Osmanlının nesini beğeniyoruz gerçekten...

Haberin Devamı

Dün Ahmet Altan’ın Taraf’daki yazısını okuyan, denizi seven, denizcilikle ve Osmanlı ile özel olarak ilgilenen, araştırmalar yapan bir dostum telefon etti sabah...

Nasılsın demeden ‘babana anlatmanı istediğim bir hikaye var’ dedi...

Hızlıca anlatmaya başladı...

Hikayenin ortasına geldiğinde ben duyduklarımı yazmaya karar vermiştim bile...

Dün Ahmet Altan siyasilerin Osmanlı’nın nesiyle övündüklerini merak ettiğini söylediği bir yazı yazdı.
Osmanlı’nın yaratıcısı bol olmayan bir toplum olduğunu söylüyordu yazısında.

Aslında yazının bütününde Osmanlı’nın övünülecek bir yenilik yaratamadığından bahsediyordu...

Dostum da sabah yazıyı okumuş büyük bir heyecanla beni aramıştı...

O da öyle düşünüyordu....

Ve kendi düşündüğü gibi düşünen birine rastlamanın, o düşünceyle yazılmış bir yazı okumanın sevinciyle ‘bileseniz daha neler var’ diyordu...

***

Abdülaziz zamanında Osmanlılar dünyanın en büyük ikinci donanmasına sahipmiş.

Ama bu muhteşem donanmayı Hümayun hiç sefere çıkmamış...

Hep Haliç’te bağlı duruyormuş...

Bir gün İngiliz donanması ziyarete gelmiş.

İngiliz donamasını karşılamak için bizim donanma da Haliç’ten çıkmış.

İki filo karşılaşmış.

Osmanlı donanmasının amiral gemisi, geleneklere uyarak İngiliz donanmasının amiral gemisini selamlamak için hazırlanmış.

Geminin kıç tarafındaki toplara barut doldurup ateşlemişler.

Geminin kıçındaki toplar ateşlenince, yıllardır Haliç’te bağlı kala kala çürümüş olan bizim amiral gemisi, kıç tarafından beyaz dumanlar çıkara çıkara sulara gömülmeye başlamış.

İngilizler hayretle kendilerini selamlayan geminin batışını izlemişler.

Önce kendi gemilerinden birinin yanlışlıkla ateş edip Osmanlı gemisini vurduğunu sanmışlar.

Sonra Osmanlı’nın kendilerini selamlayayım derken dengesini kaybedip battığını anlamışlar.

Filikaları indirip bizim gemicilerle amirali denizden toparlamışlar.

Sırıksıklam İngiliz gemisine çıkan bizim amirali İngiliz denizciler hiçbir şey olmamış gibi büyük bir ciddiyetle selamlamışlar.

Bizim amiral de kıçındaki top patlayınca batan gemi kendisinin değilmiş gibi paçalarından sular akarak İngiliz gemicileri selamlamış.

Ve biz, bir misafiri selamlamak isterken batan ilk geminin sahibi olarak dünya deniz tarihindeki mutena yerimizi kazanmışız...

Hatta ‘topu attı’ lafı da buradan çıkmaymış...

***

Dostumla bu hikayenin üzerine uzun bir sohbet ettik...

Kıçımızdaki topu patlattıkça burundan batma alışkanlığımızın hiç değişmediğinden bahsettik.
Ve her defasında Osmanlı’nın amirali gibi battığımıza şaşıra şaşıra suçluyu arama huyumuzdan...

Her defasında geminin battığı konusunda hemfikir oluşumuzdan ama kimin batırdığı konusunda rivayetlerin muhtelif oluşundan...

Hayatlarımızın da öyle olduğundan...

Tıpkı Osmanlı donanması gibi hiç kıpırdamadan, hep aynı yerde durduğumuz, sadece bununla hava attığımız için, günün birinde küçücük değişikliklerde korkudan öldüğümüzü, topu patlamaya cesareti yetenlerin ise yıllarca beklemenin çürümüşlüğüyle kısa sürede burundan battığını konuştuk...

***

Sonra ikimiz de aynı soruyu sorduk.
“Biz Osmanlı’nın nesini beğeniyoruz gerçekten?”
Şaşalı bir şekilde topu patlatıp şaşkınlık içinde batmasını mı?

DİĞER YENİ YAZILAR