Haberin Devamı
Her insanın tek bir yaşamı vardır…
İnsanlık denilen koca kalabalığın içinde kendi o küçük macerasını yaşar insan.
Yalnızca tek bir hayatımızın olması, üstelik de bunun kendi isteğimizin dışında, zamanını hiç bilemeyeceğimiz bir şekilde son bulacağını bilmek ‘kırar’ bizi hiç farkında olmadan.
‘Ben de mi öleceğim yani’ duygusu çoğumuzun bilinçaltında vardır.
Belki de hiçbir şeye güvenimizin olmaması ölümlü doğduğumuz içindir…
Kendimizi ne olursa olsun yalnız, korunaksız, güçsüz hissetmemizin sebebi hayatımız hakkında aslında söz sahibi olmamamızdandır.
Ölümlü olmayı kabul etmeye çalışarak geçer ömür.
Bazılarımız ölümle barışmaya çalışırken bazılarımız da ölüme meydan okur.
Tarih boyunca ölümle didişenlerin hikayesini okuruz biz.
İnsanlığa baktığımızda da insanların iki biçimde ölüme meydan okuduklarını görürüz bence.
Var ederek ölüme meydan okuyanlar ve yok ederek ölüme meydan okuyanlar.
Bazıları kitaplar yazar, filmler çeker, resim heykel yapar, teknolojiyle dünyayı küçültür… ‘insan ve insanlık arasında köprü’ kurar.. Var ederek kendini kanıtlamaya, ölümle dövüşmeye uğraşır…
Bazıları da silahları üretir, insanları öldürür, savaşlar çıkarır, her şeyi yıkıp yıkar ve insanla insanlık arasındaki tüm köprüleri yıkmaya çabalar…
Ve yok ederek ölüme direnmek ister…
Her ikisinde de aynı ihtirası görüyorum ben, ‘ben ölmeyeceğim.’
Sanki aynı ağaçtan biri lezzetli, biri zehirli iki meyve çıkıyor.
İkisi de ölümden kaçmaya çabalıyor
ama biri var ederek, diğeri yok ederek bunu yapmayı tercih ediyor.
Hayatın neyi tercih ettiğinle iligili.
Ben de ölümden korkuyorum…
Ben de öleceğim diye kırgınım Tanrıma… Muhtemelen siz de.
Hepimiz var olmak için, ölümsüz olabilmek için farkında olarak ya da olmayarak uğraşıyoruz.
Ama belki de esas soru şu, neden var ederek ölüme baş kaldırmak varken yok ederek var olmayı tercih eder bir insan?
Hangi özelliklere sahip olanlarımız bunu tercih eder?
Hepimiz aynı kırgınlığa sahipken, hepimiz benzer masumiyetle doğarken ne olunca kararımızı değiştiririz?
Ve yok edenlerin tarafına geçeriz?
Bu soruyu düşününce aklıma tarihte iz bırakan liderler geliyor.
Var ederek var olduğu bir yerden, yok ederek var olmaya gözlerimizin önünde geçiş yapanlar...
İnsan merak etmeden duramıyor…
Bu kadar büyük bir değişikliği yaratan ne oluyor acaba?
Niye “yeni bir ülke yaratma” ihtirasından, insanları bölen, birbiriyle çatıştırmaya uğraşan ve kendi ölümsüzlüklerini böyle kanıtlamaya çalışan bir zehirli ihtiras tuzağına düşüyorlar?
Bunun cevabını bilemiyor insan.
Pek çok liderin insanlık macerasında iz bırakan büyük liderler kuşağından geldiğine inanıyorum ama anlayamadığım bir nedenden ağacın zehirli yanında olgunlaştıklarını düşünüyorum.
Hem kendileri için hem de ülkeleri için yanlış bir dalda durmayı tercih ediyorlar.