Levh-i Mahfuz, Kur’an tefsiri...

Entresan bir kitap okuyorum uzun zamandır... Uzun zamandır diyorum çünkü gerçekten okuması uzun sürüyor, Levh-i Mahfuz...

Bir Kur’an tefsiri bu...

Her sayfasından sayısız yazı yazılacak bir kitap...

Ama son günlerde geldiğim bir bölüm var ki gerçekten ilgimi çekiyor...

Kuran’da geçen ve günlük hayatta sık sık kullanılan tövbe, aslında Tanrı‘nın bizi değil insanın kendisini bağışlamasını anlatan bir kavrammış...

Kendi iç barışını sağlamakmış...

Eski yaşanmışlıkların ruhumuzda bıraktığı izleri silmekmiş...

Tövbe etmek, kendimizi affetmemiz, kendimizle barışmamız demekmiş...

***

Doğu mistizmindeki karma temizliğini andıran bir yanı var.

İç barışını tesis ettiğin, yaşadıklarınla barışmayı başardığın an tövbe devreye girmiş demekmiş...

Geriye dönük hayalmiş...

Bu anlatımı çok sevdim doğrusu...

Ve diyor ki kitap, insanlığın en büyük sorunu,insanlığın kendini ve karşısındakini affedememesidir...

***

Bunları okurken aklımdan şu geçti hemen, bizim toplumun tövbe etmesi ne kadar güç, değil mi?

Kendini sevmesi ve bağışlaması...

Haberin Devamı

Hayatın bütün inceliklerinden teker teker kopmuş bir milletiz...

Hiçbir şeyin beğenilmediği, her şeyin küçümsendiği, kimsenin kimsedeki farklılığı hoş karşılamadığı hayatlar yaşıyoruz.

Sanki insani olan ne varsa akıp gitti ruhumuzdan...

Kör ve zekasız bir nefretle başbaşa kaldık...

Başkasına duyuluyormuş gibi duran ama kendimize duyduğumuz bir nefret...

***

Korkarım bu toplumun, dürüstlükle, açıklıkla, gerçek duygularla barışması, Kürtlerle Türklerin, dindarlarla laiklerin, kadınlarla erkeklerin barışmasından bile zor...

Yıllarca küçük ve dünyaya kapalı bir köy gibi yaşamanın sonuçları belki de bunlar.

Dürüstçe yaşamayı günah ve ayıp gören ortak bir köylülük.

***

Kendimizle, gerçeklerimizle, duygularımızla nasıl barışacağız, duyguları, arzuları, mutluluğu ayıp sayan bu köylülükten nasıl kurtulacağız acaba bilmiyorum...

Öyle çok düşmanlıklarla kuşatmışız ki kendimizi yapmamız gereken çok barış var.

En zoru da, kendimizle ve gerçeklerimizle barışmak....

Kendi yaptığımız her şeyi, başkası yaptığında lanetleyerek mutlu olmaya çalışıyoruz. Hayatı bir ikiyüzlülüğün üstüne kurmuş, yaşıyoruz...

Haberin Devamı

***

İşte tam Şolohov’un romanında anlattığı gibi...

Savaş zamanı çok az erkek vardır köyde… Şehvet şeytanı dolaşır köyün içinde…

Ama gündüz vakti herkes tanımamazlıktan gelir onu… Geceleri ise gizli gizli erkekler girer yalnız kadınların evlerine…

Herkes bilir ne olduğunu ama hep birlikte görmezlikten gelirler.

Yalnızca genç bir delikanlıyla evli bir kadın açıkca yaşarlar yasadıklarını…

Ve bütün köy onlara düşman olur, yaptıklarını ahlaksızca bulur, suçlarlar onları.

Kendileri de aynı şeyi yaparlar ama o ikisine kızarlar.

Solohov der ki ‘çünkü sadece o ikisi açıkca yapıyordu yapacaklarını.’

***

Böyle yalanlarla yaşarken ve yalanlardan asla vazgeçmezken tövbe edip kendinle barışmak mümkün mü?

Bu kadar yalanla huzura kavuşulabilir mi?

İkiyüzlülükle yaşadığımızı bile bile kendimizi affedebilir miyiz?

***

Sizce bir gün, toplumca tövbe edebilecek bir düzeye gelebilecek miyiz?

Yoksa bu toplum tövbesiz yaşamaya mı mahkum?

Haberin Devamı

iPad’imden gönderildi

DİĞER YENİ YAZILAR