı ciddiye aldım… Bir de demişti ki “bir ülkede insanların ne yiyeceğini, ne giyeceğini bile maliye politikaları belirler, yani zevklerini bile ekonomi belirler.”
Ekonomiyi istediğim kadar iyi öğrenemedim ama hep hayatı ekonomiyle birleştirip takip etmeye uğraştım.
Hayatı da, siyaseti de, ekonomiyi de ekonomi bilenlerin daha iyi anladığını düşünüyorum. O yüzden de ekonomi yazarlarını dikkatle okuyorum. Biz hayatı horoz dövüşü zannederken hayatın gerçeği o sütunlardan geçiyor çünkü… Geçen gün t24’de Çiğdem Toker’i okudum, diyordu ki;
“İçinde bulunduğumuz dönemde bütçe verilerinin açıklanması bilmediğim bir sebeple gecikti. Eylül ayını yarılamamıza rağmen, bırakalım Ağustos’u, henüz Temmuz ayı bütçe veriler daha açıklanmamıştı. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e tivit attım, Temmuz Ağustos ayı bütçe verilerinin ikisinin birden kısa bir süre sonra siteye konulduğunu, bir telefonla öğrendim.... Bütçede ‘gizli hizmet giderleri’ başlığı altında geçen, bilinen tanımıyla örtülü ödenek harcamaları, bu yılın Ocak-Ağustos dönemini kapsayan sekiz ayda 873,6 milyon TL’ye ulaşmış. Verilere baktığımızda örtülü ödenekten, Temmuz ayında 64,7, Ağustos’ta ise 266,3 milyon TL kullanıldığını görüyoruz. Özellikle Suriye krizinden bu yana daha yoğun tartışılan örtülü ödenek harcamalarının, kalem kalem nereye harcandığını bilme şansımız yok. Yasalar engelliyor... Ancak, ekonomi analizlerine özel ilgisi olmayan bir gözün dahi rahat algılayacağı bir tablo var ki, o da örtülü ödenek harcamalarının özellikle 2011 yılından bu yana olağanüstü artış gösterdiği.... Sekiz ayda 873 milyon TL’nin ne anlama geldiğini belirtmek açısından, 2012 toplam harcamasının 1 milyar 175 milyon lira olduğunu paylaşalım. Bu tutar, 2011’de ise 951.2 milyon TL idi.”
Dün de Milliyet Gazetesi’nde Güngör Uras’da okudum:
“Türkiye’de dövizin ‘maliyeti’ pahalı. Türkiye’ye giren dövizin, Türkiye riskine göre üzerine binen faiz ve faize eklenen risk primi yüksek. Türkiye’nin riski arttıkça, yabancılar Türkiye’ye döviz göndermekten çekiniyor. Bu durumda döviz talebi aynen devam ederken döviz arzı duruyor. Fiyatlar yükseliyor. Türkiye riski denilen şey nedir? Cari açıktır. Özel sektörün döviz borcudur. Bizim ekonomimizin çarkları her ay 6-8 milyar dolar döviz açığı ile döner hale geldi. Cari açığı bir türlü kapatamıyoruz. Çünkü ucuz döviz ile ucuz ithalat kanımıza işledi. Temmuz ayında cari açık (döviz açığı) 5.7 milyar dolar oldu. Ama döviz girişi kesildi. Tersine 764 milyon dolar net çıkış gerçekleşti. Temmuzda cari açığı ancak rezervleri kullanarak ve nereden geldiği belli olmayan döviz ile kapattık.”
İki yazarı da okuyunca ekonomide bazı soru işaretleri bulunduğunu görüyoruz.
Biri örtülü ödeneğin bu kadar artmasındaki nedeni merak ederken, öteki cari açığı nasıl kapattık, o döviz nereden geldi diyordu. Nereye gittiği ve nereden geldiği belli olmayan paralardan söz ediyorlardı.
Nereye gittiği belli olmayan paralar Suriye iç savaşıyla birlikte artmış, bu bize paranın nereye gittiğine dair bir fikir veriyor.
Nereden geldiği belli olmayan paraların kaynağı hakkında ise bir ipucu bile yok.
Bir ülkede nereden geldiği ve nereye gittiği belli olmayan paraların miktarı arttığında, o ülkede siyaset şeffaf olabilir mi?
Bu işlerden iyi anlayan birine sormak lazım bence. Bu ülkede neler oluyor?