Fark etmediğimiz ne çok ‘yük’ taşıyoruz
aslında hayatımızda, ruhumuzda farkında
mısınız? Bu yüklerden pek çoğu bizi mutlu
etmiyor ama...
Onları, bize sağladıkları başka avantajlarından, uzaktan bakıldığındaki ışıltılı görüntülerinden vazgeçemediğimiz için taşımaya devam ediyoruz...
Kimimiz parası, kimimiz adı, kimimiz toplumsal kimliği, kimimiz hırsları, kimimiz dertleri, kimimiz
güzelliği yüzünden kendini olduğu gibi hayata
bırakamıyor...
İçinden geleni yapamıyor...
İstediği insan olamıyor...
Mutluluğu, derinlerimize saklanmış o gerçek
isteklerimizi yok farz ederek bulmaya çalışıyoruz...
Böyle bulabileceğimize inanıyoruz...
Bir ömrü, aslında ne istediğimizi kendimize
unutturmaya çabalayarak yaşıyoruz...
İsteklerini unutmayan, isteklerinin peşinden giden birilerini gördüğümüzde de buna çok kızıyoruz...
Bir insanın, başkalarının en çok hangi
davranışlarına öfkelendiğine bir bakın, o öfkede büyük bir olasılıkla o insanın “sırlarını” bulacaksınız.
Öfkelendiğimiz de, küçümsediğimiz de, o ne
öldürmeyi ne yaşatmayı becerebildiğimiz, gizli
isteklerimiz aslında...
Sakladığımız, korktuğumuz, utandığımız, olmak
isteyip de olamadığımız yanımız...
Kaçımız bunları yenip kendimiz olabiliyoruz
acaba?
Sanırım pek azımız...
Çoğumuz, aslında olmadığımız biri olarak
sürdürüyoruz hayatımızı.
TOG Toplum Gönüllüleri Vakfı, Mudo Concept, Trump Towers ve Maison Française Dergisi, sosyal
sorumluluk projesi “Sokak Lambası”na destek vermek için hep birlikte 12 mimar 12 ünlü evi projesini
geliştirmiş.
Aslında fikir, Mudo Concept’in sahibi Mustafa
Taviloğlu’na ait...
Açıkça söylemek gerekirse zaten fikrin kendisi
projenin en etkileyici kısmı...
12 ünlü isim, Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın çalışmalarını desteklemek, tanıtmak amacıyla 12 mimarla birlikte, kendi zevklerine ve seçimlerine uygun olarak Mudo Concept koleksiyonlarıyla evler dekore etmiş Trump Tower’da.
10 lira verip 12 evi geziyorsunuz ve toplanan para sokakta çalışan çocukların, sosyal aktiviteler aracılığıyla kendi potansiyellerini keşfetmelerini, özgüven kazanmalarını ve bu sayede toplumsal yaşama katılmalarına yardım eden “Sokak Lambası” projesine kaynak oluyor.
Gerçekten iyi bir proje...
4 Aralık’a kadar gezebilirsiniz...
Ben geçen akşam gezdim...
Beni heyecanlandıran, 12 hayattan izler, sesler, renkler bulabilecek olmamdı bu projede...
12 de mimar düşünürsek...
24 bilmediğim hayata değecek olmam beni heyecanlandırıyordu...
Yani ben projenin böyle bir
gerçeklikle yapıldığını sanıyordum...
Aksi takdirde Mudo Concept’in ürün tanıtımı gibi olurdu bu proje çünkü...
12 ünlü, eşyaları seçer, Mudo da onu vitrinini
hazırlar gibi döşerdi...
Evleri gezerken sadece Mudo Concept’in
mobilyalarını beğendim doğrusu, bir de çoğumuzun kendimiz olamadığını düşündüm durdum...
O evden o eve geçerken rastladığım izler, sadece saklamış olduklarıydı çünkü...
Mesela Oya Eczacıbaşı yatak odası kurdurmamış...
Caroline Koç da neredeyse sadece bir yatak
koymuş odaya...
Arzuhan Yalçındağ, Mudo vitrini gibi bir ev
yapmış...
Zenginler hayatlarından izler bulmamızı
istememişler...
Sahip oldukları para, sahip oldukları soyadı, sahip oldukları toplumsal kimlik onları kendileri gibi
olmaktan alıkoymuş işte...
Ayşe Arman’sa yatak odasındaki yatağın üstüne kırmızı iç çamaşırları ve kelepçe koymuş...
O da sakin bir oda kuramamış belli ki...
Okuyucusunun tanıdığı Ayşe’ye ihanet
edememiş...
Evden eve geçerken acaba hangisi hangisine
özeniyordur en çok diye merak ettim...
Yatak odası kuramayan ile kelepçeli yatak odası hazırlayan birbirleri hakkında ne
düşünüyordur?
Ben projeyi sevdim ama sanırım en çok Mudo Concept
mobilyalarına bayıldım...
Ümit Boyner’in yemek masası ve sehpaları, İzzet Çapa’nın kitaplık duvar kağıdı ve müzik kutusu, Rana Erkan Tabanca’nın merdiven şeklindeki kitaplıkları ve lambaları,
Siren Ertan’ın lambaderi harikaydı.
Tabii Trump Tower’ın daireleri de o mobilyalarla çok çarpıcı
gözüküyordu.
Ama o evler hüzünlendirdi beni.
Kendimiz olmakta, kendi gerçek kimliğimizi ortaya koymakta ne kadar zorlandığımızı gördüm.
Belki de o insanlara haksızlık yapıyorum,
bilmiyorum... Ama en azından o evler bana bunu
düşündürdü.
Evlerin yapaylığı, insanların gerçekliğiyle ilgili
kuşkularımı depreştirdi sanırım.