Haberin Devamı
Futbol Federasyonu önceki akşam F.Bahçe’yi Şampiyonlar Ligi’nden men ettiğini açıklayınca şaşırmadım.
Hatta bu karara şaşıranlar olmasına şaşırdığımı söyleyebilirim.
Futbolla biraz alâkası olan, meseleye taraftarı olduğu takımın merceğinden değil de akıl çerçevesinde bakan herkes TFF’nin 15 Ağustos’ta verdiği ya da veremediği kararla, ipin ucunu kaçırdığını ve işlerin bu noktaya geleceğini görmüştü.
TFF’nin basın toplantısından sonra şunları yazmıştım: (17 Ağustos-VATAN)
“(...) Basın toplantısında bir medya mensubunun yönelttiği “Avrupa Kupaları’na katılacak temsilcilerimizin durumu ne olacak?” şeklinde bir soru olmasa, Aydınlar Avrupa konusuna hiç değinmeden toplantıyı kapatacaktı. Bu soruya cevaben “Kendilerini şüpheli gören varsa şimdiden katılmayabilir. UEFA da suçlu oldukları kanıtlanırsa ceza verir. Bu sorunun muhatabı ismi geçen ve şüpheli kulüplerdir” dedi. Bu sözün sanki altyazıya ihtiyacı yok sanki.
Yani:
TFF’nin Avrupa’ya katılıp katılmama konusunda bir sorumluluğunun veya en azından rehberliğinin bulunması beklenirken Aydınlar, krizin Avrupa boyutunun içinden net biçimde çekildi. “Canlı bomba”yı onların kucağına bıraktı. Şimdi UEFA ile Avrupa’ya katılmak kendilerinden “temiz” kağıdı istenen kulüpler baş başa:
- Şikeye karışmakla suçlanan F.Bahçe, Beşiktaş ve Trabzon’dan herhangi birisi Şampiyonlar Ligi veya Avrupa Ligi’nden çekilirse kamuoyu ve yargı nezdinden suçunu açık biçimde kabul etmiş olacak.
- UEFA organizasyonlarında yola devam kararı alır ise UEFA Disiplin Komitesi’nin medyada yayınlanan tapeler, yapılan konuşmalar ve kurulduğu düşünülen bağlantılar ile ilgili kulüplerimizi “kırmızı oda”ya çağırma ihtimali var. Yunan takımı
Volou’nun aldığı caydırıcı ceza önlerinde dururken, söz konusu takımların Avrupa’da atacağı her adımı iyi hesap etmesi gerekiyor.
Dolayısıyla TFF kararını “Ohh! Aklandık” şeklinde yorumlayacak her kulüp, kendi sorumluluğunun arttığını ve TFF’nin kendilerini yalnız bıraktığını bilmek durumunda...”
Futbol ‘alimlerinin’ günlerdir “öyle mi böyle mi?” diyerek tartıştığı konuyu, ilk andan bu netlikte görmemi övünerek anlatmak isterdim size ama Türkiye’de futbol hiçbir zaman mantıkla yorumlanmayıp, tartışılmadığı için bir ‘yarış’ da kazanmış sayılmam. Herkes meselelere kendi çıkarı tarafından ve duygusal baktığı için bu kadar çok ‘anlaşılması zor’ tartışma yaşanıyor zaten...
Geçenlerde karşılaştığım UEFA’da yetkili bir isim o günlerde şunu söylemişti bana:
- UEFA’nın F.Bahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nde yarışmasına izin verme ihtimali çok düşük. Onlar meseleye şöyle bakıyorlar:
“Bir kulübün başkanı ve yöneticileri tutuklanmışsa, medyada söz konusu kişilerin telefon konuşmaları yayınlanıyorsa ortada bir problem olduğu kesindir. Her iddia doğru olmayabilir, ancak iddialardan bir tanesi bile doğruysa bu, F.Bahçe’nin kupa dışı bırakılmasını haklı hale getirir. Beşiktaş ve Trabzon biraz daha şanslı, çünkü onlarla ilgili şüphe var sadece... F.Bahçe’nin şike yaptığından ise neredeyse bütün Türkiye emin...”
Dün istifa eden F.Bahçe Başkan Vekili Nihat Özdemir’in, Teke Tek’e bağlanıp Mehmet Ali Aydınlar’a kızmasını bu ölçüler içinde “aşırı” bulanlardanım. Çünkü tıpkı 15 Ağustos’ta karar vermeyip topu UEFA’ya atan TFF gibi, F.Bahçe yönetimi de topu TFF’ye bırakmıştı.
Ne UEFA’ya gidip kendilerini savunacak cesareti gösterebildiler, ne doğru dürüst bir argüman üretebildiler ne de Beşiktaş gibi kupalarını iade edip sosyal bir sempati toplayabildiler.
Kulakları Metris’te, öylece kalakaldılar.
Üstelik TFF’nin açıklamasını yanlış yorumlayıp “Ohh! Aklandık” dediler ve ille de Avrupa’ya gitmek istediler. Halbuki henüz birinci gün ortaya çıkıp “Biz başkan ve yöneticilerimizin suçsuz olduğuna inanıyoruz. Ancak hakkımızda doğan şüphenin ortadan kalkması için soruşturma bitene kadar 18. şampiyonluk kupamızı geri veriyoruz, Avrupa’ya da gitmiyoruz” deseler bugünkü karmaşa yaşanmazdı...
Aziz Yıldırım’ın ilk gün istifa etmesi ve yeni seçilecek başkanla F.Bahçe’nin kendini savunması da belli ölçülerde iyi bir strateji olabilirdi.
Yanılıyor muyum?
Bugün en çok tepki gösterilen iki kişinin de hatası ortak aslında:
- Mehmet Ali Aydınlar, alması gereken kararı almadı. Onun yerine UEFA yaptı bunu...
- Nihat Özdemir ise bir taraftan taraftarı memnun etmek, bir taraftan Metris’e kulak vermekten hiç hamle yapamadı.
Yani denge siyaseti yapmaya kalkan iki yetkili, sonuçta birbirine girmek durumunda kaldı.
Oysa ki kriz dönemlerinde radikal karar alması gerekenlerin denge gözetmeye çalışmaları genelde felaketle sonuçlanır.
Futbol diline uygun söylersek ‘sana göresi bana göresi’ olmayan net bir durum bu...
Peki ya Beşiktaş ne olacak?
“Kara çarşamba” ile anlam veremediğim birkaç nokta var.
- UEFA F.Bahçe’yi TFF’ye men ettirip, Trabzon’u Şampiyonlar Ligi’ne alarak açıkça “F.Bahçe şike yaptı, Trabzon suçsuz” demiş oldu. Peki iddianamenin açıklanmasından oluşacak karar sürecinde Trabzon’un cezayı gerektiren bir suç işlediği ortaya çıkarsa, UEFA zorla Şampiyonlar Ligi’ne aldığı Trabzon’a ne ceza verecek? Hatta verilebilecek mi?
- Soruşturulan takımlardan Beşiktaş şu anda Avrupa Ligi’ne devam ediyor. Eğer iddianamede yine Beşiktaş aleyhine bir tablo oluşursa, siyah-beyazlıların alacağı cezanın katlanmasını kim önleyecek? TFF ve/veya UEFA niye ortaya çıkıp “Beşiktaş suçlu” veya “Beşiktaş suçsuz” demiyor. Gördük ki, muallakta bırakılan her sorun Demokles’in Kılıcı gibi sallanıyor kulüplerin üzerinde...
- O zaman 15 Ağustos’ta “İsteyen kulüp Avrupa’ya gider” kararı alarak bütün süreci alt üst eden TFF, Beşiktaş konusunda devreye girmek için ne bekliyor? Yoksa sahiden Türk futbolunu yöneten kimse yok mu?
Aziz Yıldırım istifa etseydi...
F.Bahçe Kulübü’nün beyni Aziz Yıldırım ise, kalbi Şekip Mosturoğlu, akciğerleri ise muhasebeden sorumlu idareci Tamer Yelkovan’dı.
Kulübü kendi aralarında paslaşarak yöneten bu üçlü tutuklanınca, F.Bahçe Kulübü’nde büyük bir boşluk oluştu.
Milyar dolarlık hacimdeki şirketleri yöneten öteki yöneticiler; Nihat Özdemir, Ali Koç, Serhat Çeçen üç hayati organını kaybetmiş bedeni canlı tutamadılar doğal olarak.
Aziz Yıldırım istifa etmediği için kurduğu “tek adam” sistemi, kendisi olmadan yürümedi.
Oysa Aziz Bey görevi bıraksa hem kendini daha iyi savunabilir hem de F.Bahçe’yi rahatlatırdı.
Yeni seçilen başkan F.Bahçe’yi bütün tartışmalardan soyutlayabilirdi. En azından kendi kararlarını alırdı.
Nihat Özdemir’in istifasını ben böyle okuyorum.
Bu bir “Madem sen istifa etmedin, ihale bana kalacak, ben istifa ederim o zaman” hareketidir...
Size de öyle gelmiyor mu?